Hyunjin sabah kahvesini yudumladıktan sonra sevdiği şarkılardan bir tanesini açtı. Yüksek ses tüm evi sararken alt katında birinin oturmamasına ve en üstte olmasına bir kez daha sevindi.
Perdesini aralayıp pencereyi de ev havalansın diye aralık bıraktı. Biraz sonra kahvesiyle birlikte şarkı da bittiğinde pencereyi kapatmak için bir adım atmıştı ki çok da uzak olmayan karşı binanın en üst katından gelen ses ile durdu. Az önce kendisinin dinlediği şarkıydı. Omuz silkti. Tesadüf olabileceğini düşündü.
Günlük kıyafetlerini giyip okuluna yol aldı. Hukuk fakültesinin önüne gelince yanına yaklaşan kız arkadaşına gülerek baktı. Yeji gelip Hyunjin'e sıkı bir sarılma verdiğinde arkalarında olan Jeongin her sabah olduğu gibi yine çok üzülmüş, karşısındaki çifti geçip fakülteye girmişti.
Hyunjin ve Yeji'de kafeteryaya gidip her sabah rutin olmuş olan sohbetlerini yapmak üzere birer kahve almışlardı.
Jeongin gün boyu amfide oturmuş, tüm dersleri bitince heyecanlı adımlarla evine gitmişti. Normalde çıkışta kenarda köşede kalmış bir bankta oturup Hyunjin'in çıkmasını beklerdi fakat bugün onun ilgisini çekmeye karar verdiği için eve neredeyse koşarak gitti.
Jeongin yaklaşık 3 ay önce Hyunjin'in tam karşısındaki apartmanda en üst kata taşınmış ve onu fakültede gördüğünden beri peşinden ayrılamaz olmuştu. Fakat öyle özgüvensiz ve çirkin hissediyordu ki bir türlü onunla tanışma şansını elde edememişti. Ama yine de ilgisini çekmek istiyordu.
Bu yüzden Hyunjin'in her sabah ve her akşam açtığı müziği bulup kendiside kendi evinde açmaya başladı o günden itibaren. Perdelerini çektiği için onun tepkisine görememişti sabah ama sorun değildi. Zaten daha yeni başlamıştı ve henüz onun dikkatini çektiğini düşünmüyordu.
Evine girip hızlıca üstündekileri çıkardı ve sadece altına bir şort giyip pencerenin yanına gitti. Evi karanlıktı. Işığı açmayı sevmiyordu. Bazen Hyunjin ile çok zıt olduklarını düşünüp üzülüyordu. Hyunjin'in ışıkları hep açık olurdu. Perdeleri de öyle. Güneş ışığını, kahve içmeyi seviyordu o. Sosyaldi bir kere. Birçok arkadaşı vardı. Hep gülerdi. İnsanlar onunla arkadaş olmak isterdi. Kafeterya da kalabalık masalarda oturur, bol bol kahkaha atardı. Bir de tatlı küçük bir köpeği vardı.
Jeongin öyle mi? Jeongin karanlığı seviyordu. Perdeleri kapalıydı çoğu zaman. Kuş seslerinden nefret ettiği için pencerelerini de kapatırdı. Arkadaşı yoktu. Kimse de can atmazdı onunla arkadaş olmak için. Zaten konuşmayı pek sevmiyordu. Tek başına yemeğini yerken kalabalık masayı izler, bir gün bu yalnızlığının kendisini öldüreceğini düşünürdü.
Biraz sonra karşı apartmana uzun bir gencin girdiğini gördü. O işte. Sevdiği adam.