2|Geri çekilmiyorsun.

67 13 9
                                    

I don't talk shit about you on the internet,
Never told anyone anything bad.
Cause that shit's embarrassing, you were my everything.
And all that you did was make me fucking sad.

,,,

Choi San, beni, Jung Wooyoung'u, öpüyordu.

Dün gece olanlardan sonra, kafam hâlâ allak bullaktı. Ne amaçladığını bilmiyordum. Ondan ölesiye nefret ediyordum ve onun beni öpmesi mantıklı değildi.

Gözlerimi kapattım. Eve geldiğim gibi kendimi yatağa atmış, öğle olmasına rağmen hâlâ kalkmamıştım. Yeosang, Yunho ve diğerleri beni aramıştı. Hiçbirine dönmedim. Dönemedim.

San beni öptüğünde ve ben bunu dakikalar sonra fark ettiğimde bir hışımla itmiştim onu. Bana bakmıştı. Hayatımda ilk defa yüzündeki ifadeyi anlayamamış, çözememiştim kafasındakileri.

Her zamanki nefret dolu bakış değildi bu. Lisede bana tiksinircesine baktığıyla da aynı değildi. Ne düşünüyordu? Ne hissediyordu?

Tek kelime edemeden, yüzüne doğru düzgün bakamadan çıkmıştım evden. Alkollü olmayı umursamadan motoruma atlamış ve eve sürmüştüm. Gözlerim dolu doluydu, yüzümde kavgadan kalma kanlar duruyordu.

Şimdi ise yatağımda uzanmış, düşünüyordum. Neden arıyordum yaptığında. Dudaklarım titriyordu. Öpüşü öylesine bir şey değildi. Ufak bir kelebek öpücükten çok farklıydı.

Sıcacık dudaklarını benimkine bastırmış, kapatmıştı gözlerini. Alt dudağımı hapsedip dakikalarca ilgilenmişti onunla.

Basit bir öpücük değildi bu. Anlık bir şey olmadığına adım gibi emindim ve kafamı kurcalayan da buydu.

San, dudaklarımı sanki muhtaçmış gibi yoğunca öpmüştü.

Midemdeki ağırlığı atamıyordum. Göğsümde bir şeyler sıkışıyordu. Yastığım, yüzümdeki kanlarla bezenmişti. Ağlıyordum. İçimdeki bu çirkin his korku muydu? Endişe miydi? Yoksa bazı şeyleri bilemiyor olmanın verdiği boşluk muydu?

Şimdi ne yapacaktım? Nasıl girecektik aynı ortama? Nasıl bakacaktık birbirimizin yüzüne?

,,,

Kafamdaki düşüncelerle uyuyakalmamın üstünden birkaç saat geçtikten sonra, zilin çalmasıyla uyanmıştım. Başım feci ağrıyordu. Doğruldum. Kemiklerim sızlıyor, vücudumun her yeri acıyordu.

Zorla yataktan kalktım. Aynada kendime baktım. Ağzım burnum dağılmıştı, gözlerim mosmordu. Yanağımda da büyük bir morluk vardı. Patlamış dudağımdan, yarılmış kaşımdan ve burnumdan akan kanlar kurumuştu. Yutkundum. Bu halimi kolayca düzeltemezdim. Siktir edip odadan çıktım ve kapıya doğru ilerledim. Yürüdükçe acıyordu vücudum.

Kapıyı açtığımda, göreceğim kişinin Yeosang olmasını beklemiştim. Fakat o değildi. Yutkundum, dudaklarımı yaladım. Ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. O gelmişti.

San, evime gelmişti.

Tekrar yutkundum. Kendimi toparladım ve gözlerine baktım. "Neden geldin?" Sesim bok gibi çıkıyordu fakat sikimde bile değildi.

Yüzü dün gecekine göre toparlanmıştı ama benim gibi çökmüş haldeydi. Beter olması için dua ettim içimden.

"Konuşmak için geldim."

"Konuşmak istemiyorum, siktir git."

Sinirle kurduğum cümlenin ardından kapıyı kapatmaya yeltendim ki durdurdu beni. "Wooyoung, konuşalım." Kapıyı tutup itmeye çalıştı. Ben ise kapatmaya çalışıyordum hâlâ. "Siktir git San." Derin bir nefes alıp kendine boşluk yarattı ve kapının arasından soktu bedenini içeri. Ardından kapıyı kapattı ve etrafa bakındı. Sanki sürekli geliyormuş gibi oturma odasına ilerledi.

"Ölmek mi istiyorsun? Siktir git evimden."

Konuşmam umrunda bile olmamıştı. Peşinden gittim. Kolunu tuttum ve yüzüne baktım.

"İstemiyorum konuşmak falan. Git evimden."

Tuttuğum kolunu kurtarmış, o benim kolumu tutmuştu. Vücudumu kendine çekip göğüslerimizin çarpışmasına neden oldu. Bakışları keskindi fakat hâlâ bir anlam çıkaramıyordum.

"Bak.. dün gece olanlar.. bir hataydı tamam mı? Sarhoştum."

Sırıttım. Alayla gülüp göğsüne vurdum.

"Sarhoşken nefret ettiğin insanları mı öpersin? Hem de dakikalarca?"

"Geri çekilmedin, Wooyoung."

Alayla güldüm tekrar. Sinirliydim. Göğsüne tekrar vurup ittim onu.

"Beni neden öptün? Doğruyu söyle."

"Sarhoştum diyorum."

"Yalan söyleme," üstüne yürüdüm, sinirleniyordum çünkü çocuk gibi oynuyordu benimle. "Yıllar önce çirkin diye psikolojisini dağıttığın adamı niye öptün San? Çirkin birini niye öpesin ki? Cevap versene! Niye öptün beni?"

"Wooyou-"

"Cevap ver San! Oyuncağın mıyım ben senin? İstediğin zaman reddet, istediğin zaman gel öp. Oyuncak mıyım ben?"

"Öyle bir şey demedim."

Üstüne yürümeye devam ettim. Göğsünden itiyor, bütün gücümü veriyordum. Benimle oynuyordu. Sıkılmamıştı bana yaptıklarından, hâlâ devam ediyordu.

Gözlerim dolmuştu, sinirlendiğimde ağlamaktan nefret ediyordum. Dudaklarım titriyordu. Gözlerim sorgulayıcı bakıyor, bir cevap bekliyordu.

"Senden nefret ediyorum! Benimle oynaman yetmedi, hâlâ devam ediyorsun ve zevk alıyorsun bundan. Beni öylece öpemezsin, anladın mı beni? Sen beni öpemezsin!"

Öptü.

Dediğim hiçbir şeyi umursamadan, beni tekrar öptü.

Ellerini tekrar yanaklarıma yerleştirdi. Gözlerini kapattı.

Titriyordum.

Titreyen ellerim, kollarına tutundu düşmemek adına. Sıkıca sardım bileklerini. İtemedim, tepki veremedim. Sıcak dudakları, titreyen, buz gibi dudaklarım üstünde öyle bir baskı kurmuştu ki altında eziliyordum bu baskının.

Duraksadı. Hareketlerini yavaşlattı ve durdu dudakları. Aramızda birkaç santim kalacak şekilde ayrıldı. Gözlerini açtı ve bana baktı. Kulaklarımı delecek kelimeleri fısıldadı sonra, "Geri çekilmiyorsun Wooyoung." Yutkundum. Ellerim titriyordu. Başımı eğdim ve konuştum, "Senden nefret ediyorum."

"Biliyorum. Emin ol, çok iyi biliyorum."

"Senden nefret ediyorum! Uzak dur benden! Oynama artık benimle."

Nereden geldiğini bilmediğim güçle yüzüne yumruğumu indirdim. Zaten dengesizin tekiydim, onun bu hareketleri tamamen alt üst ediyordu beni.

Yıkılmamıştı, yükseleceğimi tahmin etmiş olmalıydı. Bir kez daha vurdum. Hırsımı almak, yılladır yaşadıklarımın acısını çıkarmak istiyordum.

Dudağı kanıyordu. Elinin tersiyle kanını silmiş, anlam veremediğim gözlerle bakmıştı bana.

Gözlerinde takılı kaldım.

Duraksadım.

Nefes nefeseydim. Kanayan dudağına baktım. Yüzüne, bıraktığım yaralarına baktım. Yutkundum. Midemdeki boşluk hissi geçmiyordu. Onu döverek geçeceğinden de emin değildim.

Birkaç dakika öylece bakıştık. Dudaklarımı yaladım. Dudaklarıma indi gözleri. Gözlerini takip ettim. İnceledim, ne dediğini anlamaya çalıştım.

Yapamadım.

Titreyen dudaklarımı ısırdım. Yaklaştım ve ceketinin yakalarından tuttum. Bedenini benimkine çektim ve dudaklarımı onunkilere bastırdım. Öptüm onu. Ve yapmam gereken buymuş gibi hissediyordum. Belimde gezinen elleri, bana bunu düşündürüyordu.

Ben, Jung Wooyoung, isteyerek Choi San'ı öpüyordum.

,,,

Yorum gelmezse ağlıyormuşum.

Öptüm kocaman.

stitches | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin