I'm all on my own
I'm telling you I'm 'bout to blow
I've been popping pills to cope now
I'm all on my own
You know I'm switching my digits alone now
I'm not going home now, yeah, yeah¿¿¿
Kulağımda yankılanan motor sesi başımın ağrısını arttırıyordu. Kask takmadığımdan yüzüme vuran rüzgar gözlerimi kısmama neden olurken gördüğüm evle yavaşladım. Dikkatlice motoru diğerlerinin yanına park ettim ve ilerleyerek kapıya vardım.
Yunho'nun doğum günüydü. Bu defa hediye almayı ihmal etmeden gitmiştim neyse ki. Açık kapıdan içeri girdim ve eşyaların bırakıldığı masaya elimdeki hediye paketini bırakıp ilerledim. Karşılıklı iki koltukta oturan bizimkileri görünce ilerledim yanlarına. Yüzüme sırıtış yerleştirip koltuğun arkasından Yunho'ya yaklaştım ve ensesine vurdum. Şaşkınlıkla arkasına dönen Yunho, gördüğü bedenle küfür etmişti.
"Nerde kaldın lan piç? Yeosang altına sıçtı başına bi şey geldi diye."
Gülüp Yeosang ve Yunho'nun arasına atladım ve kolumu Yeosang'ın omzuna attım. "Merak etmeyin aslanlarım, kötüye bi şey olmaz."
"Aynen öyle."
Duyduğum ses gözlerimi devirmeme sebep olmuştu. San'dı bu. Yıldızlarımız bir türlü barışmamıştı. Lisede bana yaşattıklarından sonra nefret ediyordum ondan.
"Kes lan sesini."
"Kesmiyorum lan."
Tam ağzımı açmış cevap verecekken Yunho gözlerini devirip elini ağzıma bastırdı susmam için. "Yeter lan yeter, bir dakika kavga etmeden duramaz mısınız siz?" Oflayıp sırtımı koltuğa yasladım ve önüme döndüm. Yeosang, ortaokuldan beri en yakın arkadaşımdı. Benimle öyle ilgilenirdi ki anneme gerek kalmazdı bazen. Yeme içme saatlerimi kontrol eder, ödevlerime yardım eder, sabahları arayıp beni uyandırırdı. Yeosang tam anlamıyla her şeyimdi.
"Neyse boş verin onu, Hongjoong bugün ne yaptı inanamazsınız."
Ortam neyse ki anında gevşemiş, herkes Hongjoong'u şikayet eden Seonghwa'ya odaklanmıştı.
,,
"Hongjoong, pasif misin lan doğru söyle?"
Sözlerimle göz deviren Hongjoong'a bakıp dil çıkardım. Elimde üçüncü bardağım vardı ve hafif çakırkeyiftim. Keyifliydim de, öyle ki San bile rahatsız edemiyordu beni o an.
"Bence de pasif olabilir ya, şu tipe bak."
Herkes bu fikre gülerek onay verdiğinde Hongjoong hepimize bizi öldürecek gibi bakıyordu. Özellikle bana, çünkü ortalığı karıştıran bendim. Sinirli gözleri bir anda sırıtan yüzüyle kaybolmuştu. Aklına bir şey gelmiş olmalıydı. "Senin benimle uğraşmaya hakkın yok lan. Kim kazanmıştı son yarışı, hatırladın mı?"
Kaşlarım çatılırken, kulağıma San'ın gülüşü dolmuştu. Derin bir nefes aldım sakinleşmek adına.
"Siktir git Hongjoong."
Arkama yaslanmış içkimi kafama diklerken Jongho yargılayıcı bir ses tonuyla konuştu, "Bıkmadınız mı senelerdir yarışmaktan? Hayır size değil, motorlara üzülüyorum. Her yarış sonrası mahvoluyo motorlar."
"Siktir lan, ben bebeğim gibi bakıyorum motora. Gayet sağlam motorum."
Birkaç saat gülüşmeler ve atışmalarla geçmişti ki Yunho kalkıp eline mikrofonu aldığında herkes ona döndü.
"Öncelikle, bugün burada olduğunuz için hepinize teşekkür ederim. Yeni yaşımın bana getirdiği şeylerden bahsetmeyeceğim çünkü hiçbir şey getirmedi, hâlâ şu yedi aptalın götünü topluyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches | woosan
FanfictionEğer öpüşlerinden mahrum kalacaksam dikişlere ihtiyacım olacak. t/w: argo ve şiddet içerir.