L-7

358 69 42
                                    

Akşam saatleriydi. Changbin hala ailesiyle görüşmüyordu. Gönderdikleri paranın bir kısmını kira,fatura gibi zaruri ihtiyaçlara harcarken bir kısmını kendine harçlık olarak ayırıyordu. Ay sonu harçlığından artan parayı ise banka hesabına atarak biriktirmeye başlamıştı. Anne ve babasının engellerine karşılık kendi güvencesini sağlamak zorundaydı.

Onlardan nefret etse de gençliğinden bu yana tanıdığı, müşteriden çok aile dostu olan Lee Minhyuk'la arası hiçbir zaman bozulmamıştı. İyi veya kötü yaptığı her şeyde onu anlamaya çalışmış, yeri geldiğinde ailesine karşı destek dahi olmuştu.

Minhyuk Changbin'in evden taşındığını anladığı an görüşmek istediğini söylemişti. İkili buluştukları restoranda eğlenceli bir akşam yemeği geçirmişti. Yemek sonrası derinleşen sohbetlerine alkol de eşlik etmişti.Minhyuk çakırkeyifliliğin verdiği rahatlıkla geçmişinin tüm saçmalıklarını ortaya dökerken uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordu. Kelimeleri kaymaya, kapalı gözlerle kıkırdamaya başlamıştı.

Changbin gitme vaktinin geldiğini anladığında ayaklanıp ceketini akşam serinliğinde iyice mayışan abisinin üzerine attı. Ardındansa hesabı ödemek için kasaya yöneldi. Kasaya yaklaştıkça birkaç çalışanın birinin etrafında toplanmış, hararetle bir şeyler konuştuklarını görmüştü.

Cüzdanını çıkarıp kasaya bakması için görevlilerden birini çağıracaktı ki etrafında toplandıkları adamın tanıdık yüzüyle afalladı. Felix, işaret diliyle çalışanlara bir şeyler anlatmaya çalışırken biraz telaşlı gibi görünüyordu.

Yanlarına iyice yaklaştığında küçük olan başta şaşırsa da sonrasında tanıdığı birini görmenin mutluluğuyla iyice sokuldu ona. İşaret diliyle anlatmaya devam ettiği sırada telaşla savurduğu ellerini bileklerinden nazikçe kavradı Changbin. Bu endişeli hali bile o kadar sevimli gelmişti ki gözüne dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı.

Felix, endişeli hareketlerini durdursa da ona gülümseyen adama baktı kırpıştırdığı gözleriyle. Boynunda ve yüzünde yayılan ısı, kalbinin iyice hızlanmasıyla derince yutkundu. Changbin bileklerini bıraktığında kızaran yüzünü gizlemek için uzun saçlarını parmaklarıyla düzeltmeye başlamıştı.

"Sorun neydi?"

"Biz de bilmiyoruz, efendim. Beyfendi siz gelmeden hemen önce yanımıza geldi, bir şeyler anlatmaya çalıştı ama anlayamadık. İletişim kurmak için kağıt kalem getirecektik."

"Telefonunuzu istemedi mi sizden?"

Üç garson birbirine baktı. Felix elbette istemişti ancak onların anladığını sanmıyordu. İzinsiz ceplerini karıştıracak hali de olmadığından fazlasıyla streslenmiş, öylece kalakalmıştı.

Changbin cevap vermelerine gerek kalmadan başıyla onaylayıp telefonunu küçüğüne uzattı. Felix minik parmaklarını ekranda gezdirirken o da ödemeyi yapmıştı.

"Telefonumu kaybettim. Arkadaşlarımla yemeğe gelmiştik, masaya otururken hatta sipariş verdiğimde bile yanımdaydı. Sonra onlar kalktı ben de hesabı ödeyecektim. Şimdi ise yok. Her yere baktım ama sanırım çalındı."

"Tamam, telaşlanma hemen. Her yere baktığına emin misin? Birileri sana çok yaklaştı mı?"

Felix çatık kaşlarıyla düşünmeye çalıştı. Neyseki gün restoran o kadar yoğun değildi.

"Lavaboya gittiğimde biriyle çarpıştım. Bir adamla."

Changbin küçüğün iyice gerginleştiğini anlayınca oturması için boş masalardan birinin sandalyesini çekip kasanın yanına koydu. Felix, zoraki gülüşüyle teşekkür ederken Changbin garsonun uzattığı suyu açıp ona vermişti.

Lavinia | changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin