Eza Bölüm 3: Yeniden Doğuş

141 14 2
                                    

Muhteşem Eridu şehri kollarını açmış yeni misafirini bekliyordu sanki. Yüksek duvarlar ardında gizlenen, gece evlerden süzülen ışığın göğü aydınlattığı bu şehir bu gece bir başka güzeldi. Geniş bir düzlükte kurulan Eridu'da çok fazla nüfus yoktu fakat şehrin görkemi ve tarihi çok eskilere dayanıyor. Bir zamanlar kralların şehri olan Eridu geçen zamanla birlikte yaşlandı ve o eski heybetini yitirdi. Yüce kral Enki tarafından inşa edilmişti ve yüzyıllar boyunca krallara ev sahipliği yapmıştı. Şimdilerde ise yüksek surlar arkasında gizlenen nazlı bir ceylan gibiydi. Şehrin etrafı tamamen aşılmaz surlarla çevriliydi. Şehre üç devasa kapıdan giriş çıkış sağlanıyordu. Eridu şu anda Angma krallığına aitti.

Kızıl saçlı Eza uzaktan şehri zar zor seçebiliyordu zira yüksek duvarlar şehrin ışıklarının görülmesini engelliyordu. Sadece gökyüzünde ışıkların yansımalarını fark edebiliyordu. Şehri görür görmez koşmaya başladı, içinde bir zafer sevinciyle hıçkıra hıçkıra ağlayarak koşuyordu Eridu'ya Eza. Şehre yaklaştıkça heyecanı kat be kat artıyordu. Şehrin güney tarafında ki giriş kapısının önüne gelince gözlerine inanamamıştı. Hayranlıkla bu devasa yapıyı izliyordu. Şehrin kapıları 20 metre yüksekliğinde ve tamamen demirden yapılmıştı. Demirin üzerine ise özel desenlerle Angma krallığına ait figürler kullanılmıştı. Kapı özel bir makara sistemiyle sabah erken saatlerde açılıyor ve gece yarısından sonra kapatılıyordu.

Kapının önünde başka yerlerden gelen tüccarlar, gezginler vardı ve hepsi içeri girmeye çalışıyordu. Kapıda beş adet asker bulunuyordu ayrıca duvarların üstünde de dolaşan nöbetçiler vardı. İnsanlar şehre girmeden önce sorgulanıyor ve bu şekilde içeri alınıyordu. Bunu gören Eza'nın içine bir anda korku düştü, ya içeri kabul edilmezse? Bu kadar yolu çektikten sonra içeri alınmayacağı korkusuyla ne yapacağını şaşırmıştı. Günlerdir yürümenin verdiği yorgunluk bir yana üstünde ki bu ağır yükün altında bu narin beden daha fazla dayanamadı ve olduğu yere yığılıp kaldı kızıl saçlı...

Tak tak tak;

Hilab: Oğlum çabuk annene haber et misafirimiz var.

Ubna: Hayırdır Hilab, bu kız da kim?

Hilab: Sonra anlatırım, acil su getir bana.

Ubna koşarak biraz temiz su getirir. Yatağa yatırdıkları kızın kim olduğunu bilmeden etrafında dört dönerler. Kızın yüzünü serin suyla yıkarlar ve kendine gelmesi için su içirmeye çalışırlar fakat kızıl saçlı kız bir türlü uyanmaz.

Hilab: Hanım biraz temiz giysi getir, bu üstündekiler harap olmuş yenileriyle değiştir bunları ben diğer odaya geçiyorum.

Ubna büyük kızının küçükken giydiği giysilerden birkaç parça bularak getirdi ve Eza'ya yavaşça giydirdi. Kızın yüzünü güzelce silerek yüzündeki lekelerden arındırdı. Şimdi karı koca ve oğulları beklemeye geçmişti.

Hava neredeyse aydınlanmak üzereydi. Hilab, Eza'nın yattığı yatağın yanında uyuya kalmış, Ubna ise sabah için kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Yavaşça gözlerini aralayan küçük kız kendine gelmeye çalışıyordu. Başına neler geldi, içeri nasıl alındı, bu adam da kimdi derken aklında yine onlarca soru birikti. Yavaşça kıpırdanarak yatakta doğrulmaya çalıştı fakat aşırı derece de su kaybına uğramıştı ve açlıktan takati kalmamıştı. Yandaki masanın üstünde bulunan testiye uzanmak istiyordu fakat çok acı çekiyordu. Kendini hiç bu kadar aciz hissetmemişti. Çıkan seslere uzanan Hilab kızın uyandığını görünce yerinden fırlayarak hemen suyu ona uzattı. Eza sanki doğduğundan beri hiç su içmemiş gibi kana kana içti suyunu. Testide neredeyse hiç su bırakmayana kadar durmadı. Bir an nefesi kesilecek gibi olsa da bu su ona ilaç gibi gelmişti. Suyunu içtikten sonra ise büyük bir merakla karşısında duran Hilab'a baktı.

