~8~

210 23 33
                                    

(final)

Jeongin'in şehre geri dönmesine son bir gece kalmıştı, ertesi gün yola çıkacaktı ve her ne olursa olsun Hyunjin'in yanına gitmekte kararlıydı. Günlerdir girdiği patikayı son kez en ince ayrıntısına kadar aklına kazıdı.

Göle ulaştığında ona kırgın bir gülüşle bakan sevgilisini gördü. Yanına gidip onu kolları arasında sıkıştırdı ve boynuna öpücüklerini dizdi. Hyunjin de aynısını yaparken bir anda geri çekildi dudaklarını birleştirdi. Dudakları arasındaki pembelikleri ısırıp çekiştirirken Jeongin elleriyle sevgilisinin saçlarını düzeltti ve geri çekilip alınlarını birbirine yasladı.

"Çok özledim."

"Sadece bir gecede mi?"

"Seni her dakika özlüyorum sevgilim."

Hyunjin başını Jeongin'in omzuna yasladı ve kemikli ellerin içine sakladı ellerini.

"Yarın gidiyorsun... Değil mi?"

"Maalesef bebeğim..."

"O zaman sana hediyeni vermeliyim yoncam."

"Çok merak ediyorum, bir haftadır bekliyorum hediyen için."

"Beğeneceğine eminim, şimdi iskeleden kalk ve çimlerin üzerine uzan. Çiçeklere dikkat et ezilmesinler."

Jeongin dediğini aynen uyguladığında Hyunjin emekleyerek yanına geldi ve bacaklarını iki yana ayırarak sevgilisinin kasıklarına yerleşti. Jeongin nefesini tutmuş ne yapacağını beklerken Hyunjin sevdiği dudakları yeniden bulmuştu. Jeongin'in elleri bacak içlerinde gezinirken Hyunjin geri çekildi.

"Hazır mısın sevgilim?"

"Sanırım evet.."

"Öncelikle beni sevdiğin için sana minnettarım. Beni hep özel hissettirdin, bana yeni şeyler öğrettin... Ben çoğu ilkimi seninle yaşadım."

Derin bir nefes alıp devam etti.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

Jeongin yattığı yerde yutkunup olacakları bekliyordu.

"Seni seviyorum Hwang, beni öldüreceğini bilsem bile..."

Hyunjin gülümsedi ve beyaz deri kemerine sıkıştırdığı hançeri Jeongin'in göğsünün arasına sapladı.

"Ben de seni seviyorum Yang, her ne kadar diğer dünyada görüşemeyecek olsak bile."

Jeongin'in gözünden akan yaşa dudaklarını bastırdı ve sıkıca tuttuğu hançeri aşağıya çekerek bedenin ikiye yarılmasına izin verdi.

Çıkardığı hançeri tekrar sapladı, sonra tekrar, tekrar ve tekrar... Akan kanları ve kirlenen üstünü umursamadan saplamaya devam etti sivri demir parçasını. Jeongin'e baktığında hala gülümsediğini gördü, gözlerinden akan yaşlardan bahsetmiyorum bile.

Bir yandan saplamaya devam ederken diğer yandan da ağlayan sevgilisini öpüyordu. Bu kez hançeri yan bir şekilde deriye geçirdi ve boydan boya çizerek ikiye ayırdı. Neredeyse iç organları görünüyordu ve Hyunjin buna mutlulukla bakıyordu.

Elindeki hançeri bir kenara bıraktı bu kez açık olan vücudundan içeri elini daldırdı. Her bir kemik parçası ellerinden kayarken aradığı şeyi buldu.

Kalbini...

Eskisine göre daha da yavaş atan, hatta atmak için kendini zorlayan kalbi avuçları arasına aldı. Hızlı ve sert bir şekilde onu dışarı çektiğinde Jeongin artık kıvranmıyordu. Gözleri açık, sevdiği çocuğun altında cansız bir şekilde yatıyordu.

Hyunjin elinde tuttuğu kalbe bakarken kıkırdadı. Bileğinden aşağı doğru akan kanı diliyle temizledikten sonra kalbin üzerine dudaklarını bastırdı.

"Artık sonsuza kadar benimsin sevgilim."

Dilini elindeki kalbe sürttüğünde tekrar kıkırdadı, ardından ısırdı. Ağzından akan kanlarla kahkaha atmaya başladığında Jisung ve Minho onu fark etti.

"Tanrım... Yine mi?"

"Boşver sevgilim, onun doğası böyle biliyorsun."

"Jeongin iyi çocuktu."

"Biliyorum, ama elden bir şey gelmez değil mi?"

Minho derin bir nefes verip sevgilisinin elini tuttu ve ormanın derinliklerine döndüler. Hyunjin kalbi büyük bir iştahla ısırmaya devam ederken kanlı dudaklarını Jeongin'in bembeyaz tenine bastırdı.

"Seni yemek istiyorum derken bunu fazlasıyla belli etmiştim Yang~"

Ardından parmaklarını yalayıp kasıklarının üzerinden kalktı. Geri geri iskeleye doğru emekledi ve suya girip kendini temizledi.

"Teşekkür ederim. Her şey için teşekkür ederim Yang Jeongin."

Ardından gölün derinliklerine dalarak ortadan kayboldu...

~~~

Jeongin'in cesedi olayın üzerinden yaklaşık bir hafta geçtikten sonra gölün kenarında bulundu. Fakat cesette ne bir çürüme ne de kötü koku vardı. Sanki cinayet yeni işlenmiş gibiydi.

Felix... Jeongin'in asistanı ve aynı zamanda en yakın arkadaşıydı. Jeongin'in o halini hiç bir zaman unutamamıştı, geceler boyu ağlamış ve öldüğü gölün kenarında diz çökmüştü. Yine aynı şeyleri tekrarladığı bir sabah hiç duymadığı bir ses duymuştu.

"Neden ağlıyorsunuz Bayım?"

Ve onunla göz göze geldi.

Üzerinde bebek mavisi, vücuduna tam oturan ve ince iplerle omuzlarına tutunan mini bir elbise vardı.

Beline sarılan beyaz kemer ve üzerinde bulunan dört yapraklı yonca şeklindeki kemer tokası, sarı uzun saçlarına oldukça uygun görünüyordu. Küçük bir tokayla at kuyruğu şeklinde tutturmuş ve önlerden birkaç tutam bırakmıştı.

Bu kez Felix'i şaşırtan asıl şey ise arkasında ince bir tül misali nazikçe asılı duran silik beyaz kanatlardı.

~~~

~~~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aralarını yapmak kolay oldu fakat beraber olmaları çok zor olduğu için sonunu birazcık değiştirdim, yoksa aklımdaki böyle değildi 😔

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aralarını yapmak kolay oldu fakat beraber olmaları çok zor olduğu için sonunu birazcık değiştirdim, yoksa aklımdaki böyle değildi 😔

Okuduğunuz için teşekkür ederim sevgililerim 🧚🏻‍♀️


-momo

four-leaf clover - Hyunin✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin