Duyduğumdan beridir sürekli tekrar ettiğim planın üstünden geçiyordum. Merdivenin altındaki kapıdan zindanlara inmeli ve dışarı açılan gizli kapıyı bulup tüneli geçmeliydim.Lord Hwang'ın bana dediği şeyle, evde zindanın ne aradığına ya da onun bunu nasıl bildiğine artık şaşırmayı bırakmıştım. Adam beni, benden daha iyi tanıyormuş gibi konuşuyordu bazen ve işin bu kısmı beni babam konusunda epey şüpheye düşürüyordu. Babam benden, sandığımdan da fazla şey saklıyordu ve bunları sadece Lord Hwang'ın demiş olduklarıyla anlayabilmiştim. Yine de hafızamın sürekli silinmesi konusu gerçekçi gelmiyordu. Evet zaman zaman bayılıyordum ve uyandığımda çok az şeyler hatırlıyordum ama bu babamın işi olamazdı, o kadar acımasız değildi.
Gece boyunca tetikte beklercesine babam ve Yeji'yi gözlemlemiştim. Bu sırada kafamın içinde dönen iletişimi dışarı yansıtmamaya alışmıştım. Tek şaşırdığım şey bunca zaman değilde, neden şimdi iletişim kurabilmişti?
Ki buna da cevap vermişti..
Kafam karışıyordu. Bir yabancı -aslında oldukça yakın geliyordu- kalkıp hayatım hakkında beni ikilemlere sokacak şeyler söylüyordu. Benimle evli ve bağlı olduğunu, babam tarafından hafızamın silindiği ve uydurulmuş bir kadere yıllarca inandırılmak zorunda bırakıldığımı, kendisinin aslında babam tarafından bana düşman olarak tanıtıldığını falan? Bunlar bir tek bana, baya entrika gelmiyordu herhalde?
Onun dışında ise tüm bu düşüncelere nazaran içimde uyanan değişik hisler vardı. Mesela şu an deli gibi Lord Hwang'ı görmek istiyordum. Ona güvenmediğim konusunda nutuk çekmişken böyle hissetmem, evet saçmaydı ama istiyordum işte. Onun görüntüsü aklıma geldiğinde bile buz kesen vücudum, adeta eriyor gibi hissediyordum. Yanağımı okşayan elini hatırladıkça kafamın içindeki tüm karışıklıklar kayboluyor ve bir huzur dalgası kaplıyordu içimi. En tuhafından geceden beri zihnimde onunla konuşmam yetmezmiş gibi her defasında sesini duyunca, asla kesilmemesini istiyordum. Hatta bu durum artık öyle katlanılmaz bir hal almıştı ki, bir an cidden 'kocam mı' diye düşünmeye başlamıştım.
Ama hayır, o kadar saf değildim.
Sabah olduğunda babam, Templars klanında gerçekleşecek bir konseye katılacağını belirtmiş ve Yeji'yi her zamanki gibi başıma diktikten sonra malikaneden çıkmıştı. Babamın olmaması benim için bir avantajdı, bu yüzden Yeji'yi atlatabilmenin bir yolunu bulmalıydım. Onun dışında ev içindeki korumalarda sıkıntıydı. Lord Hwang'ın dediği gibi merdivenin altında bir kapı vardı ama önündeki iki vampir duruyordu. Aslında o iki vampir hep oradaydı? Neden daha önce bir şeylerden şüphelenmemiştim?
Boğazımı temizleyip yanımdaki koltukta kitabını okuyan Yeji'ye baktım. Ona baktığımı hissetmiş olacak ki, göz ucuyla bana döndü. "Bir şey mi diyeceksin?" Sorduğu şeyle kafa salladım. Ardından boğazımı temizleyip vücudumu tamamen ona döndürdüm.
"Dün akşam çok fevri davrandım. Aslında çok gerilmiştim ve seni de öyle elinde tozla görünce çıkışmadan edemedim." Yeji anladığını belirtir şekilde kafa salladı ama dünden beri bana soğuk yapıyordu. "Yeji böyle yapma!" Koluna sokulup omzuna başımı yasladım.
"Uzaklaş benden!" Cırlayıp beni ittirmeye çalıştığında omuz silktim.
"Trip atmayı bırakmazsan hayır!" Yeji dediğim şeyle gözlerini devirdi.
"Kalbimi kırdın Lixie! Senin iyiliğini babandan daha çok düşünüyorum oysa!" Dudak büzüp konuştuğunda Yeji'nin bir bakıma ben geldiğimden beri, bir anne figürü olarak davrandığını farketmiştim. Babamla da aşırı yakınlardı? Yoksaa? Yok ya, Yeji babamdan çok genç duruyordu. Ben olsam benden yaşça büyük birine ilgi duymazdım herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Majesty // HyunLix
FanfictionLord, save me, my drug is my baby I'd be usin' for the rest of my life' (Dracula'nın 2. Kitabıdır. Onu okumadan başlayım demeyin sudan çıkmış balığa dönersiniz.)