Hilab: Adın ne kızım?

Eza: Eza efendim.

Hilab: Ben de Hilab. Şehrin kapısında bayıldığını görünce seni alıp buraya getirdim.

Eza: Beni şehre nasıl kabul ettiler?

Hilab: Hmmm, Kızım olduğunu söyledim. Biliyorum aklında çok soru var, aynı şekilde benimde. Hadi gel kahvaltı hazır olmuştur. Karnını doyur sonra konuşuruz.

Evin salonuna geçtiklerinde ise Eza şaşkınlığını gizleyemeden ufak bir çığlık attı. Ev bir saray gibiydi. Hayatında hiç bu kadar görkemli ve büyük bir ev görmemişti. Salan dairesel bir tasarıma sahip ve üst tavanı kubbe şeklinde yukarı doğru çıkıyordu. Tam beş farklı odaya açılan kapılar belli aralıklarla sıralanmıştı. Duvarlarda ki resimler ve el işi oymalar göz kamaştırıyordu. Eza'nın bulunduğu yerin sol tarafında 10 sandalyeli bir dikdörtgen ahşap masa vardı. Sandalyelerin üstü deriyle kaplanmıştı. Tam karşısında ki duvarda büyük bir aslan postu asılıydı. Eza bir an kendini kralın sarayında sanmıştı. Şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu.

Ubna: Aaah demek uyanabildin. Bütün gece çok korkuttun bizi küçüğüm. Hadi geç otur karnını doyur.

Kahvaltı da yok yoktu. Adını dahi bilmediği bir sürü yiyecek ile donatılmıştı. Ne yapacağını nasıl yiyeceğini bilemeden utangaç gözlerle etrafa bakınıyordu. Karnı o kadar açtı ki bir aslan gibi saldırıp ne var ne yok mideye indirmek istiyordu. Hilab'ın uyarısıyla kendine gelen Eza açlığına daha fazla dayanamayarak yiyeceklere saldırdı. Birinci kalite peynir, hurma, süt, yumurta ve daha adını bilmediği bir o kadar yiyeceği arka arkaya ağzına sıkıştırıyordu. Midesine bir bayram yaşatıyordu adeta. Günlerdir kuru ekmek ve küflü peynirden başka bir şey yememişti. Tavşan eti dahi vardı bu menüde. Hepsinden yiyebildiği kadar yiyen Eza karnını doyurduktan sonra kendisini izleyen bakışları görünce bir anda boynunu önüne eğdi.

Hilab: Utanmana gerek yok kızım, kim bilir ne kadar süredir açsın. Rahatına bak sen.

Ubna bir kahkaha patlatarak Eza'nın yanına gitti ve yanaklarından öptü.

Ubna: Uzun zamandır bu kadar samimi yemek yiyen bir kız görmemiştik, değil mi Hilab?

Hilab: Ve bu kadar güzelini.

Ubna: Karnını doyurduktan sonra sana güzel bir banyo hazırladım. Güzelce temizlen ve hazırladığım giysileri giyersin sonra da konuşuruz olur mu?

Eza: Teşekkür ederim efendim.

Eza sanki yıllardır hayalini kurduğu hayata kavuşmuştu. İki  tane melek gibi insanla karşılaşmıştı. Bir an bunların bir rüya olduğunu düşündü fakat değildi tamamı gerçekti bunların. Eza kahvaltısını yapıp banyo yapmaya geçerken aklında hep cevapsız sorular vardı. Bu aile neden bu kadar iyi, daha ne kadar burada kalabilirdi? Ayrıca en büyük problem ise Eridu'da fazla kalamayacak olması gerçeği. Zira eski köyünden buraya devamlı ziyaretçiler geliyor ve onlardan birisiyle karşılaşması durumu felakete sebep olabilirdi. O yüzden bundan sonra ki adımı ne olabilirdi? En çok bu soruya kafa yoruyordu. Bundan sonra ne yapacağıyla ilgili derin düşünceler arasında sıcak suyun bedeninde akıp gitmesini izliyordu...

Eza'nın bir sonra ki bölümünde görüşmek dileğiyle, Hoşçakalın.

EZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin