Derin bir uykudan uyanmak istememenin o acı-tatlı hissi.
Gözlerimi aralamaktan bu kadar korkacağımın aklıma gelmeyeceği bir an.
Hissettiğim ilk duygu da bu oldu: Korku.
Nerede olduğumu, başıma ne geldiğini artık biliyordum. Önce parmak uçlarım yavaş yavaş kıpırdandı. Bir bataklığın içindeymiş gibi hissetmeme neden olan şey parmak uçlarıma değen ıslaklık olmalıydı.
Göz kapaklarımı yavaşça araladım. Araladığım gibi kirpiklerime düşen damlalarla gözlerimi kırpıştırdım. Damlalar çok kısa bir süre sonra yüzümün geri kalanına düşmeye başladı. Üzerimdeki gökyüzünde, bulutların arkasında O'nu görebiliyordum. Kocaman bir top gibi tüm heybetiyle parlıyordu. O aynı yerindeydi ama bulutlar artık gökyüzündeki yerlerini geri almak için dönmüştü. Kalkmak için ilk hareketimi ellerimi üzerinde yattığım ıslaklığa koyarak yaptım. Koyduktan hemen sonrasında ise onların çim olduğunu anladım. Ellerimden destek alarak sırt üstü yattığım yerden usulca doğruldum. Ellerime yapışan çamurlar birbirine sürterek silmeye çalışırken etrafımı ilk defa o an gördüm. Yattığım yerin etrafındaki mezarları görmek vücudumda dolaşan kanın beynime sıçramasına neden oldu. Saliselik bir hızla ayağa kalktım, başım dönmeye başlarken dudaklarımı birbirine bastırdım. Geri geri giderken önce kendimi kontrol ettim. Tek parça halindeydim. Bir askısı çıkmak üzere olan çantam direnerek sırtımda kalmayı başarmıştı.
Kaç saattir burada böyle yatıyordum? Veya saniyedir?
Uzun zaman önce bozulan zaman kavramımın kırıntılarını kullanmaya çalışsam da başarılı olamadığımı hissediyordum.
Aklıma ilk gelen şeyi yaptım ve koştum. Kalan son gücümü kullanarak olabildiğince hızlı koşmaya başladım. Hızımı kesen şey ise karanlığın ortasında henüz mermeri olmayan mezarlara basma korkum olmuştu. Uyandığım yerden henüz çok uzaklaşamamışken durmak zorunda kaldım. Kendi etrafımda bir kere dönerek neler olduğuna baktım. Uzun uzun ağaçlar, mezarlar, yeni yeni düşmeye başlayan yağmur damlaları, sanki beni bekliyormuş gibi bir anda şiddetlenen rüzgâr ve...
Miyav.
Sertçe arkamı dönüp sesin geldiği yere baktım.
Mezar taşının hemen yanında geceyle kamufle olmuştu. Parlayan sarı gözleri olmasa belki de onu göremeyecektim. Beni izliyordu. Sanki her zaman beni izliyordu. Onu görmediğimde bile sanki beni izleyen gözleri bir yerlerdeydi. Saniyeler boyunca birbirimize baktık.
Üzerimdeki şoku atlatmış olmalıydım ki bütün bedenim titremeye ve o delici soğuğu hissetmeye başladı. Rüzgâr şiddetini git gide arttırıyor, suratıma çarparken beni uyandırmak istiyordu.
Tuna.
Adıyla beraber beynime bir balyoz inmiş gibi sarsıldım. Etrafıma baktığımda kocaman bir mezarlığın ortasında olmak beni korkutmadı, O'nun yanımda olmayışının acısını daha çok hissettim. Aklıma orada gözümü açtığım ilk an geldiğinde boğulacakmış gibi hissederek çamurlu ellerimi boğazıma götürdüm. Göğüs kafesim hızlı hızlı inip kalkarken tekrar kediye baktım. Orada yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ AY (Düzenleniyor)
Science Fiction*WATTYS 2023 Yarı Finalist* Maya, sıradan bir günün sonunda evine dönerken bir inşaatın içerisinde duyduğu seslerle yolunu değiştirir. Bu soğuk havada, inşaatta kalmış siyah kediyi yanına almak ister fakat işler istediği gibi gitmez. Merdivenlerden...