Şubat'ın son günlerinde bile kasvetli bir hava vardı. Penceren içeri giren hava Aralıktan kalmaydı. Merdivenlerden inerken annemin çöpleri atmamı söyleyen sesi yüzünden indiğim basamakları tekrar çıktım. Kapının önündeki elime aldık oflayarak merdivenden iniyordum. Ama son iki basamağa geldiğimide talihsizlik peşimi bırakmadı. Merdivenden düştüm. Ağzımın içinde bir küfür geveledim. Neyse ki poşet yırtılmamıştı. Üstümdeki tozu silip ayağa kalktım. Binadan çıktığımda soğuk hava içimin ürpermesine sebep oldu. Montumun fermuarını çekip tek elimi de cebime soktum. Hızlı adımlarla çöp kovasının önüne geldiğimde pedala ayağımla bastım. Ve çöp kutusu pis bir koku ve sinekler eşliğinde açıldı. Kokuyu daha fazla solumamak için çöpü atıp hemen ordan uzaklaştım. Ama kutudan tıkırtılar gelince merakıma yenilip pedala tekrar basınca irkildim. Bir kedi fırlamıştı. "Allah senin cezanı vermesin. Sen miydin ödümü patlattın!" diyerek kediye söylendim. Kedi bana sivri dişlerini gösterek hırlayınca yanından uzaklaşmanın en iyisi olduğunu karar verip arkamı dönüp yürümeye başladım. Cebimden arap saçına dönmüş kulaklığı çıkarıp sıkıntılı bir of çektim. Çözmeye çalışırken bir yandan da yürüyordum. Nihayet çözünce kulağıma takıp telefonumdan rastgele bir şarkı açtım. Şarkı kulaklarımı doldururken ben de etrafımı izliyordum
"Got a long list of ex-lovers"
"They'll tell you I'm insane "
"Cause you know I love the players"
"And you love the game"
Durağa geldiğimi fark etmemiştim. Şarkıyı durdurup gelen otobüse bindim. gözlerimle yer arayınca arkada bulduğum yere koşar adımlarla yürüyordum. Nihayet oturunca şarkıyı tekrardan açtım. Bir yandan da biyoloji defterime bakıyordum. Bugün sınavım vardı ama benim çalıştığım söylenemezdi. Latince terimlere göz gezdirirken ani bir frenle ileri doğru savruldum. Daha ben ne olduğunu anlayamadn yolcular homurdanmaya başlamıştı. Şoför, kabininden inip önde çarptığı sivil aracın sahibiyle hararetli bir kavgaya tutuştu. Bir kaç dakika sonra sinirli bir şekilde kabinine tekrar binince otobüs hareketine devam etti. Bir kaç dakika boş boş camdan dışarı baktım. İstanbul halkı günün her saati meşguldu. Kimisi işe kimisi okula yetişme derdindeydi.. Ben yani Derin ise lise son öğrencisi olarak okula yetişme derdindeydim.
Okula yakın olan durakta indiğimde koşuyordum. Okul bahçesine girince alnıma yapışan soğuk terleri sildim. Soğuk havada koştuğum için daha çok üşümüştüm. Hızlı adımlarla okul binasına girdiğimde ciğerlerimi hava ile doldurdum nihayet sıcak bir ortama girmiştim. Geç kağıdı almak için müdür yardımcısı Ayhan Hoca'nın odasına gidiyordum. Odaya yaklaştıkça hocanın birine bağırdığını hissettim. Kapıyı tıklayıp içeri girdiğimde bana ne istediğimi soran hocaya geç kağıdı istediğimi söyleyince adam köpürdü resmen. "Al işte bu da geç kağıdı istiyor. Evladım siz 18 yaşındasınız hala ilkokul çocukları gibi okula geç mi kalacaksınız?" dedi. "Ya adam vericeksen ver ya da sus kafamı ütüleme." diye içimden Ayhan Hoca'ya saydırdım. Bize dışarı çıkmamızı işaret edince yanımdaki çocukla göz göze geldim. Mavi gözleri, kumrala çalan saçları ve atletik olduğu belli olan vücudu ile karşımda duruyordu. Sessiz bir şekilde oflayarak kapının önüne çıktım. Duvara yaslanınca çocuk da karşımdaki duvara yaslandı. Sanki bilerek yapmıştı. Açıkçası umrumda değildi. Kapının kapanma sesini duyunca Ayhan Hoca'yı gördüm. "Beni takip edin." dediğinde olanlara anlam verememiştim. Hocayla beraber okul kapısının önüne gelince kafam iyice karışmıştı. Bizi dışarı çıkardıktan sonra "Ders bitimine kadar burdasınız." ardından saatine bakıp "5 dakika hadi kolay gelsin." dedi.
Kapıyı kapattığında yanımdaki çocuk "Aptal bu adam ya." dedi. Ne diyebilirdim ki haklıydı ama sessizliğimi bozmadım. Bana dönerek "Bu arada ben Çağrı." dedi tanışmak gibi bir niyetim yoktu. Ama nezaketen "Ben de Derin." dedim. Soğuk bir şekilde söylediğim için Çağrı kenardaki duvara yaslandı. Mantıksız bir şekilde kendimi kötü hissettiğim. Sessizliği bozarak "Sınava çalıştın mı?" dedim. Bana dönerek "Gerek yok sorular ve cevaplarını biliyorum." kurduğu cümleye anlam verememiştim. "Nasıl yani? Nerden biliyorsun sorular ve cevaplarını" dedim. Gülümseyerek "Bizim çocuklarla soruları aldık." dediğinde "Çaldınız yani?" diye karşılık verdi. "Eh öyle de denebilir." belki de bu durumu kullanabilirdim. "Peki cevapları bana da verir misin?" dediğimde kafasını olumlu anlamda sallayınca rahatlamıştım. Kapının açılma sesini duyunca sesin geldiği yöne baktım. Ayhan hoca kapıyı açıp "Had içeri geçin gönlüm razı gelmedi bu soğuk havada dışarıda kalmanıza." cümlesi saçmalıklarla doluydu. İçimden "Be adam madem bu kadar ince düşünüyordun. Niye bizi dışarı attın?" diye geçirdim. Binaya girdiğimizde Ayhan Hoca arkasını dönüp gitti. Yanımdaki Çağrı'ya kısık sesle "Bu adam ruh hastası mı? Bizi içeri alacaksa niye dışarı attı?" dedim. Çağrı gülerek "Daha bu iyi halleri." dediğinde anlamlandıramadım. Merdivenden çıkarken saatime baktım. Dersin bitmesine iki dakika vardı. Son sınıfların olduğu kata gelince koridorda yürüyorduk. Şansımıza yanyanaydı sınıflarımız. Ben D Çağrı E şubesindeydi. Sınıfların önüne gelince Çağrı'nın kolundan tutarak "Çağrı derse girmeyelim hem birazdan zil çalar." dediğimde Çağrı cevabı gülerek vermişti. Duvara yaslandığımızda sınav hakkında konuştuk. Teneffüsün başladığını ilan eden zili duyunca yaslandığım duvarda doğruldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bagajdaki Ceset
Teen FictionTanrı her insanı farklı şekillerde sınav yapardı. Kimisi sağlığı ile kimisi parası ile kimisi dostları ve ailesi ile sınav olurdu. Aynı zamanda tanrı bu dünyada bazılarına cenneti bazılarına cehennemi yaşatırdı. Derin de daha dünyada iken cehennemi...