L-10

423 79 38
                                    

Spor salonunda geçirdiği saatlerin ardından duş almış, omuzuna astığı çantayla salına salına evine doğru yürümeye başlamıştı. Önceki gece Minhyuk'un doğum gününde anne babasıyla karşılaşmıştı, her ne kadar onları görmezden gelse de gerilime engel olamamıştı.

Babası eve geri dönmesini istediğinde keskin bir dille reddetmişti. Annesiyse Changbin'in alay dolu her cevabına karşılık büyük bir kinle bakmıştı oğluna. Ona göre oğlu arkadaşları tarafından dolduruşa gelmiş, özellikle son bir yıl içinde saçma sapan davranmaya başlamıştı. Changbin, o evden nasıl çıktığını çakırkeyif olduğundan tam hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey ikisinin nefret dolu tehditlerine karşı kahkahalar atarak kendini sokağa attığıydı.

Gözlerini yumup toprak kokusunu içine çekti. Hava iyice kapanmıştı. Öyle ki öğle saatleri olmasına rağmen şehir ışıklanmaya başlamıştı bile. Birkaç gün öncesinde yapılan fırtına uyarısı geldi aklına. İçinden küfür savururken adımlarını hızlandırdı. Arada araç bakımını erken yaptırmak istediği için kendine sövmeyi unutmuyordu, araçsız kalmıştı.

Kütüphane ve evi arasında kalan milli parkın önündeki kapalı otobüs durağına yaklaştığında sarışını görmeyi beklemiyordu. En köşeye sinmişti, endişeyle bastırmaya başlayan yağmuru izliyordu. Yanına yaklaşıp hafifçe omuzuna dokunduğunda irkildi küçük olan. Şiddetli rüzgardan korktuğu çok belliydi.

"Ne işin var burada sarışın?"

"Kursa gitmek için otobüs bekliyordum. Bir anda fırtına çıkınca buraya sığındım."

Changbin etrafına bakındı. Rüzgar giderek şiddetini arttırıyordu. Binalardan kopan bazı parçalar,çöpler ve ağaç dalları çoktan tertemiz caddeleri kaplamıştı. Parkın içindeki salıncakların birbirlerine çarparken çıkardıkları ses büyük olanı daha fazla germişti. Ona biraz daha yanaştı.

"Fırtına şiddetleniyor, Felix. Araçların çalışacağını sanmıyorum."

"Peki ne yapacağız?"

Aklına gelen fikir söyleyip söylememek konusunda tereddütlüydü. Kendisi Felix'e kısa sürede alışmıştı ancak küçük olanın aynı şeyleri düşünüp düşünmediğinden emin değildi. Bir süre etrafına bakındı. Ağaç dallarından biri sertçe durağın camına çarptığı sırada camın patlayacağını sanan Felix korkuyla biraz daha yaklaştı Changbin'e. Başka çareleri yoktu.

"Evim bu caddenin hemen aşağısında. Fırtına dinene kadar benimle kalabilirsin."

"Tamam ama nasıl gideceğiz?"

Changbin, yanında iyice küçülmüş çilliye elini uzattı. Küçüğü 'emin misin' dercesine yüzüne baktığında gülümsedi. Biraz daha rahatlamış olacak ki yavaşça kavradı elini. Kendi kemikli ellerinin arasında sıktığı küçük el saniyeler içinde kalbini yerinden düşürecek kadar hızlandırmaya yetmişti.

Felix boşta kalan eliyle üçten geriye saymaya başladı. Son parmağını indirdiği an ikisi de aynı anda durağın metal çatısının altından çıkmış, koşarak Changbin'in işaret ettiği caddeye sapmışlardı. Yüzlerine sağanak yağmurun sert damlaları çarpıyordu. Savrulan nesneleri görünce küçüğünün elini biraz daha sıktı.

Birkaç dakika sonra nihayet apartmana vardıklarında ikisi de nefes nefese kalmıştı. Changbin, boştaki eliyle ıslak saçlarını geriye atarken Felix'in elini bıraktı ancak Felix eğik başını kaldırmadan tekrardan tutmuştu. Kalbi ağzında atsa da kaşları çatılmıştı, çillinin nefesleri fazla düzensizdi.

Lavinia | changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin