Türkleşmiş bir koreli kızımızın İstanbuldaki hayat mücadelesidir eğlenceli bir romantizim hem de Kore dizisi tadında keyifli bir kurgudur
Esas oğlandan bahsedecek olursak sorumluluk sahibi sert duruşlu hüzün bakışlı bir İstanbul beyefendisi diyebili...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İç mimar uzmanın yardımcısının işlerini yapan bir stajyer olarak söze başlayayım onun ona emrettiği onunda bana emrettiği çizimleri yaparken canım sıkıldı şirketin kafeteryası gibi bir yerde oturdum bir çay istedim bir Koreli olarak türk çayına bayılmıştım tabi şekerli olarak neyse burda 4 ayda yakın çalışıyor yani hamallık ediyordum yaşım 23 ama hala stajyerim çünkü istediğim pozisyon da bir türlü burda iş bulamadım ve yine babama sığınmak istemediğim için el mahkumdu. Önüme aldığım deftere bişeyler karalıyor bir yerden de çayımı içiyordum. Oturduğum yer uzunca bir masaydı yanıma biri oturup 'bir çay alabilirmiyim' dedi kafamı kaldırıp baktığımda oda bana baktı ve kafası ile selam verdi beni görünce şaşırmadı genelde aa Çinli derlerdi de ben öyle böyle düşünürken 'ne çiziyorsu' diye sordu defterime baktığını gördüm camilerin dış cepheleri işlemeleri çok hoşuma gidiyordu 'cami çiziyorum' dediğimde 'bakabilirmiyim' diye sordu 'tabi' diye karşılık verdim aldı defteri inceledi inceledi ... Ve beğendiğini söyledi arkadan bir ses Selim Selim diye sesleniyordu kafasını çevirdi ve arkaya doğru baktığında 'bekle geliyorum' diye söylendi defteri bırakıp gitti ama masada geldiğinden beri sağa sola çevirip durduğu kalemini unutup gitti kalemi elime aldım güzel ağır bir kalemdi baya hoşuma gitti ona vermek için arkamı döndüğümde uzaklaştığını gördüm ama hala görme mesafemdeydi kalemin ona vermek için peşinden giderken bir odaya girdiğini gördüm ama bura depo gibi bir yerdi etrafı incelerken onu gözden kaçırdım ve karşıma bir kapı çıktı kapıyı açıp içeri girer girmez üzerime yapış yapış bişey döküldü üstüm başım battı şaşkınlık bağırdım tabi bune be igrnec igrnec diye söyleniyordum gözlerimi silip etrafıma baktığımda 3 çift gözün bana baktığını gördüm Bir masanın etrafına toplanmış önlerinde kağıt kalemlerle bir toplantı yapıyorlardı ve bir de tahta vardı o tahtanın önünde biri bir şeyler anlatıyordu sanırım ve bunu boyalarla anlatıyordu 'senin ne işin var burada' diye birisi sordu Ben de bir kızgınlıkla 'öncelikle bir yardım mı etseniz' diye söylendim sonra kafeteryadaki karşılaştığımız Selim denen kişi yanıma geldi ve elindeki bir bezi bana verdi 'hayırdır noldu' diye tekrar sordular 'kaleminizi unuttunuz güzel de bir şeye benziyordu size vermek için getirmiştim ama böyle bir şeyle karşılaşacağımı düşünmüyordum' diyip boş bulduğum koltuğa kendimi bıraktım böyle ofisede giremezdim Selim önündeki bana şaşkın şaşkın bakan çocuğa dönerek 'Ahmet git hanfendinin eşyalarını getir eve bırakalım bari' dedi bende hemen ekledim '3 kat Serap hanımın ofisi' dedim ve bana verilen bezle silmeye çalışıyordum ama iyice yayılıyordu çaprazımda olan çocuk isterseniz 'sizi eve bırakayım' diye bir teklif sundu Selim senin işin gücün yok mu işinin başına dön dediğinde Selim'in yetkili bir insan olduğunu o an anladım çocuğunda Selime nazı geçiyormus belli bu sebeple söylene söylene odadan dışarı çıktı Selim sonra bana döndü 'hadi seni eve bırakalım' deyip o da dışarı çıktı çıkışa doğru ilerlerken Ahmet denen çocuk eşyalarımı elime verdi ve ben kimseye gözükmemeye çalışarak firma dışına çıktım Selim önden Ben arkadan gidiyordum Selim'in arkasının ilk gittiğimde başıma gelenler belliydi bakalım bu sefer başıma neler gelecek