●• 9. BÖLÜM •●
"Korkutuyorsun beni. En azından iyi olup olmadığını söylesen?"
Dakikalardır susuyordum. Susmayı istediğim için değil, konuşma eylemini gerçekleştirmeye yeterli takatim olmadığındandı susuşum. Bundandı sessiz kalışım. Söylemek istediğim, dilimin ucuna kadar gelen cümleleri yutuşum... Aslında içim, avaz avaz bağırıyordu. Dışımın aksine bir an bile susmuyordu.
Aklımın sustuğu kadar kalbim, kalbimin sustuğu kadarsa aklım konuşuyordu. Hiç durmadan. Duraksamadan. Bir an olsun yorulmadan. Ah bir sussalar, bir sussalar da ben konuşabilsem keşke... Ama yapamıyordum.
Aslında ne konuştuklarını bile bilmiyordum pek. Niçin burada olduğumu bilmediğim gibi. Sahi, Erdem'den kaçmıştım, değil mi? Ama neden? Kaçması gereken oyken, ne diye ben üstlenmiştim bu rolü? Peki ya, o? Bu kadar yakınıma gelmeye nasıl cüret edebilmişti? Karşıma çıkmaya yüzü var mıydı? Anlaşılan o ki, vardı.
Boğazıma boncuk boncuk dizilen yumrulardan kurtulabilmeyi diledim ve bu istekle sertçe yutkundum. Sonra Yiğit'e döndüm. Hemen yanımdaki kayalığa oturmuş, dizlerini kendine çekmiş, gözlerini önümüzdeki eşsiz güzellikteki denize değil bana dikmişti. Endişeli görünüyordu. Belki biraz da meraklı.
Gözlerimiz buluştuğunda, "İyiyim." demekle yetindim ve kendime çektiğim dizlerime kapandım. Yiğit'in yerinden kalkıp bana doğru eğildiğini gördüğümde merakla baktım. Montunu çıkarıp, sırtıma bıraktı. "Üşümüşsündür. Çok esiyor."
Evet, üşümüştüm. "Ya sen?"
"Üşümüyorum."
"Teşekkür ederim." dedim, montuna iyice kapanırken.
Sonra sessizliğime büründüm tekrar. Dudaklarım konuşmazken, içim bütün nefretini kussun istiyordum. Aslında sadece Erdem'e olan bütün kızgınlığımı tam şu anda gömmek ve onu affedebilmek istiyordum. Ama ne kadar istersem isteyeyim, yokluğunda yaşadığım günleri unutamazdım. En basitinden kâbuslarla uyandığım ve bir daha uyuyamadığım, çaresizce "Erdem!" diye bağırıp cevap alamadığım o geceleri unutmam mümkün değildi.
Beni, doğduğum günden beri varlığına öyle alıştırmış, öyle güzel abilik yapmıştı ki, gidişinde afallamaktan fazlasını yapamamıştım. Olmuyordu. Bana attığı kazığı unutmayı dilese de kalbim, duygularıyla değil mantığıyla hareket eden aklım, unutma iznini bana vermiyordu.
"Kaçmanı gerektirecek biri mi var Nazlı? Yanlış anlama lütfen, anlatmak zorunda değilsin tabii. Ama başın dertteyse söyleyebilirsin. Elimden geleni yaparım."
"Teşekkür ederim." Kederle bir derin iç çektim. Burnumun ucundaki sızlama, çok şiddetliydi. Ağlamaya, hatta hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayacağımın sinyalleriydi. Kulağa kötü gelen bu fikir üzerine kendimi sıkmaya çalıştım. Ancak kaçarı yoktu. İlk kuvvetli hıçkırığım havaya karışırken, omuzlarım ağlamamın şiddetiyle sarsılıyordu.
"Nazlı?"
Yiğit'in belli belirsiz kulağıma çalınan sesi ve omuzlarımı sarsması üzerine bir nebze kendime geldim. Bulanık görüşüm yavaşça normale döndü. Sonra sesleri ayırt ettim.
"İyi misin Nazlı? Ne..."
Cümlesini bitirmesini beklemeden, belki sonra hatırladığımda pişman olacağım bir şey yaptım. Yiğit'in geniş omzuna, başımı gömdüm.
Aslında bu, hep yaptığım bir şeydi. Ağlarken gözyaşlarımı akıtabileceğim bir omuz bulma arayışına girerdim. Hep Eda yüzündendi, o alıştırmıştı... Ağlamaya devam ederken, yabancı bir omuzda ağladığım gerçeğini göz ardı etmeye çalışıyordum. En son üç yıl önce, böylesine geniş bir omuzda ağlamıştım. Erdem'in omzunda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANSIZIN Serisi (KİTAP)
Romance- GÜZEL SEVENLERİN HİKAYESİ - Ansızın Gelen Sen & Ansızın Seven Ben. (NOT: Kitaplaştığı için yalnızca ilk 15 bölümü mevcuttur! Güzel sevenlerin hikayesine birlikte şahitlik edelim... ) Bu seri sözüm ona aşklara ders verecek türde bir seri. Serid...