6 / sonsuza kadar sevişebilir miyim?

845 67 93
                                    


"Gerçekten... İstiyor musun?"
Saçlarını okşadı; üzerine arkadan eğildiği ekrana emin olmayan gözlerle bakan sessiz çocuğun.

"Hyung..." Dedi, Jungkook.

Taehyung karnını arkadan Jungkook'un beline yapıştırdı, ellerini belinin iki yanından geçirip morluklu kollarını onun kollarının yanına koydu. Aradaki renk farkı bariz bir şekilde belli oluyordu.
"Hyungun değilim ki Jungkook."

Jungkook başını omuzuna çenesini koymuş olan Taehyung'a hafifçe çevirdi.
"Ama burada benden daha uzun kaldın."

Taehyung kıkırdadı, vücudu hareket ederken Jungkook'un omuzunu gıdıklıyordu, Jungkook'un yanında duran ellerine nazikçe kendi ellerini geçirip kavradı.
"Hâlâ 19 yaşındayım, sadece ben... Ölümü senden fazla hissediyorum..."

Taehyung Kavradığı elinin birini bırakıp Jungkook'un göğsüne elini bastırdı.
"...kalbimde..."

Elini yavaşça Jungkook'un vücuduna sürterek aşağı doğru indirirken karnına doğru değdiriyordu, Jungkook'un nefes almaya çalıştığını ama alamadığını parmaklarının altında hareket eden karnından ve bedenine çarpan kalçasından hissediyordu.
"...iliklerimde..."

Eli Jungkook'un kasıklarına geldiği an durdu... Elini yukarıya çıkarıp çenesinin altından boynuna koydu.
"...damarlarımda...

Ben sandığından daha fazla ölüm doluyum, Sen..." Çenesini kavrayıp hafif sağa çevirerek yüzüne bakmasını sağladı.
"...Senin vücudun hâlâ yaşam bağırıyor Jungkook. Hissediyorum mezarında daha kurumamış bedenini. Ruhunun derininde hâlâ yaşam arzusu var, abini bu yüzden merak ediyorsun."

Jungkook dudağını yaladı, sıcaklamış hissediyordu. Taehyung sanırım ona bir şey anlatıyordu ama tam olarak odaklanamıyordu bu temastan.

"Hâlâ kabullenemiyorsun dünyada bir yerin olmadığını...
Peki ya bunu gördüğünde... anlayacak mısın Jungkook: kimsen olmadığını?"

"Bana anlatacak mısın Tae?"

Taehyung sırıttı.
"Kendin anlamalısın, sana herşeyi anlatamam. Zaten ben gırtlağıma kadar yalnızlık doluyum."

Aslında o an, ona yalnız değilsin demek istedi Jungkook...
Ama ne kadar sene bu ölü diyarda yalnız başına koşuşturduğunu bilmiyordu. Bir yanda onca yıldır onunla dans eden yalnızlığı ve bir yanda sadece belki bir kaç gündür onunla beraber olan kendisi vardı. Yalnızlık: onunla yarışamayacağı kadar yoğun biriydi.
Dudaklarını ısırıp onun gözlerine baktı.
"Gidecek miyiz? Benimle gelir misin ki?"

Taehyung başını salladı.

Jungkook önüne dönüp pişmanlık barındırmayan bir şekilde ekrandaki eve dokundu.

Taehyung geri çekilerek Jungkook'un elinden tuttuğu gibi beyaz ışığa daldı.

Jungkook sıkı sıkı yumduğu gözlerini açtığında tekrar kapattı, elini gözlerine siper etti. Güneş fazla aydınlıktı. Elini tutan el biraz daha sıkılaştı.

"Ailen gerçekten zenginmiş Kook."

Jungkook gözlerini açıp etrafına baktı. Geniş bir bahçedeydiler, yemyeşil ve rengarenk çiçeklerle doluydu. Ölülerin grimsi dünyasından birdenbire buraya geldiği için burası Jungkook'a oldukça renkli gelmişti, gözlerini acıtıyordu.

Yan tarafından bir ses duyunca sesin geldiği yere doğru baktı. Genç bir kadın çimenlere çömelmiş çiçeklerle ilgileniyordu.

Jungkook onu tanıyordu! Abisinin eşiydi. Onunla ilk tanıştığında Jungkook'a 'Abine hiç benzemiyorsun.' demişti.
Sonra bir daha onunla görüşmek istemedi Jungkook.

The Dead Don't Make Love  -tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin