L-2

390 82 34
                                    

Kütüphaneye vardıklarında aradan yirmi dakika geçmişti. Kampüse ve çiftin evlerine uzak olsa da Changbin'in kiraladığı eve oldukça yakın bir semtteydi. Eski bir binayı restore ederek 1900'lerin havasını estiren dış görünüşü, tarihi yapılarla dolu caddede dikkat çekmeyi başarıyordu.

Onları kapıda karşılayan 70'li yaşlarının sonundaki kütüphane görevlisi olmuştu. Kadın öyle sıcak bir görünüme sahipti ki Changbin onu ilk gördüğünde izlediği çizgi filmelerdeki büyükannelerin gerçek olduğunu düşünmüştü.

"Ah, zahmet ettiniz. Size ne kadar teşekkür etsek az."

"Önemli değil, efendim. Nereye bırakalım?"

"Sizi yormak istemem ama içeride danışmanın yanına bırakırsanız çok sevinirim."

Minho başını salladı ardından yeniden yüklendikleri kitapları ve oyuncak dolu kutuları yüklenip içeriye doğru yürüdüler. Yaşlı kadın önden onlara öncülük ederken içeri girer girmez etrafı incelemeye koyulmuşlardı. Sıkıcılıktan olabildiğince uzak kalan Changbin'in dahi dikkatini çekmişti. Fantastik filmlerle günümüzün bir harmanı gibiydi burası. Hafif kitap ve kahve kokusu etrafı sarmış, içerideki az sayıdaki okuyucunun kendi arasında belli belirsiz mırıltısı duyuluyordu yalnızca.

Adımları uzun kitaplıkların arasında sıralanırken danışmana varmışlardı. Girişte fark ettikleri uğultu biraz daha artmıştı şimdi.

"Nereye bırakalım?"

"Yere bırakabilirsiniz çocuklar."

İkili, kadının samimiyetine karşın ufak tebessümle baş selamı vermiş, kalan yükleri araçtan almak için birkaç kez daha git gel yapmışlardı. Kitapları her danışmana getirdiğinde hemen çaprazında yer alan özellikle aydınlatılmış alanı görmeye çalışıyordu. Sık kitaplıklar nedeniyle tam göremese de orada her ne varsa kalabalıklaştığının farkındaydı. Hatta birkaç çocuk kıkırtısı duyduğuna da emindi.

Başını iki yana salladı. Umurunda değildi. Yalnızca bu fantastik gerilim filmi havası veren kütüphaneden çıkmak istiyordu. Giydiği ceketi çıkartırken Minho ve yaşlı kadın arasında geçen 'Jisung' muhabbetini böldü.

"Minho, arabada su var mı?"

"Oyun alanının karşısında su sebili var, oradan içebilirsiniz." dedi yaşlı kadın.

Başıyla onayladı. Oyun alanı dediği yerin gözlerini kısmasına rağmen yalnızca çocukların renkli tişörtlerini seçebildiği aydınlık taraf olduğunu anlamıştı. Adım sayısı arttıkça yükselen kıkırtı sesleriyle yavaşladı. Kitaplığın ardında onlar her ne yapıyorsa dikkatlerini çekmeden suyunu içip gitmek istiyordu.

Sebile ulaşıp bardağını bölmeye koydu. Büyük bir sütunun arkasındaydı ve oradan kütüphanenin neredeyse her noktası görünüyordu. Etrafını incelerken kulağına dolan güçlü kahkahalar ile oyun alanına takıldı gözleri.

Yarım ay şeklinde dizilmiş onlarca küçük çocuk gözlerini diktikleri adamı dikkatle izliyorlardı. Şekilli minik burnu kırışana, küçük gözleri kaybolona kadar gülümseyen bu adam Changbin'in hayatında gördüğü en güzel insandı. Zarif bir vücudu vardı, basit kıyafetler dahi oldukça farklı gelmişti gözüne.

Sonra alnını ve ensesini kapatan saçlarının arasına iliştirilen birkaç küçük pembe tokayı fark etti. Çocukların birkaçında da aynılarından vardı. O kadar güzeldi ki Changbin onun Güneş'ten bir parça olduğuna inanmıştı.

Bardağı tutan elinde hissettiği ıslaklıkla irkildi. Taştığını fark etmediğinden her taraf sırılsıklam olmuştu. Kaşları çatıldı. Onu izlerken neredeyse tüm algıları kapanmış olamazdı değil mi? Dökülmek üzere olan suyu yudumlarken yeniden gözlerini dikti.

Minik elindeki masal kitabını herkes görebilsin diye hafifçe kaldırmış, kitaptaki hayvanları beden diliyle anlatıyordu. Onların gülüşlerini karşılıksız bırakmıyor, zaman zaman çocukların mutluluklarına dalıp gidiyordu. Bakışlarını güç bela gülüşünden çekip de gözlerine odaklandığı an sarı saçlının yüzündeki tebessümle onu dikizlediğini fark etti. Nefesi bir kez daha kesilmişti. Kalbi kulaklarını tıkamış, midesinden boynuna kadar ulaşan ılık his midesini bulandırmıştı.

"Hassiktir."

Bardağı çöpe atıp hızla oradan uzaklaştı. Hızlı adımlarla danışmana yaklaştıkça nefesini düzene sokmak için uğraşıyordu.

"Deve misin oğlum sen? Senelik mi içtin?"

"Boş konuşma da dönelim bir an önce. Burası çok sıkıcı."

Minho göz devirse de bu hallerine alıştığından sessizce arabaya bindi.

Changbin kiralık dairesine vardığında içinde her zaman var olan kötü his daha da ağırlaşmış gibiydi. Kapıyı kapatır kapatmaz kendini koltuğun üzerine atmıştı. Yalnızca birkaç parça eşyanın olduğu bu ev ona ilk kez bu denli küçük gelmişti. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Biraz uyursa geçeceğini düşünerek gözlerini yumdu.

Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı. Yorgun olmasına rağmen ne kadar kıvranırsa kıvransın gözüne tek damla uyku girmemişti. Koltuk kenarındaki telefonu alıp saate baktığında neredeyse gece yarsısına geliyordu. Gözlerini yumup derin bir iç çekti. Ve yine aynı şey olmuştu. Gözlerini kapattığı her vakit birkaç saniye içinde o güzel çocuk aklına geliyordu.

Kendine kızdı. Yalnızca görünüş olarak diğer insanlardan biraz daha üstündü. Üstelik onu göreli birkaç saat oluyorken arada aklına gelmesi gayet normaldi ona göre. İçinde oluşan ferahlıkla yeniden gözlerini kapattı ve uykuya daldı.

______

Yavaş yavaş be Changbin'im :3

Lavinia | changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin