Ansızın Gelen Sen / 7. Bölüm

32.3K 1.3K 113
                                    

multimedia: Erdem. 

●• 7. BÖLÜM •●

Uyanmak. Okula gitmek. Okuldan dönmek. Ara sıra yemek yemek. Uyumak.

Günlerdir bu kısır döngünün içinde yuvarlanıyordum. Öylesine monotondu ki, kendimi mucidi tarafından planlanmış bir robot gibi hissetmeye başlamıştım.

Kuruyan dudaklarımı ıslatırken, "Bilmiyorum Eda." dedim ruhsuzca. Elindeki elbiselerden hangisinin daha güzel olduğunu soruyordu ve ifadesine bakılırsa heyecandan ölmesine ramak kalmıştı. Sebebi belliydi. Benim önerim üzerine abimle birlikte akşam yemeğini dışarıda yiyeceklerdi. Çünkü abim yarın akşam gidiyordu, baş başa vakit geçirmelerini istemiştim. Benimle yeterince meşgul olmuşlardı, bunun için ister istemez kötü hissediyordum.

"Bir şey söyle ama Nazlı!"

Serzenişi eşliğinde koluma attığı çimdik, beni kendime getirdi. "Acıttın ama ya!" derken çimdiklediği yeri ovalamaya başladım. Elindeki elbiselere bu sefer daha dikkatli baktım. Biri siyah, diğeriyse kırmızıydı. Kırmızıdan nefret ettiğim için incelemeye gerek bile duymadım. "Siyah olan." dedim ve daha fazla bir şey sormasına fırsat tanımadan çıktım.

Kırmızı... Kızların, kadınların o çok sevdiği, ölüp ölüp bittiği renk. Benimse ölümüne nefret ettiğim tek renk. Çünkü ben, kırmızının en can yakıcı tonuyla tanışmıştım. Beni, en sevdiğimden ayıran tonuyla. Yepyeni bir tondu bu. Sevdiğini kaybetmenin ne demek olduğunu bilmeyenler, bu tonu da bilmezlerdi. Bu ton, ölüm tonuydu. Ölüm kırmızısıydı.

Kırmızı, ölüme sirayet etmişti o gün. Ölümü birebir yansıtmış ve ölüme adım adım yaklaştırmıştı. Kırmızı, Selim'i benden adım adım koparmıştı...

Gözlerimi dinlendirmek amacıyla başımı geriye attım. Göz kapaklarımı indirdiğim sırada çalan kapı ziline hakaretler savurarak kalktım. Ayaklarımı sürüye sürüye gittim. Kim bilir neyini unutmuştu Eda Hanım? Bezgin ifademle kapıyı açtığımda, karşımda Melis'i bulmayı beklemediğim kesindi. "Melis?"

Bu saatte burada olmasına mı, yoksa günlerdir benimle konuşmayıp şimdi karşımda olmasına mı şaşırmalıydım?

Gamzelerini ortaya çıkaracak kadar gülümsedi. "İçeri almayacak mısın beni?"

"Ah tabii." diyerek kenara çekildim ve yanımdan geçişini meraklı gözlerle izledim.

Birlikte salona geçtiğimizde, pencerenin önündeki ikili koltuğa oturdu. Tereddüt ederek yanına oturdum. "Ben..." Gerisini getiremeden sustu ve muzip bir ifadeyle gözlerimin içine baktıktan sonra boynuma atılıverdi.

"Özür dilerim ablacığım. Sen bu kadar acı yaşarken her şeyden bihaber olduğum için birazcık kırılmıştım sadece. Ama geçti. Tüm kırgınlığımı geride bırakıp, yaralarını sarmaya geldim." Bana fırsat tanımadan devam etti. "Bu kadar çok acıya nasıl dayandın? Nasıl göğüs gerdin? Ah güzel ablam benim..." derken bir eli yanağımı okşuyordu. "Ben seni ablam biliyorum. Bundan böyle sen de beni kardeşin gibi bil, tamam mı? Sadece sevinçlerini değil, sıkıntılarını da paylaş. Hatta onları daha çok paylaş ki derman olayım. Olmaz mı?"

Dudaklarımı, mutlu bir gülümseyiş sardı. "Ben seni zaten kardeşim gibi biliyorum Melis. Sorun sevgi ya da güven meselesi değil ki güzelim. Ben bunların ikisini, hatta nicesini besliyorum sana. Sorun, yaşadıklarımı dile dökmeyi beceremeyişimde. Ne olur kişisel algılama." Derin bir nefes alıp devam ettim. "O kadar zor şeyler yaşadım, o kadar çok acı çektim ki, bunları anlatırken bile duymaya katlanamıyorum. İnan yapabilsem, ilk sana gelip anlatırdım."

ANSIZIN Serisi (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin