1. Bölüm: Bir Başlangıç, Bir Son

68 7 3
                                    

   Sabah uyanmak hayatımda en nefret ettiğim şeylerden birisi. Birde erken uyanmak benim için kilolarca yük taşımak gibi. Evet şuan uyandım ama gözlerimi açtığımda geç kaldığımı görmekten korktuğum için gözlerimi açmıyorum. Kendimi sakinleştirmeye çalışarak gözlerimi açtım. Ellerim titreye titreye telefonu alarak saate baktım. Geç kalmıştım, her zaman olduğu gibi. Ama bugün hiç geç kalınmayacak bir yere geç kalmıştım. Sınavım vardı. İki yılımı alan o sınav.

   Geçen yıl arkadaşlarımdan çok daha fazla çalışmama rağmen mezuna kalmıştım. Neden? Kendime sürekli bu soruyu sordum. Neredeyse nefes almak için zaman ayırmıştım kendime ama sınav günü her şeyi unutmuş, evi göle döndürmüştüm. Çok kötüydü.

   Ama şuan daha fazla bunları düşünürsem bir sene daha çalışmaya devam edeceğim için hemen yataktan kalkıp tekrar saate baktım. 15 dakika... Sadece 15 dakikam vardı. Hemen dolabımı açıp gördüğüm ilk kıyafetleri aldım ve üstüme geçirdim. Çantama belki bakma vaktim olur diye bazı notlarımı koydum. Tam çıkıcaktım ki dün geceden masamın üstünde kalan kitapları gördüm. Bunları da almalıydım ama çantamda yer yoktu. İkilemde kalmak beni öldürüyordu.

   Ne yapabilirim diye düşünürken vaktimin 10 dakika kaldığını gördüm. Hepsini elime alarak sonunda evden çıktım. Araba yoktu ve beklemeye de vaktim yoktu. Mecburen koşucaktım ve öyle de oldu. Ayaklarımı kontrol edemeyecek kadar hızlı koşmaya başladım. Çok yorulduğum için saate bakma bahanesiyle durmak istedim ama zamanım yoktu. Az  kalmıştı, yani öyle hayal ediyordum...

   Âhh! Kolum... Çok acımıştı fakat yerde yığılı kitaplarımı görene kadar. Karşımda duran kişi bana, ben ise kitaplarımın içinden çıkıp, uçuşan notlarıma bakıyordum. "Ç-çok özür dilerim, yani göremedim sizi, çok hızlıydınız." Ne yani hem bana çarpıyordu, hem de bana mı kızıyordu.

   Bir anda yine sınavı hatırlayınca ne yapmam gerektiğini düşündüm. Aklıma ilk gelen şeyi uygulama huyum olduğu için karşımdaki kişinin elindeki telefonu kaptım ve arama kısmına girerek numaramı yazmaya başladım. Karşımdaki bana ne yapıyorsun sorusunu sorar gibi bakıyordu ama yapabileceğim başka birşey yoktu. Telefonu hızla eline tutuşturarak konuşmaya başladım.

   "Size çok ama çok saçma gelebilir çünkü bende şuan hayatımdaki en saçma şeyi yapıyorum ama üzgünüm ne yazık ki yapmak zorundayım. Benim sınavım var evet gayet normal gibi fakat muhtemelen 5 dakika falan kaldı ve ben bunları toplarsam asla yetişemem. Şimdi o yüzden sizden birşey isteyeceğim. Lütfen bunları benim için toplar ve sonrasında da sınavım bitince beni arayıp almam için sizi bulmamı sağlar mısınız?" Aferin kızım gayet güzeldi.

    Yüzündeki şok ifadesini bir saniyede silip ciddiyetle söze girdi.

   "Vaktin olmadığı için bu saçmalığı seninle tartışmayacağım, git." Ben daha kibar beklemiştim.

   "Bakın çok haklısınız faka... Ne? Gerçekten mi? Y-yani kabul ettiniz mi?" Ciddiyeti bozulmuş, gülmeye başlamıştı fakat bu normal bir gülüş değildi, sinirden gülüyordu.

   "Sen hala burda mısın? Sanırım 2 dakikan falan kalmıştır hemen git yoksa fikrimi değiştireceğim."

    Sahi ya ben napıyorum burda? Sınavı unutmuş bir şekilde bir yabancıyla konuşuyordum resmen. Ona minnetle bakarak, "Gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum, ç-çok teşekkür ederim." Evet daha fazla uzatmayarak oradan bir hışımla uzaklaştım.

  Çok güzel güldü ama...

   Sonunda sınava gireceğim yere ulaşmıştım. Nefesimi düzene sokmaya çalışarak sıraya girdim. En sonlarda olsam da illaki bu sınava girecektim. Beklemekte bugünki cezamdı demek ki...

