27. Bölüm - Kaslarım kaybolursa üzülür müsün

120 21 17
                                    

** Ben bu osta bayılıyorum, siz de dinleyin dkndfjkv

****

"Sana inanamıyorum, Sehun." Arabanın direksiyonunu daha da sıkarken söylenmeden edememiştim. "Orada nasıl kendini parçalayarak çalışırsın?" hala gördüğüm görüntü gözümün önünden gitmiyordu.

Biraz önce Sehun'un çalıştığı yere uğrayıp parasını almıştık ama ben daha çok gördüklerimin etkisindeydim. Dışarıdan bakıldığında büyük, çok işleyen bir ızgaracıydı çalıştığı yer. Ama arka tarafında sürekli bulaşık yıkayan bir düzine insan vardı. Bu insanlar adeta köle gibi nefes almadan çalıştırılıyordu. Gözlerinde olan yorgunluk çaresizliktendi, belliydi. Ve Sehun'un bu şartlar altında çalıştığını bilmek canımı yeterince sıkmışken bir de sahibinin korkunç biri olduğunu görünce hepten sinirlenmiştim. Vereceği üç kuruş para için sürekli söylenmişti. Fazladan çalıştığı saatlerin ücretini almak için ise tehdit etmek zorunda kalmıştım. Eğer Sehun tek başına olsaydı emindim ki onu çok kolay bir şekilde kandırırdı.

"Kızma bana." Dudaklarını büzüp mırıldandı. "O an için karşıma çıkan tek iş buydu."

"Çalışmak zorun-"

"Başlama yine Luhan." Sehun bana göz devirip bıkkınlıkla söylediğinde kaşlarımı çattım.

"Sen bana göz mü devirdin? Hem de bıkmış gibi konuştun?" gözlerimi yoldan ayırıp kısa bir an ona baktım.

"Yaptım, evet." Meydan okuyan sesi de tavrına eklendiğinde şaşırmıştım. Bana genelde böyle tonlarda konuşmazdı. "Çalışmak zorunda değilim, biliyorum. Sadece zorunda olmasam da istedim. Almam gereken bir şey vardı." Tam ağzımı açacağım sırada benden önce davrandı. "Biliyorum, sen alırsın ama ben kendim almak istedim."

"Her geçen gün şu alacağın şeyi daha da merak ediyorum." Dedikten sonra göz ucuyla ona baktım. "Ne alacaksın?"

"Söylemem."

"Ben görebilecek miyim?"

"Evet." Gözlerimi onun sırıtarak verdiği cevaplara karşı devirmemem imkansızdı.

"O zaman söylesene, niye uğraştırıyorsun?"

"Birkaç saate öğrenirsin biraz sabret, bebeğim." Sonuna doğru göz kırptığında yine göz devirdim.

"Ben senin bebeğin değilim."

"Hayır, sen benim huysuz minik tatlı bebeğimsin." Sehun bir anda elini bana doğru uzattı ve çenemin altını okşayıp bıraktı. Benim ise hareketlerim bir anlık durmuştu. Kalbim hızlanırken nefesimi istemsiz tutmuştum. Bana böyle ani ama içten dokunuşları tüm vücudumu ürpertiyordu.

"Ya! Ne yapıyorsun?" nihayet araba kullandığımı fark edip kendimi toparladığımda ilk işim ona çemkirmek olmuştu. "Araba kullanırken böyle şeyler yapılmaz."

"Neden ki? Sadece ufak bir dokunuştu. Sana zararı olmaz." Masum bir şekilde açıklarken aklına başka bir şey gelmiş gibi sırıtmaya başladı. "Yoksa..." tek kaşı havalandı. "Benden etkilendiğin için mi?" neşeyle kıkırdarken ona ters bir bakış attım. "Ağh, özür dilerim. Daha dikkatli olurum." Benimle dalga geçiyordu resmen.

"Aklında hikâye yazma. Dikkatimi yoldan ayırdığın için diyorum ben."

"Haklısın. Etkilendiğin için ani dokunuşlarda bulunmamalıyım. Yoksa kaza falan yaparız." Bir anda düşüncesi bile korkutuyor gibi bir ifade takındı. "Ve ben seni öpmeden ölmek istemiyorum." Korktuğu düşünce de bu olsa gerek...

"Sana kötü bir haberim var, Sehun." Normal bir tonda söylediğim için konudan koptuğumuzu düşünmüştü ki ondan böyle şaşkın bakıyordu. "Beni öpemeyeceksin ve ölemeyeceksin de. Bu sonsuz yaşamın beni öpmeden devam edecek."

RICORRENZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin