Multimedia'da Ceren'den gelen Erdem-Nazlı çalışması var. Bir kez daha teşekkürler! :)
●• 10. BÖLÜM •●
İnsan can sıkıntısından patlayarak ölebilir miydi? Kimse ölmemişse, bu şekilde ölen ilk insan olarak tarihe geçmeye hazırdım. Günlerdir evdeydim ve evde olduğum yetmezmiş gibi bir de yatağıma hapsedilmiştim. Alt tarafı kolumu incitmiştim ama Erdem Bey öyle abartmıştı ki, hastaneden bir şekilde rapor almış, bu raporu okuluma bırakmış ve böylelikle eve hapsolunuşumun ilk perdesi açılmıştı.
Erdem'i düşünmekle somurttum. Kazayı geçirdiğim gün hastaneye gelmiş ve varlığını iliklerime kadar hissettirecek şekilde çok ilgilenmişti. Tamam, bir yerde hoşuma gitmişti. Evet, özlemiştim de onu. Ama yaptıklarını unutacak kadar değil. Gururum ve inadım, özlemimi katlıyordu.
Henüz mantıklı bir açıklama bile yapmamışken, eski günlerimizdeki gibi, sanki arkasını dönüp gitmemiş gibi davranamazdı. O da bu tepkimin farkındaydı ve eminim ki deli gibi sinirleniyor, yine de üzerime gelemiyordu. Bu yüzden şu üç gündür yalnızca akşamları geliyor, yanımda uyuyordu. Bense sesimi çıkarmayıp, uyuyor numarası yapıyordum. Onunla uyumayı özlediğimden mi yoksa oluşturduğu güven hissinden midir bilinmez, bir tek bu konuda ılımlıydım.
Ailelerimiz birbirlerine fazlasıyla yakın olduğundan ve aramızda yalnızca üç ay olduğundan birlikte büyümüştük. Birlikte düşmüş, birlikte kalkmış, birlikte gülmüş, birlikte ağlamış, birlikte uyumuş, birlikte uyanmıştık... Hal böyleyken bu alışkanlığım için kendimi suçlu tutamazdım. Gelecekte Nazlı'sını bırakıp gidebilme kapasitesini Erdem'de göremedikleri için, suç tamamen ebeveynlerimdeydi.
Düşüncelerimin sığınağında huzursuzca ve biraz da şuursuzca dolanırken, kapımın tıklatıldığını işittim. "Gel Vedat!" diye seslendim. Üç gündür kapımı bu denli ısrarlı ve sert çalan başka insan olmamıştı.
"Sürprizim var." diyerek ayaklarımın ucundaki boşluğa oturduğunda, bezgince tahminde bulundum. "Ders notları?"
Gözlerini irileştirip, "Nereden bildin?" dediğinde, sıfırda gezen moralime rağmen güldüm. "Seni saf seni! Her gün sürpriz diye önüme onları koyduğun için olabilir mi acaba?"
"Kalbimi kırıyorsun ama. Şu kıytırık notları alabilmek için ne kadar ter döktüğümü bilemezsin. Öyle bir naz yapıyorlar ki, görmen lazım. Ağzını belerte belerte konuşmalar, saçlarını omuzlarına savurmalar falan... Gören de edebiyat öğrencisi değil de, Oscarlık aktris zanneder hepsini. Şeytan diyor, çıkar silahı..."
"Okula silah götürmüyorsun, değil mi?" Alacağım cevaptan korkuyordum. Neticede bu saftirikten her şey beklenirdi.
"Yok ya, maalesef." derken kaşlarını çattı. "Ama okulda olduğumuzda abim dışarıda oluyor. İki silahla birlikte."
"Hah, bir de marifetmiş gibi söylüyorsun. İlk çağdan kalma haydutlarsınız hepiniz! Hele o Erdem!"
İlker İstanbul'da olsa bile korunmaya ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum. Bir şey yapmayı isteseydi şimdiye kadar bin kere yapardı. Kafasına koyduğu psikopatvari şeyleri yapma konusunda, ondan iyisini tanımıyordum.
"Bir de... Ümit hoca birkaç kitap gönderdi. Canın sıkılıyordur diye."
"Nasıl yani? Seninle birbirimizi tanıdığımızı nereden biliyor?"
"Ben söyledim. Raporlu olduğunu, kaza geçirdiğini falan işte."
Başımı salladım ve belki biraz korkuyla sordum. "Ümit hocaya korumam olduğunu söylemedin, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANSIZIN Serisi (KİTAP)
Romans- GÜZEL SEVENLERİN HİKAYESİ - Ansızın Gelen Sen & Ansızın Seven Ben. (NOT: Kitaplaştığı için yalnızca ilk 15 bölümü mevcuttur! Güzel sevenlerin hikayesine birlikte şahitlik edelim... ) Bu seri sözüm ona aşklara ders verecek türde bir seri. Serid...