   Ne olmuştu az önce bilmiyordum. Etrafıma bakınca insanların ikiye bölündüğünü gördüm. Bazıları sevinçle dışarıya fırlıyor, bazıları ise ruhsuzca burayı terk etmeye çalışıyordu. Sanırım bende ikinci gruba giriyordum. Sonunda bahçeye ulaştığımda bunun yaşanmamış olması için dualar ediyordum fakat kabullenmeliydim ki her şey olmuş, bitmişti. Geçen yıl ki gibi yine girmiştim sınava ve etrafımı izleyerek, bomboş optiği uzatmıştım karşımdaki öğretmene. Bana sorgular gibi baksa da psikolojisi bozuk sanarak sesini çıkartmamıştı. O anları hatırlayınca nefes alamadığımı hissederek kendimi kaldırıma otururken buldum.

   Yine olmamıştı işte. Yine yapamamış, her şeyi unutmuştum. Bana ne oluyordu? Niye her şeyi unutuyordum? Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlayınca daha fazla burda kalmak istemedim. Gözyaşlarımı sertçe silerek ayağa kalkıp, yürümeye başladım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da yürüyordum. Koşarak geldiğim yolları şimdi yavaş yavaş yürüyerek bitirmeye çalışıyordum. Çantamdan titreşim sesi gelince telefonumun çaldığını anladım. Fermuarımı açıp telefonumu çıkardım. Kimin olduğuna bakmadan kulağıma götürdüm.

   "Alo?" Tanımadığım bir erkek sesiydi bu. Benden yanıt beklediğini hissediyordum fakat birşey söylemedim. Karşımdaki cevap bulamayınca, "Beni duyuyor musunuz?" dedi.

  Kimdi bilmiyordum fakat uğraşacak halim olmadığı için ruhsuzca yanıt verdim, "Duyuyorum fakat siz kimsiniz?"

  "Ben sizinle çarpışan kişiyim, kitaplarınızı topladım ve bıraktığınız yerdeyim. Bir an önce almaya gelin çünkü ağaç oldum yakında köklerimi görüceksiniz," dediğinden bir şey anlamamıştım ama büyük ihtimalle eğlenmek için yapan birisiydi.

   "Anlamadım ne diyorsunuz?" sesim alay eder gibi çıkınca muhtemelen sinirlenmişti.
 
    "Siz beni ne sanıyorsunuz acaba? Oyuncağınız mıyım ben sizin? İnsanlık yaparak kitaplarınızı topladım işte gelin alın ya da giderim, sabahtan beri burada bekliyorum," sesi ciddi ve gayet şaka yapmayan bir tavırlaydı ama ne kitabından bahsediyordu orasını bilmiyordum.

    "Bakın benim zaten hayatım berbat lütfen gidin bu sulu şakalarınızı başkasına yapı..." derken sert bir bedene çarptığımı fark edince cümlemi tamamlayamadım.

   Karşımda bir erkek duruyordu. Bir eli kulağında tuttuğu telefonda diğer eli pantolonun cebinceydi. Önleri uzun olan saçları alnına dökülmüş, siyah güneş gözlükleriyle bana bakıyordu. Bir hışımla kulağında tuttuğu telefonu indirdi ve sinirli bir şekilde söze girdi, "Benim kimseyle uğraşacak vaktim yok. İnsanlık yaparak şu eşyalarını topladım ve sabahtır burada bekliyorum. Ama senin suçun yok, benim aptallığıma denk geldiği için sana inandım, kusura bakma,"

    Ne diyordu, ne konuşuyordu hiç anlamıyordum
Birde böyle sinirli bir şekilde konuşunca tepkisizce ona baktım. Yeni yeni anlıyordum telefondaki kişi olduğunu ve yeni yeni görüyordum yerdeki kitaplarımı. Evet bunlar benim kitaplarımdı ama burada ne işleri vardı?

  "Artık konışacak mısınız?" Kitaplardan gözümü ayırıp tekrar karşımdakine baktım.

   "Bakın şuan ben kötü durumdayım. Ne dediğinizi anlayamıyorum, lütfen daha açık sözlü konuşur musunuz?" Evet, benimde sabrım vardı, bana böyle bağırması saçmaydı.

   "Tamam madem salağa yatıyorsun tekrardan anlatayım. Şimdi sabah sen önüne bakmadan koşarken biz çarpıştık. Bu kitapların yere düştü ama senin sınavın varmış ki benim telefonumu alıp numaranı yazdın. 'Sınavıma geç kaldım bunları toplayıp bana getirir misin' dedin bende insanlık namına hayatımdaki en saçma iyiliği yaptım. Yani diyorum ya suç bende yani kimseye yardım etmeden de yaşanıyor."

     Dediklerini yeni yeni idrak ediyordum. Bu dedikleri yaşanmış mıydı gerçekten? Peki ben niye hatırlamıyordum? Kendimi olduğundan çok zorlamaya çalışınca beynimin uyuştuğunu hissettim. Bir anda başım döndü ve etrafım bulanıklaşmaya başladı. Bacaklarım beni taşımıyor, gözlerim kapanıyordu. En sonunda kendimi bırakarak yere düşerken belimi bir el kavradı. Gözlerimi zorlayarak açtığımda bulanık görsemde biraz önce konuştuğum kişi gözlüğünü çıkarmış olacak ki rengini baldan alan o eşsiz gözlerini gördüm fakat baş ağrısı da beynime hücum edince ağır ağır göz kapaklarım kapandı ve yüzü gözümün önünden silindi.

GÜNEŞ'İN BATIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin