Gök yanımıza geldiğinde ben Bulut'un kucağından indim. Ona çekinerek baktığımda yanımıza oturdu. "Güzelim," dediğinde kalbim güçlü bir tekme attı göğüs kafesime.
Onunla hep alaylı bir şekilde konuşuyorduk. Şimdi ise sesinde farklı bir tını vardı, bu bana çok değişik hissettirmişti.
"Özür dilerim." Kollarımı sıkıca onun boynuna doladım. "Çok üzgünüm, özür dilerim, Öz'üm." Kollarım arasında ki bedeninin son kelimemle kaskatı kesildiğini hissettim.
"Öz'ün..." Fısıldadığında onunda ellerini belimde hissettim.
"Affet beni, lütfen." Diye fısıldadım. Boynuna çok hafif bir öpücük kondurdum.
"Sorun değil, Güneş." Geri çekilip gözlerine baktım. Daha sonra sadece sustum.
"Bizimle kalsana sende." Diyen Bulut'a baktım.
"Kalmalısın." Dedi hemen ardından Gök.
"Burayı senin için tuttuk aslında." Söylediği ile hafifçe kaşlarımı çattım. "Senin hayallerini biliyorum, anlatıyordun ya, öyle bir yer işte."
Evet bu mahalle, ev, hoşuma gitmişti. Hayallerimde ki yaşamak istediğim yere benziyordu, bir süre düşündüm. Evet, gerçekten benziyordu. Bu beni gülümsetti.
"Yani söz veremem. Kalırım ama. Sanırım" Yüzümde aptal bir gülümseme vardı konuştuğumda, aynı şekilde onların da gulumsedigini biliyordum.
İki gün sonra.
İki gündür herşey çok güzel ilerliyordu. Beraber bahçede sabahları kahvaltı yapıyor, ondan sonda sohbetler ediyor, akşam üstü ise hep beraber burada ki birkaç çocuk ile top oynuyorduk. Ömrüm boyunca ilk defa nu kadar eğlendiğimi hatırlıyorum.
Saçlarımı çok sevdiğimi bilen Bulut ve Gök internetten yeni saç stilleri bakıp saçımı yapıyorlardı. Şimdi yine o anlardan birindeydik ve iki taraftan mısır örgüsü yapmaya çalışıyorlardı. Saçımın biraz yıpranması bile bana ürkütücü gelse de, gelecekse onlardan gelsin diyor, onlara izin veriyordum.
"Bence benim ördüğüm taraf daha güzel oldu." Bulut'un cümlesi ile Gök konuştu.
"Evet, bebeğim." Dediğinde gülümsedim. O yozlaşmıyor, ne denirse uyuyordu. Sanki biz birşeyleri artık kabullendikten sonra alaycı tavrı tamamen gitmişti. Zaten sadece bana karşı öyleydi de... Neyse.
Telefonumun elimde titremesiyle gözlerim ekrana dokundu. Telefonumu bugün açmıştım, iki gündür kapalıydı. Berk'in aradığını gördüğümde gülümseyerek telefonu açtım.
"Neredesin sen aptal kız?!" Diye bağırdığında telefonun sesini kıstım.
"Bağırmasana, Berk. Gök'lerdeyim." Diye sorusuna da cevap verdim.
"İki gündür ulaşmaya çalıştım, ama bir yandanda da ulaşılmak istemediğinin farkındaydım. Bir şey mi oldu?" Dediğinde derin bir nefes aldım.
"Gelsene sende." Cümlem ile beraber arkamda saçıma uğraşan ikilinin anlık durduğunu hissettim.
"Geliyorum bebeğim. Birşey ister misiniz?"
"İçecek bir şeyler alsan fena olmaz." Dediğimde telefonu kapatmıştı.
"Berk eski sevgilin, üstelik geçen de deniyordunuz. Vere vere, sanki neyi deniyorsunuz." Diye konuşan Gök ile hafif bir kahkaha attım. "Konuşmadık bak bu konuyu da ama. Ne alaka yani?"
"O sizi sevdiğimi biliyordu, yalan söyledik yani deniyoruz falan." Gök beni koltuk altından tutup kendine doğru çekti.
"Demek sen bize yalan söyledin." Cümlesiyle beraber hafifçe tebessüm ettim.
"Hmm hmm."
"Ağzını öperim senin." Dudaklarıma hızlı bir öpücük kondurup geriye çekildi.
"Berk'e karşı hiçbir şey hissetmiyorum." Diyerek omuz silkti Bulut. "Biz sevgili olmadan önce de öyleydi. Nötrdüm. Sonuçta sen bizi bilmiyordun, ve işte o vardı." Derin bir nefes aldığında omuz silkerek tamamladı kendisini.
"Meze hazırlayalım bizde o zaman." Diyerek kalkan Gök'ün ardından Bulut da yanağıma bir öpücük kondurmuş ayağa kalkmıştı.
Hep beraber mutfakta neşemizle beraber mezeleri ayarlamıştık. Bahçede ki masaya mezeleri yerleştirmeye başladığımızda karanlığa yansıyan arananın farlarının Berk'in arabasına ait olduğunu anladım.
Bahçeden içeriye giren Berk ile ona doğru ilerledim. Kollarımı onun bedenine sardığımda oda sıkıca bana sarıldı. "Özledim iki günde he." Dediğinde gülerek geriye çekildim.
"Bende seni, he." Dediğimde beraber masaya ilerledik. Gök ve Bulut normal bir şekilde Berk ile selamlaştıklarında rahatladım.
Berk bana kaş göz yaptığında ayağa kalktım. Bulut ve Gök masaya birkaç şey yerleştirmeye devam ederken biz bahçenin biraz orta tarafına doğru geçtik.
"Neler olduğundan kısaca bahseder misin, prenses? Cahil cahil konuşmak istemem şimdi." Dediğinde güldüm.
"Sevgiliyiz." Kaşları cümlem ile beraber çatıldı. "Üçümüz." Gözleri kocaman olduğunda bende açıklanan ile beraber derin bir nefes aldım.
Berk konuşmadı. Bir süre gözlerimin içine baktı ifadesiz yüzüyle. Sonra yutkundu. Daha sonra hafifçe tebessüm etti.
Tam konuşacaktı ki bahçenin kapısından gelen sese döndüm. Bizim yaşlarımızda bir kadın gördüğümde ona doğru ilerledim. "Merhaba." Diye enerjik sesini dudduğumda hafifçe gülümsedim.
"Merhaba, buyrun."
"Ben karşı komşunuz. Laçin," Elini bana uzattı. Uzattığı elini sıktığımda yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. "Birkaç kere gördüm sizleri bahçeden, bizim yaşlarımızdasınız. Bizde arkadaşlarla kalıyoruz da, yarın akşam bir yemek yiyelim diyorduk, sizi de davet etmek istedik." Direkt konuya girip konuşmuştu.
"Güneş bende." Ona gülümsedim. "Yani bilemedim ama şimdi." Mahcupça konuştuğumda dudaklarını hafifçe büzdü.
"Kırma beni lütfen. Hepinizi bekliyoruz."
Yeni insanlar, yeni hayatlar mı diyorduk?
🕯️
Bu bölümde kısa oldu biraz ama olsun. Bundan sonrası önemli bizim için ki, zaten gerçekten çok uzatmayı düşünmüyorum. Öptüm hepinizi.