L-1

1.2K 90 108
                                    



Çiseleyen yağmurun yarattığı toprak kokusunu derince içine çekti. Siyah kabarık saçlarını iyice karıştırırken biten sigara izmaritini yanından geçtiği çöpte söndürerek yoluna devam etti.

Son zamanlarda sık sık yaşadığı o boğucu his yeniden yüreğine oturmuştu. Bu durumlarda kendini anlamakta zorluk çekiyordu. Birçok kişinin imrendiği bir hayata sahipti. Hiçbir zaman para konusunda sıkıntı çekmemiş, ailenin tek çocuğu olduğundan bir dediği iki edilmemişti. İşi hazırdı. Eğitimini hep en yüksek düzeydeki okullarda almıştı.

Ailesi her konuda onu fazlasıyla özgür bıraktığından diğer insanlara kıyasla daha farklı bir kişiliği olduğunun farkındaydı. Çok az kişi onu gerçek anlamda sevebilmişti.

Dudakları iki yana kıvrıldı alayla. Sebebi bariz ortadaydı. Ders çalışmayı sevmezdi. Empatiden, aşırı duygusallıktan gerekmedikçe hoşlanmazdı. Anlık yaşamayı seven, özgürlüğüne büyük bir ciddiyetle bağlanmış biriydi. İstediği bir şeyi yaparken başkalarının duygularını düşünmek onun için ikinci plandaydı. Sıkı sıkıya tutunduğu prensipleri vardı. Bütün hayatı ve arkadaş çevresi de buna göre şekillenmişti.

Hayatı tam da küçükken hayal ettiği düzeyde ilerlerken bazı anlarda yaşadığı eksiklik duygusunun sebebini anlayamıyordu. Bunca yıllık hayatında yapmadığı şey kalmamıştı neredeyse. Öyleyse neden eksik hissediyordu? Sanki tatması gereken en önemli tutkuya hiç ulaşamamış, hiç yaşamadan ölecekmiş gibi hissediyordu ve bunun ne olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktu.

Ulaştığı dairenin kapısını çaldığında kapıyı açan turuncu saçları dağılmış Minho olmuştu.

"Yine sabahladın mı?"

"Eh, tıp okumak kolay değil."

"Kimse yok mu?" dedi Changbin, ceketini çıkarıp koltuğun üzerine atmıştı. Ardından mutfağa ilerledi.

"Hyunjin'i dans akademisinden çağırdılar. Chan hyung da şirkette. Babasının rahatsızlığı yüzünden bir süre işlere o bakacakmış. Çok takılamayacağız yani."

Changbin ayaklarına sürtünen kediye basmamaya çalışarak elindeki iki kupadan birini koltuğa iyice yayılmış arkadaşının eline tutuşturdu.

"Sevgilini çağırsaydın."

"Dün gece buradaydı. Sabah da Busan'a, ablasının yanına gitti."

Başını sallamakla yetindi. Kucağına çıkan Dori'nin tüylerini okşarken Minho'nun telefonu çalmaya başlamıştı. Turuncu saçlı, yüzünde yayılan sırıtışla telefonu açarak yağmur damlalarının kapattığı balkon camına ilerledi.

"Jisung-ah....Hayır, dersten kalkalı çok oluyor. Changbinle kahve içiyorduk. Nasılsın? Ablan nasıl?...Elbette, gelmeye çalışacağım....Söyle bebeğim....Peki, ben halledeceğim. Sen sıkma canını. Sadece kütüphanenin konumunu atman gerekiyor.... Ben de seni seviyorum Ji."

Telefonu kapatıp Changbin'in yanına iyice yanaştı. Sosyal medyada gezinen siyah saçlı üzerindeki bakışları fark edince sorgulayan gözlerini arkadaşına çevirdi. Göz kırparken başını iki yana salladı.

"Jisung kütüphaneye gelen çocuklar için bağış amacıyla kitap almış. Etkinlikten önce oraya teslim edilmesi gerekiyor ama ablasının durumu malum."

"Hala beni ilgilendiren kısma gelmedik."

"Benimle geleceksin."

Şaşkınlıkla aralanan ağzında saniyeler içinde dalga geçtiği bariz bir sırıtış belirmişti.

"Senin sevgilin değil mi? Götürüyorsan kendim götür işte. Beni ilgilendirmez."

"Benim sevgilimse senin de arkadaşın Changbin. Ayrıca arabam bozuk ve bir hafta araçsızım."

Lavinia | changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin