❦ 17

51 10 19
                                    

Wooyoung arkasını dönüp karşılaştığı tanıdık silüetin gerçek olmadığını ve bir aynaya baktığını fark ettiğinde nefesini tuttu. İşte yıllarca aynalardan kaçma sebebi bu yansımaydı; yıpranmış, parçalanmış, gözleri dolu dolu olmuş zavallı silüetin yansıması... 

"Chan," diye fısıldadı zorlukla, aynaya yaklaşıp dokununca ürperdi. "Ben seni nereden tanıyorum?"

"Wooyoung..."

Sesin yankılı tınısı Wooyoung'un kalbinin sıkışmasına sebep olmuştu.

"Ben senim, Wooyoung. Ben senim."

"Bana neler olduğunu anlat." Wooyoung uzanıp yansımanın saçlarının olduğu yerde gezdirdi elini. Aynanın soğuk, pürüzsüz hissiyatı içine işlerken tekrar yalnız bırakmadı zavallı bedeni.

"Sen San ile banyoya kilitlendiğinde gördüğün yansıma San'ın yansıması değildi, o bendim. Hapsoldum... Senden defalarca yardım istedim Wooyoung ve sen aynalara bakmamak için resmen kendini yırttın, beni korkunçluğa hapsettin..."

Wooyoung ağlıyordu artık, yansımanın saçlarını sever gibi yaparken titriyordu, öyle ki kendisini birkaç adım uzaklıkta sessizce izleyen bedeni fark edememişti bile.

"Ama ben seni korudum," dedi adı Chan olan o silüet. "Ben seni defalarca korudum."

Birkaç saniye sessizlik oldu, ardından Chan biraz uzaklaştı.

"Kendimi sana hissettirmeye çalıştım fakat beni ilk hisseden kişi o turuncu saçlı, uzun boylu arkadaşınızdı. O beni senden çok daha önce sezmişti."

"Mingi mi?" Şaşkınlıkla gözleri büyüdü mor saçlının.

"Hiç garip davranışları olmadı mı size karşı?" dedi Chan hafif, buruk bir gülümsemeyle.

Wooyoung dudaklarını birbirine bastırdı acıyla, elbette olmuştu.
Mingi kendisini defalarca kez yalnız hissetmişti evin içinde ve bunu açık açık söylese de diğerleri onu ciddiye almamıştı.

"Hiçbiriniz," diye devam etti silüet, yankılı sesi titriyordu. "Hiçbiriniz beni ciddiye almadınız. Tanrı aşkına, kaç kere adımı sayıkladınız. Yine de olayın arka planını düşünmek aklınıza gelmedi. Kimse benim San'ın ölü ikizi olduğumu anlamadı!"

"Özür dilerim, hem kendim hem arkadaşlarım adına." Fısıldayıverdi morlu. "Kendi aptal korkum yüzünden seni... kurtaramadığım için..."

"Sen kendini kurtarmaya bak. Benim için geri dönüş yok artık."

Wooyoung'un ıslak gözleri kocaman açıldı o sırada, hışımla başını yana çevirip kendisini başından beri izleyen siyah saçlı çocuğa dikti bakışlarını.

San'ın ağladığını ilk defa görmüştü o gün.

"K-kavga etmiştik," diye mırıldanıyordu ağlayan beden. "Normal... Normal kardeş kavgalarındandı işte ama b-ben..."

Durdu, toparlanamıyordu, nefesi sürekli kesiliyor ve çıldırmış gibi titriyordu. Başı eğik olduğu için gözlerinin faltaşı gibi açıldığı, dudaklarının gerginlikten bembeyaz kesildiği belli olmuyordu.

Wooyoung dayanamamıştı işte, ne yaparsa yapsın nefret ettiği (veya nefret ettiğini düşündüğü) bu genç adamdan uzak tutamıyordu kendini.

Bu yüzden yere yığılacak gibi duran ve bir anda küçülmüş gibi görünen bedeni kavrayıp kucağına aldı, salona gidip bağlandığı sandalyenin karşısındaki koltuğa bıraktı onu.
Sonra yakınına çöktü, zaten siyah saçlının yanına sokulması uzun sürmemişti.

Her ne kadar delirmiş olsa da San'ın gerçek bir sıcaklığa ihtiyacı vardı.

Hele ki diğer yarısını kaybettikten sonra.

"Sarhoştum," diyebildi en sonunda. "Onu- Onu ittim, yemin ediyorum sadece basitçe düştü ama başı," Durup doğruldu ve oturdukları koltuğun arkasındaki pencerenin soğuk mermer pervazına dokundu.

Sonra bir şey diyecek gücü bulamamıştı kendinde zaten, susup çekinerek bakmıştı yanındaki mor saçlıya.

Birkaç dakika öylece durdu Wooyoung. Ona neden inanacaktı?

Olayların doğrusunu Chan'dan öğrenmesi gerekiyordu ama o hâlâ aynanın içinde miydi diye kontrol etmeye gidemezdi çünkü arkadan öldürülebilme gibi yüksek bir ihtimali vardı.

"Bana her şeyi anlat. Kafamı karıştıran her şeyi," dedi en sonunda oldukça ciddi bir şekilde.

Bu ses tonunun San'ı ne kadar tahrik ettiğini elbette fark etmemişti, daha önceki zamanlarda da defalarca kez fark etmediği gibi.

"Şey, Chan öldükten sonra onu geri getirmek istedim. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama delirmiş gibi olduğum içindi sanırım, onu aynalarda görmeye başladım Wooyoung. İkizim olduğu için ilk başta kendimi görüyorum sandım ama hayır, kendi yansımalarımı görmüyordum artık..."

Birkaç saniyelik duraksama.

"Sonra Seonghwa hyung bizi banyoya kilitledi ve benim başıma gelen şey sana da oldu. Sen de kendi yansımanı değil Chan'ı görüyordun artık ama onu ben sanıyordun. O, senin korktuğunu anlayınca diğerlerine hissettirmeye çalıştı kendini. Mingi, Jongho, Yeosang..."

Sessizce yanına sokulmuş bedeni dinleyen Wooyoung, aklına gelen şeyle bir anda kaşlarını çattı ve geri çekildi.

"Yunho'yu sen mi bıçakladın?"

Bu ikisini ikiz yapmak verdiğim en güzel kararlardan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu ikisini ikiz yapmak verdiğim en güzel kararlardan. 😌✊🏽
Lee Chan ile tanışın, Seventeen'in biricik maknaesi ve bu kitapta San'ın ikizi!

lost reflection ❦ woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin