❦ 20

47 10 16
                                    

Medya: ...

iki yıl sonra

"Tanrı aşkına, Mingi'yi göreniniz oldu mu? Kendi düğününe geç kalacak!"

Hongjoong'un endişeli sesi duyuluyordu her yerden, ortalıkta büyük bir kargaşa vardı.
Kargaşanın en büyük sebebi de iki damattan birinin, yani Mingi'nin ortalıkta olmayışıydı.
Hongjoong fazlasıyla gerilmişti onu bulamadığı için, Yeosang onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama işe yaramıyordu.

Gerilmesi gereken asıl kişinin Jongho olmasına rağmen o gayet sakindi. Bulundukları odanın içindeki kocaman, ışıklı aynada saçlarını düzeltiyordu hafifçe.

Aynada kendisiyle göz göze gelince yüzüne bir tebessüm yerleşti, buruk bir tebessümdü bu.

Beyaz damatlığı bedenine tam olmuştu. Gömleğinin önden kısa olan ince tülleri, arka tarafa doğru giderek uzuyor ve dizlerinin arkasının az üstünde bitiyordu.
Yüzünde oldukça hafif bir makyaj vardı, zaten aşırı hiçbir şeyi sevmezdi Jongho.

Bu yüzden düğünü de abartısız bir şekilde ama özenle düzenlenmiş bir otel salonunda olacaktı, yaklaşık yarım saat sonra.

"Tamam, herkes sakin olsun!" diye içeri daldı o sırada Yunho.

Normalde Mingi'nin odasında bulunması gerekirken küçüklerin olduğu yere bir anda dalması Yeosang'ı sinirlendirmişti.

"Yah! Jeong Yunho! Kaç kere diyeceğim buraya girme diye!"

"Ama Mingi'yi bulduk diyecektim... Seonghwa hyung ile birlikte şu an, ben de yanlarına gidiyorum. Wooyoung da bizimle."

"Şükürler olsun." Hongjoong derin bir nefes verdi, saçları gibi kıpkırmızı olan suratı şimdi rahatlamış görünüyordu.

"Düğün çiçeğini de getirdiiim," derken sonunda bedeninin tamamını sokmuştu odaya Yunho ve yüzünde parlak bir gülümseme vardı.
Arkasında tuttuğu güzel buketi sahibine teslim ederken hayranlıkla konuşmuştu. "Çok güzel görünüyorsun Jongho-yah, Mingi dile gelir seni gördüğünde!"

Jongho kıkırdadı, buketi alırken başını eğdi utançla. "Sağ ol hyung..."

"Tamam, biz hazırız Yunho," dedi Hongjoong uzun bedeni ittire ittire dışarı çıkarırken. "Diğerlerine söyle, aşağı insinler, hadi."

Yunho odadan çıkarken Yeosang gülüyordu. "Darısı senin de başına Hongjoong hyungie," diyerek hyungunun kıpkırmızı olmasına sebep oldu.

Eh, Seonghwa'dan bir atak bekliyordu Hongjoong çünkü neredeyse bir buçuk yıldır sevgililerdi.

Neyse, Jongho ve iki hyungu bulundukları odayı terk edip düğün salonuna inerken Wooyoung da Mingi ve diğer hyunglarından kaçmak istermişçesine teras katına atmıştı kendini.

Dışarıdaki insanları izledi Wooyoung.
Kendi hayatlarına dalmış, meşgul insanları, kedileri, köpekleri, kuşları...

İki yıl...

Koskoca iki yıl geçmişti sevdiğini kaybedeli.

Boşluktaydı.

Kocaman sonsuz bir boşluktaydı. İçini hiçbir şey ısıtamıyor, aynı şekilde soğutamıyordu da.

Gerçi uzun zaman sonra başına gelen bu tatlı karmaşa, düğün işleri kafasını oldukça dağıtmış ve mutlu etmişti onu.

Wooyoung burnuna düşen su damlasıyla düşüncelerinden sıyrıldı ve ardından terastan ayrıldı. Katılması gereken önemli bir davet vardı.

lost reflection ❦ woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin