Aras'la kavgamız devam ederken kapı açıldı. Aras'ın babası gelmişti.
"Çocuklar" sesinde bir soru ifadesi aramıştım ama yoktu. Sanki şu an burada olanların hepsini daha önceden biliyormuş gibi davranmıştı.
"Efendim baba." Aras "baba" derken sanki adamı öldürecekmiş gibi bir ses tonuyla söylemişti.Aras sırlarla dolu biriydi. Kimseye muhtaç olamayacak kadar güçlü ama sevgiye muhtaç biri. Benim gibi sınırları var ama o mayınlı tarlasında ölmekten,eriyen buzdan duvarlarının altında boğulmaktan korkmayan biriydi.
Onu yeni tanımıştım fakat duruşu sözleri ifadesiz ve mükemmel yüzüyle onun böyle biri olduğunu anlamıştım.
"Aras çabuk benle gel." Murat Bey çok sinirli görünüyordu. Bakışlarım yüzüne kayınca konuşmaya başladı. "Bir hasta var da."
Aras babasını beklemeden kapıyı hızlıca çarpıp odadan çıktı.
"Bade,kızım sen nasılsın? Kemoterapi için ailen burada kalmanı istiyor yani evde değil hastane ortamında tedavi olacaksın. Hemşire şimdi sana yemek getirecek."
Başımla onayladıktan sonra telefonumu elime aldım. Annem aramıştı hemde çok fazla. Hemen aradım telefon elinde olcak ki o da hemen açtı."Kızım kaç kere aradım açmayınca merak ettim." dedi annem.
"Anne Sıla gelmişti de telefonuma bakamadım." Acaba Sıla şu anda ne yapıyordur diye geçirdim içimden.
"Kızım Erol Amcan vefat etmiş. Ve senin kaldığın hastanedeymiş. Bir bilgin var mı?" Nasıl oöğrenmişti annem?
"Evet anne zaten Sıla'ya da ben söyledim ama şu an gerçekten kapatmam gerek seni daha sonra ararım." Anneme söz hakkı bile vermeden telefonu kapattım.Kendimi yalnız hissediyordum. Ilk defa suyun içinde nefes alan bir balık gibi çaresizdim. Yalnız ama nefes alabiliyor. Bir şey bana nefes olmuştu. Bir şey ise yalnız bırakmıştı beni. Aynı anda hep hüznü hemde mutluluğu yaşıyor gibi çaresizdim. Belki de hastalığım yüzünden böyle hissediyordum. Ellerimi karışmış olan saçlarımın arasına doğru götürdüm. Tek tek düğüm olan yerleri açarken elimi saçlarımın arasından çıkardım. Kucağıma ve omzuma bir sürü saç teli dökülmüştü. Evet kanser ve kemoterapi etkisini gözstermeye başlamıştı. Saçlarımı hep sevmiştim. Hatta kendimle ilgili en sevdiğim özellik de saçlarımdı. Özenir ve bakım yapardım. Ama şimdi onları kaybetmeye başlamıştım. Belki bu hastalığı yenecektim belki de bu hastalığa yenilip Aras'ın da dediği gibi hayatıma son noktayı koyacak yere gidecektim. Düşünmesi bile beni ürpertiyordu.
Deli gibi ağlamak istiyordum. Her şey için. Sıla,Erol Amca,annem,babam,hastalığım...
Kalbim bu denli sıkışmış ve dolmuşken gözümden bir damla dahi yaş gelmemesi şaşırtıcı. Değişik bir insanım. Kabul ediyorum. Ama anlaşılmaz değilim. Üzülsem gözlerimin altı şişer,utansam kızarırım,mutlu olsam gözlerim parlar. Anlaşılmaz olan ben değilim,çevremde ki insanlar beni anlamak istemiyorlar.
Bir kaç bilinmeyenli denklemim ben. Ama diğer problemlerde tek tek bilinmeyen sayılarım verilmiş. Insanlar o diğer problemlere bakmak istemiyorlar.Açılan kapı düşünce bulutlarımı dağıttı. Aras sinirliydi. Aslında şu ana kadar hiç kimseden korkmamıştım ama Aras bambaşka. Onun en sempatik hali dahi fazla sertti. Ifadesiz olmasına rağmen gözleri onu ele vermişti.
"Bade baban ve annen ne zaman geliyorlar." Benimle göz teması kurmuyor ve nefes dahi almadan parmaklarını çıtlatıyordu. Meraklı bir insandım ve sormazsam gözüm açık giderdim.
"Aras bir şey mi oldu? Ne zaman geleceklerini bilmiyorum." Onunda dediği gibi bu kadar ürkek olmamalıydım. Bana anlamsız bakışlar atınca açıklama gereği duydum. "Şey... Yani sinirli görünüyorsun da"
"Evet sinirliyim. Ama sebebini sorma sakın. Hadi gel seni bir yere götüreyim." Olamaz diye geçirdim içimden. Aras'la bir yere gitmek..."Hayır. Bana en son bu cümleyi kurduğunda bir morga götürdün. Kim bilir şimdi nereye götürürsün." Herzaman ki gibi sert ama samimi bir şekilde güldü.
"Merak etme bu sefer seni çok beğeneceğin bir yere götüreceğim. Ayrıca anladığım kadarıyla babamdan izinsiz bir şey yapmamı sevmiyorsun. Bu sefer babamdan da iznimiz var. Hadi giyin." Açıkcası hiçbir yere gidesim yoktu. Ama nereye gideceğimizi de çok merak ediyordum.
"Aras ben gelmesem". Bana baktı yüzünde ki gülümseme yok olmuştu ve Aras Karaca geri dönmüştü.
"Bak reddedilmekten nefret ederim. Ben gidiyoruz dediysem gidiyoruz. Bitmiştir. Hızlı giyin." Herzaman ki gibi kapıyı çarparak odadan hızlıca çıktı.Valizi açıp siyah pantolonumu ve siyah kazağımı giydim. Aynaya baktığımda gözlerinin altı şişmiş, saçları birbirine karışmış dul bir kadın gibi hissetmiştim kendimi. İşte tam da bu yüzden saçlarımı taramak için banyoya gittim. Sıla'nın hediyesi olan ahşap tarağı alıp saçlarımı taramaya başladım. Ama ilk tarayışta tarağı bir yumak saç gelmişti. Öfkelenip daha da hızla taramaya başladım. Patlamaya hazır bir volkan gibiydim. Ve tarağa tekrar bakınca ağlamaya başladım. Fakat bu normal değildi. Çığlık atarak ağlıyordum. İçim çok doluydu.
Aras kapıyı açtı. Ve hızla yanıma geldi.
"Ne oldu Bade?" Elini saçlarıma götürdü. Ağlamaya devam ediyordum.
"Saçlarım..." Konuşmakta zorluk çekiyordum. "Aras saçlarım dökülüyor." Aras bana şefkat dolu gözlerle baktı.
"Bu çok normal. Hem seni kel düşünüyorum da hiçte fena olmazsın. Çünkü en çirkin halin bile en güzel kızlarla yarışır."
Bunlar Aras'ın gerçek düşünceleri değildi. Beni mutlu etmek istiyordu. Ama değildim işte.
"Hadi Bade, yıka yüzünü. Sonra biraz da makyaj yap. Saçlarını da yanlarına at." Dediklerini yaptığımda gayet bakımlı duruyordum."Şimdi gidiyoruz prenses." Bana prenses demişti. Cidden öylemiydim, yoksa beni ağına mı düşürmeye çalışıyordu? Ona güvenebilir miydim? Aras'a güvenmek... Iyi tanımasamda kızları parmağında oynatan bir serseri olduğunu anlamıştım. Aras Karaca bir bulmaca ve ben onu çözeceğim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınır
Ficção AdolescenteSevgi şefkat nedir bilemem ben. Aşkı da hiç tatmadım. Sınırlarımın ötesini hiç görmedim ve buzdan duvarlarımın ardında dondum hep. Fakat ilk defa sınırlarımdan mayınlı tarlamdan içeri girebildi biri. "Son nefesimsin. Ben ölünce sende öleceksin p...