ecmel ile berat'ı yolcu ettikten sonra kendime kahve yaparak salona dönmüştüm, televizyonu açmak için kumandaya uzandığımda çalan telefonla beraber ona yöneldim.
arayan doruk'tu.
"efendim doruk."
"napıyorsun kanarya?"
"kahve yaptım, oturuyordum. sen?"
"akyazı'ya gidiyorum, maça gelmiyor musun sen?"
"yok hayır, trabzonspor'u sevmiyorum biliyorsun."
"ama bir gün beni izleyeceğine söz vermiştin! ecmel ile."
"ecmel seni bu gece izleyecek zaten doruk."
"nasıl yani?"
"berat onu almaya geldi, maç için. kübra abla ona bakacakmış maç sırasında."
"keşke sen de olsaydın, yani beni izlemen için."
"geleceğim, biliyorsun. ama sadece ortalık biraz sakinleşsin. şampiyonluk kesinleşsin ve de hava ısınsın. stresli yerlerden ve şeylerden uzak duruyorum biliyorsun."
"o zaman berat'tan da durmalısın."
"yine başlamayalım doruk, lütfen."
"tamam anlıyorum, çocuğunun babası. ama yine de bu yakınlık.. bence sana zarar veren şey asıl bu, berat."
"en yakın arkadaşın hakkında nasıl böyle konuşabiliyorsun?"
"berat benim en yakın arkadaşım değil, artık. nasıl biri olduğunu görmeden önceydi o."
"anladım, ama bu yine de benim hayatıma ve kararlarıma karışma hakkı vermez sana."
"biliyorum, ama yine de zarar göreceğini düşünüyorum."
"görürsem ben görürüm, sen değil. kafaya çok takıyorsun."
"sen zarar görünce ben de görüyorum yağmur, yapma bu şekilde."
"nasıl yani?"
"sana değer veriyorum! hem de çok. bu açık değil mi?"
"ben de sana, ama yine de kendi kararlarımı kendim verebilecek yaştayım."
"verdiğin kararları çok iyi gördük, neyse. ben akyazı'ya yaklaştım. kapatmalıyım."
"görüşürüz doruk, maçta başarılar."
"teşekkür ederim, görüşürüz."
-
akşama doğru, trabzonspor'un maçını izlemiştik evde dolunay ile beraber. trabzonspor 1-0 kazanmıştı ve golü berat atmıştı. kızından güç buldu herhalde.
o telefonla konuşmak için yanımdan ayrılmıştı, sanırım hayatında birisi vardı bütün gün mesajlaşmıştılar.
şimdi yanıma geldiğinde yüzü bir tuhaftı, beyazlamıştı sanki. ve de endişeliydi.
"ya yağmur, sana bir şey söylemem lazım."
elimle yanımı göstererek oturması için işaret yaptım.
"tamam söyle."
"ama sakin olacaksın, söz mü?"
"dolunay! sinirleniyorum ama, söyle artık!"
"ya.. berat aradı da. ecmel biraz ateşlenmiş, hastaneye geçmiş akyazı'dan."
"ne dedin sen?"
apar topar ayağa kalktım ve montumu üzerime geçirirken konuşmaya devam ettim.
"hangi hastane?!"
hastanenin adını söyledikten sonra hızlıca çıktım, dolunay da peşimden geliyordu.
sen bu sefer cidden bittin berat ayberk özdemir. bir çocuğa bakıp sahip çıkmak bu kadar zor olmamalıydı! ama suç benim, sana çocuk emanet edende kabahat!
"yağmur dur! beni de bekle!"
"çocuğum hastalanmış, sen bana bekle diyorsun! bekleyemem!"
"sen gidince çocuğun bir anda iyileşmeyecek, kendine gel ve mantıklı düşün!"
-
hızlıca bir taksiyle hastaneye geldikten sonra, ecmel'in adını ve soyadını söyledim. 3. katta olduğunu söylediklerinde hızlı hızlı merdivenlere ilerledim.
asansör bekleyecek hâlde değildim.
3. kata çıkıp biraz ilerlediğimizde, berat'ı gördüm ve ona doğru koşmaya başladım.
"ya sen nasıl bir insansın! sana çocuğumu birkaç saatliğine bıraktım ve neredeyiz!"
"yağmur sakin ol, hastanedeyiz."
"sikerim hastaneyi! sana dedim götürme diye, ama dinlemedin! şimdi benim kızım içeride ateşler içerisinde!"
"tamam özür dilerim! ama bu şekilde bağırıp durman bize hiç yardımcı olmuyor."
"nasıl oldu bu berat?!"
"bilmiyorum, sadece trabzonspor forması giydirip kübra ablaya götürdüm."
"kısa kollu forma mı giydirdin bu soğukta ona? ne kadar düşüncesiz bir adamsın sen ya!"
yanına yaklaşıp birkaç tane yumruk atmıştım göğsüne, ama içimdeki sinir dinmiyordu. birkaç tane daha vurdum, ama sonra birisi tarafından geri çekildim. dolunay.
"neden ayırıyorsun!"
cevap vermedi, berat'a yaklaştı. yüzüne bir tokat yapıştırdı. ama tokat öyle bir tokat değil, tüm hastane duymuş bile olabilir. o kadar ses çıktı.
"babaysan, babalığını bil ve çocuğuna o şekilde davran. senin düşüncesizliğinin cezasını o bebek ateşler içinde yanarak çekmek zorunda değil. ve bir daha olursa, emin ol bir tokatla bırakmam. yavşak."
dolunay'ın dedikleriyle susup kalmıştım, ne koymuştu be.
"ben zaten elimden geldiğince iyi babalık yapmaya çalışıyorum, tamam suçluyum ama bunları da duymayı haketmiyorum."
"tamam kes, başım ağrıyor zaten." dedi dolunay ve benim kolumdan tutarak doktor'un çıktığı odaya ilerledi ve doktora sordu.
"yanına girebiliriz değil mi?"
"tabii, hemşiremiz birazdan gelerek ona iğne yapacak. yanında olmanız çok daha iyi olur."
"teşekkür ederiz."
dedim ve odaya girdim, kocaman yatakta yatıyordu benim minik bebeğim, ecmel'im. uyudu uyuyacaktı resmen, ama birazdan iğne olacağı için uyumaması gerekiyordu.
onu kucağıma aldım ve kokusunu içime çektim, gerçekten birkaç saat ayrı kalmak bile beni öldürüyordu.
_______
Давай не будем вспоминать с тобой, Всё окончательно достало.
-hadi yeniden hatirlamaya baslamayalim, sonunda her sey boka sardi.-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
had enough, berat ayberk özdemir.
Fanfictioni don't hate you now, but got the right to.