Bölüm Yirmi Üç - Ölüler ve Diriler

2.1K 260 23
                                    

Derin bir uykudan uyanmak istememenin verdiği o acı – tatlı hisle kucaklandım. Uyuyor muydum yoksa zaten uyanmış fakat farkında bile değil miydim emin değildim. Bedenim ağrılarla sızlıyor, başım kopacakmış gibi hissettiriyordu. Parmak uçlarım titriyordu. Boğazımdan aşağı doğru akan dikenler, nefes almamı zorlaştırıyordu.

İlkinden çok farklı oldu, diye düşündüm.

Kayıtsızca bir yaz günü parkta uyandığım günü düşündükçe bu çok daha acı verici olmuştu.

Gözlerimi aralamaktan korkacağımın aklıma gelmediği bir an yaşadım. Kalbimde gerçek anlamda hissettiğim ilk gerçek duygu da bu olmuştu: Korku.

Önce titreyen parmak uçlarımı hareket ettirdim, ardından dişlerimi sıktım. Bir bataklığın içindeymiş gibi hissetmeme neden olan şey parmak uçlarıma değen ıslaklık olmalıydı.

Göz kapaklarımı yavaşça araladım. Araladığım gibi kirpiklerime düşen damlalarla gözlerimi kırpıştırdım. Damlalar çok kısa bir süre sonra yüzümün geri kalanına düşmeye başladı. Üzerimdeki gökyüzünde, bulutların arkasında O'nu görebiliyordum.

Kocaman bir top gibi tüm heybetiyle parlıyordu. O aynı yerindeydi ama bulutlar artık gökyüzündeki yerlerini geri almak için dönmüştü. Kalkmak için ilk hareketimi ellerimi üzerinde yattığım ıslaklığa koyarak yaptım. Koyduktan hemen sonrasında ise onların çim olduğunu anladım. Ellerimden destek alarak sırt üstü yattığım yerden usulca doğruldum. Başımı ellerim arasına alıp birkaç saniye ayağa kalkmak için yeterli gücü toparlamaya çalıştım. Ardından ellerime yapışan çamurların farkına vardım ve bu pislikten kurtulmak için ellerimi birbirine sürterek silmeye çalıştım. Kendi kendime verdiğim savaşın ortasında etrafımı ilk defa o an gördüm.

Başımı usulca çevirdim ve etrafımı saran mermerlerin arasından nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Henüz bir mermeri dahi olmayan, küçük bir tahta parçasını ve üzerinde karanlıkta görmekte zorlandığım yazıları seçmeye çalıştım.

Bu bir bebek mezarı!

Zihnimde yükselen sesle yattığım yerin etrafındaki mezarları görmek, vücudumda dolaşan kanın beynime sıçramasına neden oldu. Saliselik bir hızla ayağa fırladım.

Başım dönmeye başlarken çığlık atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Geri geri giderken önce kendimi kontrol ettim.

Tek parça halindeydim. Bir askısı çıkmak üzere olan çantam direnerek sırtımda kalmayı başarmıştı.

Kaç saattir burada böyle yatıyordum? Veya saniyedir?

Uzun zaman önce bozulan zaman kavramımın kırıntılarını kullanmaya çalışsam da başarılı olamadığımı hissediyordum.

Aklıma ilk gelen şeyi yaptım ve koştum.

Kalan son gücümü kullanarak olabildiğince hızlı koşmaya başladım. Hızımı kesen şey ise tıpkı uyandığım yerdeki gibi karanlığın ortasında henüz mermeri olmayan mezarlara basma korkum olmuştu. Uyandığım yerden henüz çok uzaklaşamamışken durmak zorunda kaldım. Kendi etrafımda bir kere dönerek neler olduğuna baktım. Uzun uzun ağaçlar, mezarlar, yeni yeni düşmeye başlayan yağmur damlaları, sanki beni bekliyormuş gibi bir anda şiddetlenen rüzgâr ve...

Miyav.

Sertçe arkamı dönüp sesin geldiği yere baktım.

Mezar taşının hemen yanında geceyle kamufle olmuştu. Parlayan sarı gözleri olmasa belki de onu göremeyecektim.

Beni izliyordu.

Sanki her zaman ve her yerde beni izliyordu.

Onu görmediğimde bile sanki beni izleyen gözleri bir yerlerdeydi. Saniyeler boyunca birbirimize baktık.

MAVİ AY (Düzenlendi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin