"Lütfen bir şey söyleme, Güneş." Gözlerim sadece Berk'in üzerindeyken Gököz konuşmuştu.
"Sen yaptın. Onu sen kaçırdın değil mi? Beni kıskandığın için mi? " Sesim oldukça afallamış çıkıyordu. Ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi bilmiyordum.
"Güneş..."
"Gököz, kes sesini." Bulut'un oldukça sert sesiyle yutkundum. Ben yerimden kıpırdayamazken Bulut Berk'in yanına çöktü, aynı zamanda telefonundan arama yaptı.
Adımlarım yavaş yavaş Berk'e ilerledi. Yere çöktüm. Nefes alıyordu değil mi? Yaşıyor olmalıydı. Ölmemeliydi. Ölemezdi. Ellerimin titremesini durdurmaya çalışırken nabzına dokundum. Onun yaşadığını parmak uçlarında hissettim.
Ağlamaya başladım, çok ağlamaya başladım. Açık açık konuşamayacağım, kendime dahi konuşamayacağım çok şey vardı. Yıllardır üstüme binen onlarca şey için sadece susuyordum. Ben ağlamıyordum bile, sadece susuyordum. Şimdi ise içimde karışan her şey bir anda çözülmüş ve bu beni ağlamaya itmiş gibiydi. Değişik hissediyordum.
"Berk, canım..." Parmaklarım nabzında durmaya devam ediyordu. Yağmur çiselemeye başladı. "Canım... Berk, lütfen," titrek bir nefes aldım. "Ölme."
"Güneş, o bıçak onun kalbine saplanmış, yaşayabileceğini sanmıyorum." Bulut'un sesiyle ona döndüm. Bu an anlatamayacağım kadar karışıktı. Kelimelere dökemiyordum. Bulut üzerinde ki gömleği çıkarmış Berk'in yarasına bastırıyordu.
Ama... Bulut'un gömleği beyaz değil miydi?
"Gömleğin, kırmızı." Bulut'un gözlerinin içine bakarak konuştuğumda Bulut konuşmak için dudaklarını yaladı fakat konuşmadı. "Neden, Bulut?" Bu soruyu bir çok şey için sormuştum aslında.
"Güneş..." Berk konuştu. Berk. Konuştu. Heyecanlı gözlerim ona döndü.
"Berk... Tamam," heyecanla derin bir nefes aldım. "Konuşma. Yorma kendini, kurtulacasın. Tamam mı, canım?"
"Güneş," kafamı iki yana salladım, konuşmasını istemiyordum. "Canım..."
"Susmanı istiyorum." Parmaklarım ucunda ki nabzının azaldığını hissediyordum. İşte şimdi hissetmek istemiyordum.
"Canım, seni hep hissediyorum." Berk gülümsedi. Gözleri kapanmaya başladı, sanırım yüzüne damlayan yağmur onu rahatsız etmişti. Bir elimi yüzüne atıp gözlerinin üzerinde ki damlaları sildim. "Seni hep hissedeceğim, canım." Nabzı durdu.
"Hayır, hayır. Berk! Berk susmanı istemiyorum... İstemiyorum, Berk! Konuşsana!" Ayağa kalkıp Gök'e ilerledim.
"Öldü. Sen yaptın. Yaşayabileceğini mi düşünüyorsun?! Ayağa kalk! Kalk seni öldüreceğim!" Ambulans sesi duyulmaya başladı. Ayağa kalktığında sertçe onun göğsünden ittim. "Pislik herif! Sen ölseydin! Neden yaptın?! Neden ya..." Duvara doğru sırtımı yasladım. "Keşke sen ölseydin."
O lanet ambulans geldi, çok geçti ama geldi işte. Berk'i aldı ve götürdü. Bulut da beni aldı ve arabaya bindirdi işte. Gököz'ü orada bıraktık. Polisler gelmedi, Gököz'ün babasının yani üvey babamın geldiğini biliyordum, evet geldi ve Gök'ün bütün yaptıklarını gücü, lanet parası sayesinde silip attı.
Gököz'e aşıktım, aşk ise her şeye yetmezdi. Bunu şimdi anlıyordum. Keşke ona aşık olmasaydım. O bir katildi, o Berk'in katiliydi.
Hastanenin önüne geldik, herkes buradaydı. Herkes buradaydı ve her şey birbirine girmişti. Aynur abla bayılmıştı, Berk'in babası sürekli şiddetli bir şekilde telefon görüşmeleri yapıyordu. Gököz ve üvey babam kenarda oturmuş aralarında konuşuyordu. Bulut ise tam arkamda beni kollarının arasına almıştı ve ben sırtımı ona yaslamıştım, bunda bile farklılık vardı. Güvensiz bir şekilde yaslamıştım, artık ne yapacağımı bilemiyordum.
"Birisi bana demişti ki," konuşmaya başlayan Bulut'a kulak kesildim. "Bir kadının suskunluğu vedasıdır... Susmasan olur mu, Güneş?"
"Ben ne konuşacağımı bile bilmiyorum şuan, ben neden susacağımı bile bilmiyorum ki. Her şey koptu, Bulut." Sesli bir şekilde yutkunduğumda ona doğru döndüm. "Ben karmakarışıktım, hislerim, her şeyim karmakarışıktı. Ve şimdi hepsi birbirinden ayrılmış gibi, ve şimdi daha çok bilmiyorum hiçbir şeyi."
"Güneş, bence Gököz yapmadı." O an içimde Bulut'a karşı bir öfke oluştu. "Dur, dur bana öyle bakma. Ama o yapamaz, Güneş. Onu tanıyorum."
"Ona Gök bile demiyorsun! Ve burada..." Sinirle güldüm. "Sende siktir git ya." Ona arkamı döndüğümde hastanenin içine girdim.
Aynur ablanın yattığı odanın içine girdiğimde onun uyuduğunu gördüm. "Uyumuyorum." Sesini duyduğumda irkildim. Kafasını benden tarafa çevirdi. Gözlerinin kan çanağı olduğunu gördüm.
"Uyutmaya çalışıyorlar, yarım saatte gereğinden çok iğne yaptılar bana çocuğumun ölümünü atlatmam için." Gözümden bir damla yaş düştü. "Güneş... O ölmez kızım."
"Ölmez ama... Öldürdüler işte." Gözlerimi sıkıca yumdum. Nefesim ciğerlerimi yakıyordu.
"Özür dilerim, anne." Odadan hiç bir şey demeden çıktım. Hastaneden de çıktım. Gököz'ü gördüm. Babasıyla konuşmaya devam ediyordu. "Beni takip et." Net bir şekilde konuştuğumda hastanenin arka tarafına doğru ilerledim, arkamdan geldiğini biliyordum.
"Üzüntümü hissedemeyecek kadar sinirli hissediyorum." Derin derin nefes alıp verirken konuşuyordum. "Seni kendi ellerimle öldürmek istiyorum. Sana çok aşığım ve senden nefret ediyorum. Neden bunu yaptın?"
"Cevap vermek istemiyorum-"
"Ya sen ne diyorsun?! Deli gibi onu aradık her yerde. Ben delirdiğimi sandım! Ondan asla haber alamadık! Öldü mü? Yaşıyor mu? Bilmiyorduk! Sen onu günlerce sakladın, Gököz. Günlerce beni bile öldürdün sen. Şimdi, bugün, günlerce sakladığın o çocuğu öldürdün."
"Güneş yapma..."
"Suçunu itiraf et. Git cezanı çek. Ya da kaç, Gököz. Baban da pislik bir herif, ondan da nefret ediyorum ama hiç bir şeyin sırası şuan değil. Ama gelecek, Gököz. Her şeyin sırası gelecek."
"Bana Gököz deme, lütfen."
"Tek sorun bu mu?" Derken gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı. "Neden ya?" Yere çöktüğümde sırtımı duvara yasladım. "Neden yaptın ya? Neden?"
"Onu ben kaçırmadım, Güneş. O oraya gizli gizli seni izlemeye gelmiş. Kaçan kendisiydi." Derin bir nefes aldığını duydum, gözlerim zeminde dolanırken sessizce onu dinliyordum. "Ve orada o bıçağı kendi kalbine sapladı. Ben yapmadım, Güneş. O intihar etti, ben yapmadım."
"Yalan söylüyorsun."
"Onun intihar etmesi seni daha çok acıtırdı, Güneş. Daha çok acıma istedim, ama... Acısa daha iyi sanırım bu bilinmezlik hissinden." Derin bir nefes aldı. Bir kaç hışırtı duydum.
"Elinde bu kağıt vardı." Gözlerimi Gököz'ün bana uzattığı kağıda çevirdim.
Kağıdı elinden aldım ve okudum.
"Canım, Miran'ı bul."🕯️
Bu bölümü yazabildim mi bilmiyorum. Size tam hissettirebildim mi bilmiyorum, çünkü gerçekten ölüm yazmak zor benim için. Aklımda sahneler oluşuyor ama bunu yazıya dökmek benim için çok zor.
Gök'ün gerçekten bunu yaptığını düşünenler üzdü hocam... O sırada bam diye Gök yaptı yazan Eyl, neyse.
Berk... Canım, Berk.