Herkesin duvarları vardır. Fakat bazıları bu duvarları yıkacak kadar cesur ve güçlüdür.
Bazıları ise sadece duvarlarının ardından ne görüyorsa onla yaşar onu sever. İşte benimde buzdan duvarlarım var. Aslında incecik bu duvarlar. Fakat kıramıyorum. Kırmaya cesaretim yok çünkü. O duvarların altında boğulmaktan korkuyorum çünkü ben kendi denizimde yüzme bilmiyorum. Kendimle bile sınırlarım var benim. Ailemle,arkadaşlarımla kısaca herşeyden uzağım.
Başlangıcı ve bitişi belli olan şeyleri sever ve sınırımdan içeri alırım. Kahve,kitap ve müzik mesela. Yine kitap okuduğum bir akşam annem ve babamın kavga ettiklerini duydum. Biz sıradan bir apartmanda oturan sıradan bir aileydik. Birgün babama doğan cesaret bir milyarder olmasını sağladı. Fakat o günden sonra ailemizin içinde ki huzur ortamıda kalmdı.
Anladığım kadarıyla odalar büyüdükçe insanlar birbirinden uzaklaşıyor. Eski evimizde ufak bir oturma odası vardı. Odanın tam ortasında ise bir sehpa yıllarca ödevlerimi orada iki büklüm oturarak yaptım. Ama para babamın gözünü kör etti. Zenginler gibi yaşamak... O günden sonra babamın tek amacı bu oldu.Kavga sesleri odama kadar gelince dayanamadım ve merdivenleri hızla inmeye başladım.
"Bak Elif saçmalıyorsun. Ben bunca yılımı bu şirketi kurmak ve ayakta tutmakla harcadım. Ama sen gelmiş hisseleri sat diyorsun.". Her zaman ki kavga konuları.
"Biraz daha sessiz kavga etseniz. Dinlediğim müzikten de okuduğum kitaptanda hiçbir şey anlamadım. " dedim. Annem de babamda benden böyle bir tepki beklemiyordu.
"Kavga etmeleri sorun değil ama seni rahatsız etmeleri sorun öyle mi Bade?" Abim yine beni haksız çıkarmanın bir yolunu bulmuştu. Beni hiç takmadan kavgalarına devam ediyorlardı. Birden bire hayatımda hiç sinirlenmediğim kadar sinirlendim.
"Bakın artık bıktım. Sizin umursamaz tavırlarınızdan,yanında bol sıfır olan kağıt parçalarınızdan ve gözünüzü kör etmiş "zenginler gibi yaşayalım" cümlelerinizden bıktım." Aslında bu öfke patlaması yıllarca içimde biriktirdiğim şeylerden oluşmuştu. Birden bire elimde ki telefonum yere düştü. Sonra kendimi cilalı parkelerin üzerinde buldum. Bayılmıştım. Herşeyi duyabiliyordum. Annemin bana doğru yaklaşan topukla ayakkabı sesi, abimin koltuktan hızla fırlaması,babamın telefonundan gelen tuş sesleri...Hepsi beynimde yankılanıyordu çığlık atmak istiyor ama atamıyordum. Sonra biri beni kucağına aldı ve hızla arabaya bindirdi. Babam abime bağırarak "Arabayı sen sür Rüzgar." diyordu. Arabanın kapıları hızla kapandı ve kapıların kapanmasıyla abim gaza yüklendi. Annem saçlarımı okşuyor ve beni uyandırmaya çalışıyordu. Babam ise gideceğimiz hastanede doktor ayarlıyordu. Birkaç dakika sonra araba aniden fren yaptı ve kapı açıldı. Yine beni kucağına alan güçlü kollar hızlı adımlarla yürümeye başladı. Yavaşlarken bir sedyeye konuldum. Annem babam ve abim. Herkes ayrı birşeyler anlatmaya çalışıyor.
Gözlerimi açtığımda başım da büyük bir ağrı vardı. Hafifçe doğruymaya çalıştım fakat kolumda ki serum borusu buna engel oldu. Annem koltuktan kalktı ve yanıma geldi.
"Bade iyi misin güzelim? Çok korkuttun bizi." Cidden korkmuştu. Gözlerinde ki telaşı ve endişeyi görebiliyordum. Bal rengi gözlerine sis çökmüştü. Dudaklarım susuzluktan birbirine yapışmıştı ve ağzımda kötü bir tat bırakıyordu.
"İyiyim. Sadece başım ağrıyor ve susadım" Annem gülümsedi ve bana su verdi.
Hastane odalarını hiçbir zaman sevememiştim. Her ne kadar konforlu olsalarda. Suyu içtikten hemen sonra kapı çaldı ve içeriye doktor girdi.
"Elif Hanım lütfen odayı boşaltın."
Annem başıyla onayladı ve yavaş yavaş odadan çıktılar.
Doktor güler yüzlü kırklı yaşlarında yakışıklı bir adamdı.
Bana doğru yaklaştı ve bitmiş olan serumun iğnesini kolumdan çıkardı.
"Evet güzellik. Şimdi sana birkaç soru soracağım ve sende bana doğruyu söyleyeceksin. Anlaşıldı mı?" Başımla onayladıktan sonra hafifçe esnedim ve doktorun konuşmasını bekledim."Ben Murat Karaca. Senin doktorunum. Tedavin sürecinde senle beraber adım atacağım. Şimdi sana birkaç sorum var. esmedim. Bu soruların cevapları aramızda kalacak." Merakla onu dinlerken birden konuşmaya başladı.
"Hiç erkek arkadaşın oldu mu Bade? "
"Yani olmadı." Başını salladı.
"Peki hiç bir ilişkiye girdim mi?"
Dedikleri karşısında donup kalmıştım.
"Hayır. Ama bunları neden soruyorsunuz? Yani hamile olduğumu düşünmüyorsunuz değil mi?" Saçma diye geçirdim içimden.
"Benim ki sadece bir varsayım. Aylık kilo alma düzenine ve adet geçikmelerinizden bunu düşündüm." Yüzünde "birşey olmayacak" diyen bir gülümseme vardı.
"Hasta mıyım? Yani sadece nefes darlığım vardı. Farklı birşey mi var?"
"Bak güzelim şüphelerimiz var. Yani sana birkaç test yapıp birşeyin var mı yok mu onu öğreneceğiz. Sadece biraz burada misafirsin." İçimden eve gitmek istiyorum diye bağırmak geldi.
"Pekala." Ne diyebilirdim ki...
Annem yanıma geldi
"Kızım şimdi hemşire kan alcak."
Hayatım boyunca kandan nefret etmiştim.
" Tamam." Hemşire bana doğru yaklaştı ve kolumu sıktı. Zor zahmet damar bulduktan sonra iğneyi hızla koluma sapladı. Tüpler dolduktan doktor geldi ve annemle babamı yanına çağırdı. Kapıdan dışarı çıktılar.
Ne oluyor... Benden birşey sakladıkları kesin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınır
Teen FictionSevgi şefkat nedir bilemem ben. Aşkı da hiç tatmadım. Sınırlarımın ötesini hiç görmedim ve buzdan duvarlarımın ardında dondum hep. Fakat ilk defa sınırlarımdan mayınlı tarlamdan içeri girebildi biri. "Son nefesimsin. Ben ölünce sende öleceksin p...