❦ 4

88 11 0
                                    

Medya: Song Mingi.

Wooyoung elindeki telefonu bir kenara fırlattığı gibi yayıldığı yatağından fırladı ve kalbine resmen oturmuş koca bir taş ile salona koştu.

"Hyung! Hongjoong hyung!" diye bağırdı çaresizce.

Hongjoong koltukta uzanmış kitap okuyordu, kendisinden yaşça küçük bedenin suratının bembeyaz kesildiğini görünce anında paniklemiş ve ayağa kalkıp sımsıkı sarılmıştı ona.

"Ne oldu?" dedi, sesi korktuğundan daha az telaşlı çıkmıştı. Çünkü arkadaş gruplarının en büyüğü olmasa da en olgunuydu ve korkudan delirmiş gibi görünen birine korkuyla yaklaşarak ortamı sakinleştiremezdi.

"Hyung... Hyung... Hyung..."

Panikle, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayan, adını delirmiş gibi sayıklayan Wooyoung'a ne olduğunu anlamayan Hongjoong, mor saçlı bedenden bir adım uzaklaştı ve sonra tokadı yapıştırdı bembeyaz olmuş yanaklardan birine.

Çıkan ses resmen tüm evi inletirken Wooyoung sayıklamayı bırakmış, biraz şaşkınlık biraz korku ile kısa, kırmızı saçlı bedeni süzmüştü.

"Üzgünüm," diye mırıldandı en sonunda.

Hongjoong, mor saçlının kendisine geldiğini anladığında derin bir nefes verdi ve koltuğa oturdu.

"İlk defa ağladığını görüyorum," Sesi fısıltı gibi ama güçlüydü. "Sekiz yıldır arkadaşız ve ben ilk defa ağladığını görüyorum Woo. Hem de delirmiş gibi ağladığını."

Wooyoung kuruyan dudaklarını ıslattı yavaşça, ardından koltuğa çöktü. Eliyle ıslanmış yanaklarını silmek istediğinde duraksadı.

Hüngür hüngür ağlayan kendisi değilmiş gibiydi çünkü yanakları kupkuruydu.

"Hongjoong hyung," dedi. "Herkes nerede? Lütfen... Sorgulamadan önce cevap ver."

Kırmızı saçlı beden, küçüğünün saçlarını yavaşça okşadı. "Jongho okulda. San ailesinin yanında. Yunho az önce duşa girdi. Yeosang ve Seonghwa da kafede, bugün kafe kapalı ama yine de temizlik işleri var."

Eh, sonuçta geçimlerini bir yerden sağlamalılardı değil mi?
Jongho mezun olmadığı için çalışmıyordu, diğerleri de şehrin merkezinde açtıkları güzel, küçük kafede çalışıyordu.

"Sabah çok ateşlendin Woo," Kırmızılı çocuk gözlerindeki şefkat ve endişeyi karşısındaki morluya tattırmak ister gibiydi.

"Ben de kafeye gidecektim, hatta seni uyandırmaya geldim ama ateşler içindeydin resmen. Yunho soğuk suya soktu seni. Nereden baksan bir saat başından ayrılmadık."

Wooyoung tuttuğu nefesini şaşkınlıkla dışarı verdi, gözleri büyümüştü.

"Sayıkladım mı?"

"Elbette." Hongjoong gülümsedi yorgunca. "Sürekli Chan dedin. Chan kim ya? Sevgilin falan var da bizden mi saklıyorsun?"

Wooyoung'un şaşkınlığı ikiye katlandı. Chan diye birini hiç tanımamıştı ki hayatında.

"Bilmiyorum ki hyung... Yani, adı Chan olanlar elbette vardır ama benim hiçbir zaman geniş bir çevrem olmadı."

Hongjoong bir şey demeden elini Wooyoung'un alnına koydu. Orada birkaç saniye bekletti elini, ardından çocuğun boynuna, çıplak göğsüne ve -zorla da olsa- kol altlarına dokundu.

Wooyoung huylanırken üstünde tişört olmadığını o zaman fark etmişti.

"İyi, ateşin düşmüş," diye kısaca mırıldandı Hongjoong. Saçlarının kırmızısı tatlı bir şekilde yanaklarına yayıldığında Wooyoung gülümsemek için alt dudağını ısırmak zorunda kalmıştı. Ne olursa olsun bu sevimli kırmızılı çocuk, en olgunları olmasına rağmen ufak bir etkileşimden bile çabuk utanırdı.

"Teşekkür ederim hyung."

Sonra ani bir rahatlama geldi morluya.
Demek ki en başından beri rüya görmüştü! Dün yediği bir şey ona dokunmuş olabilirdi belki, belki de üşütmüştü, bu yüzden ateşlenmişti ve rüyasında Mingi ile o grupta olan olayları görmüştü.

"Tanrım..." Rahat bir nefes saldı dışarı. "Peki Mingi nerede?"

Hongjoong tek kaşını kaldırıp baktı morluya. Tam cevap verecekken tanıdık bir ses doldurmuştu salonu.

"Ay o kim, sevgilin miii?" diye merakla soran belinde sadece bir havluyla içeri dalan mavi kafalı, Yunho'dan başkası değildi.

Kendisini artık suratı da saçları gibi olmuş kırmızılının yanına fırlatmadan önce ayakta dikilen kısa bedenden bir makas aldı.

"Naber güzellik?" diyerek kırmızılıya sırnaşmaya çalıştığında tekmelenip koltuktan fırlatılmıştı.

Belindeki havlu açılıp düştüğünde Hongjoong artık kızarmada level atlamasına rağmen Yunho'yu pataklamasına kimse engel olamazdı.

İki hyungunun arasındaki tartışma uğultu gibi geliyordu Wooyoung'a.

Mingi...

Ona ne olmuştu?

O... Song Mingi onların arkadaşıydı.

Öyleyse o kimdi?

lost reflection ❦ woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin