2.BÖLÜM -YILDIZLAR GİBİ-

876 55 27
                                    

Kahvemi yudumlarken bir yandan elbiselere bakıyordum. Fena değillerdi.

Gizem sevgilisiyle beraber çoktan kampüsten ayrılmıştı. Psikoloji üçüncü sınıf öğrencisiydim. Gizem ise dördüncü sınıf moda tasarım bölümündeydi. Derin bir of çekip telefonu kapattım ve kalkmak üzere kahvemi elime aldım. "Günüm aydı" Burak adlı hıyarın sesiyle büyük bir göz devirme ritüeline girdim.

Çenen çekilsin gergedan!

"O gözler bir gün öyle kalacak benden demesi" ağzını yaya yaya konuşması yok mu? Eskişehir'den İzmir'e çıplak ayak koşmama sebep oluyordu. "Burakcım senle uğraşacak ne takatim ne başka bişeyim var naş yavrum" dedim sabrımın sonunda olduğumu vurgulayan sırıtmayla. Karşılık olarak öpücük attı ve arkasını dönmeden geri geri gitmeye başladı. Elimde olmadan güldüm. Komik çocuktu.

Kahvemi tam içecektim ki soğuduğunu anladım. Başkasını almak için çöpe doğru giderken sert bir bedene çarpmamla elimde ki bardak yeri boyladı. "Dedesinin nikahı ama" diye söylene söylene kime çarptığıma bakmadan kahvemi yerden aldım ve kime çarptığıma baktım. 

1.80 boylarında sarışının sarışını yeşil gözlü bir çocuktu bu. "Çok özür dilerim ya, acelem vardı" dedi görünüşünün aksine oldukça kalın bir sesi  vardı. Boşver der gibi elimi salladım "Kahve borcum olsun?" dedi.

Biraz düşündükten sonra "Neden olmasın" dedim. Pembe dudakları kıvrıldı. "Adım Mert, hukuk okuyorum" bana uzattığı eline bir kaç saniye bakıp elini tuttum. "Ahenk, psikoloji bende" dedim. Tam o sırada bir şey oldu. Neredeyse 1 aydır görmediğim o gözleri gördüm. 

"Mert oğlum sabahtan beridir bekliyoruz nerde-" sözünü yarıda kesmesinin sebebi bendim. Demek hatırlıyorsun ha.

Ne yapacağımı bilemez bir şekilde ona bakarken o kendini çoktan toplamış gözlerini benden çekmişti bile. Kaşlarım çatıldı. Hayırdır?

Bir selamı bile çok mu görüyordu yani. "Geliyordum abiciğim. Ha bu arada bu Ahenk bu da Akel." 

Bakmadı bile sadece başını salladı. Mert bana döndü ve "Borcumu en kısa sürede ödeyeceğim" dedi. Zoraki de olsa gülümsedim. Akel ancak o zaman bana baktı ve sorgu dolu bakışlarını Mert'e çevirdi. "Derken?"

Mert de benim gibi şaşırmış olacak ki anlayamadım der gibi baktı. Ve o sırada şöyle bir gerçek fark ettim Akel'in -ismi de kendisi gibi güzel- bir gözü diğerinden çok daha açık bir renkteydi. Ve sanki odağı yokmuş gibiydi. Ben bunları düşünürken bu kadar dikkatli baktığımdan habersiz Akel rahatsızlıkla başını çevirdi. "Anlaşılan yeni arkadaşın nerelere bakılması gerektiğini tam olarak bilmiyor."

Pardon, anlayamadım koyun gözlüm? Dudaklarımdan 'hıh' benzeri bir ses yükseldi. Mert'e döndüm. "Anlaşılan arkadaşın önceden tanıştığı bir insanı tanımamazlıktan gelinmemesi gerektiğini bilmiyor." Mert ikimizin bu aptal sataşmasını çatık kaşlarıyla izledi "Tanışıyor musunuz?" diye sordu.

Homurdandım. "Maalesef" Akel o yıldız gözlerini bir yırtıcı misali üstüme dikti. Tabi ki aynı şekilde karşılığı aldı. Bu bakışmamızı ise Mert böldü. "Hey hey, bir sakin olalım önce. Ahenk ben sana numaramı veriyim daha sonra konuşuruz" Mert'e bakmadan başımı salladım. Akel rahatsız olmuş gibi bakışmamızı sona erdirdi ve Mert'e "Dışardayım gelirsin" dedi sadece.

Sen niye numaranı vermiyorsun ki. Mert'te numarasını verdikten sonra Akel'in peşinden gitmişti. İşte şimdi çığlık zamanı!

1 aydır aradığımız çocuğu bulduk lan! Akel... Akel. İsmi o kadar güzeldi ki gün boyu tekrarlayabilirdim. Tabi ki hoş bir karşılaşma olmamıştı ama bende Ahenksem her şeyi düzeltecektim. 

KONSERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin