Öğrenci sesleri. Dedikodular, sorular, bağırıp çağırmalar! İnsanlık istediği herşeyi yapabileceğini sanıyor. Ama şunu unutmamaları lazım; bir insan yaşattığını yaşamadan ölmez.
"A10" Benim dolabım. Hani şu Amerikan filmlerindeki "locker" dedikleri içinde herşeyi bulundurabildiğiniz dolaplar. Anahtarlılardı. Okulun giriş lobisinden aldığım dolap anahtarımı çıkartıp dolabı açtım. İçinde okul kitaplarım vardı. En azından kitapların masraflarını karşılamıyoruz. Üniversite parasını nereden bulduğumu soruyorsanız, eh şöyle bir cevap vereyim; temizlik yaparak. Yetimhanenin temizliğini yapıyorum ve buna rağmen gayet iyi bir bütçe teklif ettiler. Bende kabul ettim. Yetimhanenin genel müdürüne borçlanmış da oldum aslında. Üniversiteye geç başlamak istemediğimi söylemiştim. O da bana masrafları karşılayacağını fakat benim sonradan o masrafları ona geri ödeyeceğimi teklif etmişti. Ama merak etmeyin! Taksit taksit ödeyeceğim. Herneyse, çantamı ve montumu dolaptaki askılığa asıp dolabı kapadım. İlk dersimin ne olduğunu bilmediğim için hiç bir kitabı almadım yanıma. Sınıfımı aramama gerek kalmamıştı çünkü lobideki bayan bana zaten sınıfım nerde olduğunu göstermişti. Ders başlamış olmalı ki koridorlarda öğrenci kalmamıştı. Sınıf kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım.
"Gir!"
Kapıyı açtım ve içeri girdim.
"Nerdesin sen? İlk dersede geç kalmazsın arkadaş! Herneyse. Geç boş sıralardan birine!" dedi karşımdaki profesör.
"Özür dilerim. Geç kalmamalıydım.." dedim ve başımı eğerek en arka sıralardan birine oturdum. Öğrencilerin fısır fısır konuşmaya başladığı an benim için herşey bitmişti. Ne zaman insanlar fısır fısır konuşsa hep benimle alakalı olurdu. Bilemiyorum, görünüşümle mi ilgili, davranışımla mı? Belki de deli gibi gözüküyorumdur! İlk ders profesör ders işledi -ki genelde ilk ders öğrenciler öğretmenlerle tanışırdı. Yani en azından lisede öyleydi.- Mola valti gelmişti ders oldukça verimli geçmişti benim için. Not tuttum, derse odaklandım ve konuyu anladım. Yemek mılasıydı bu yüzden yemekhaneye gidecektik. Yemekhanenin nerede olduğunu bilmiyordum bu yüzden sınıfımdaki birini takip edip onun beni yemekhaneye götürmesini umuyordum. Ben defterimi ve kalemleri toplayana kadar sınıfta sadece iki üç kişi kalmıştı. Kahretsin hepsi de erkekti! Açıkcası bir erkek olsam; siyah dağınık saçlı, saçları yüzünden yüzü gözükmeyen ve asosyal birinin peşimden gelmesini istemezdim. Ama yapacak birşey yok! Bir kaç sıra önümdeki bir çocuk ayağa kalktı. Baya uzun boyluydu. Siyah saçları gözlerini kaptıyordu üstünde siyah bir kapüşonlu bir sweatshirt vardı. Açıkcası oldukça çekiciydi. Onun yemekhaneye gideceğini umarak, o sınıftan çıktığı gibi bende çıktım. Olayı çaktırmamak adına dolabıma gidip çantamdan telefonumu çıkarttım. Bir planım vardı. Sanki telefona bakıyormuş gibi yürüyecektim ve beni yemekhaneye götürmesini umacaktım. Telefonumun ekranını kaydırırken telefona o kadar çok odaklanmışım ki onun durduğunu fark etmeyip ona çarptım. EVET MAALESEF BUNU YAPTIM! Planı altüst etmiştim. Herneyse rolü bozmamalıyım.
"B-ben çok özür dilerim. Telefona odaklanmışım önümde durunca birden çarpıverdim!"
Alay edercesine güldü. "Sen şu bizim sınıftaki kız değilmisin? Şu deliye benzeyen! Geç kalan." dedi ve küçük bir kahkaha attı. Gerçekten dekiye mi benziyordum? Böyle mi düşünüyordu.. Oysaki sadece saçlarım viraz dağınıktı ve yüzünü kapatıyordu. Bu kadar!
"Sanırım evet. O benim." dedim ve sahte gülüşümü ortaya çıkardım.
"Ayrıca neden beni takip ediyorsun? Sakın 'yapmadım öyle birşey' falan demeye koyulma. Ben yalan söyleyenleri çok iyi tespit ederim deliciğim."
Yakalandık.
Ona doğruyu söylemek zorundaydım. "Tamam tamam. Beni yakaladın.. Ben yemekhanenin yerini bilmiyorum. Sen oraya gidersin diye düşündüm ve seni takip ettim. Bu kadar! Kötü bir amacım yoktu!" dedim kendimi açıklayarak.
"Bir dahakine sor ve insanları takip etme. Benden bir tavsiye. Şimdi benimle gel sana yoku göstereyim. Sonrada beni rahat bırak."
Başımı salladım mahcup bir şekilde.
Rezil olmuştum.
Yemekhane sınıfların olduğu katın bir alt katındaymış.
Geldiğimizde ona: "Saol.. Gerçekten ve umarım beni yanlış anlamamışsındır." dedim ve tam gitmek üzereyken kolumu tuttu.
"Hadi sana bir tavsiye daha; sürekli kendini açıklamaya çalışma."
Ben cevap veremeden o gitmişti. Yine kalmıştım yanlız başıma. Bir süre öyle ayakta dikildikten sonra sıraya girip yemeğimi aldım. Boş yer bulmak zordu ama şanslıydım ki bir boş masa vardı. O da zaten iki kişilikti. Tepsimi masaya koydum ve oturdum. Yemeğimi paketten çıkartırken bir fısıltı sesi duymuştum.
"Oyun başlıyor."
"Oyun başlıyor."
"Hazır ol."
"Hazır ol."
Arkamı döndüm kimseye yoktu. Ürkmüştüm. Hemde çok kötü. Sanırım tam uyanamamıştım.. Birşey olmamış gibi davranmak istiyordum. Bu yizden yemeğimi yemeye başladım. İyiki okulda yemek varmış! Yoksa sabahki sandeviçi yemediğimden dolayı aç kalacaktım.
Yemeğim bittiğinde tepsimi koyup sınıfa doğru gitmek için yola koyulmuştum. Sınıfa vardığımda o çocuk sırama geçene kadar beni izlemişti. Açıkcası bu beni çok tedirgin etmişti. Dersler sular seller gibi akıp gitmişti ve okul bitmişti. Baranı çok merak ediyordum. Acaba ilk günü nasıldı? Arkadaş bulabilmişmiydi? Defterimi alıp sınıftan çıktım. Dolabıma doğru ilerledim ve eşyalarımı aldım. Dolabı kapattığım gibi karşımda bir yüz görünce korkudan geriye sıçradım.
"Naber deliciğim?"
Yine o çocuktu.
"Beni korkuttun" dedim.
"Gören altına kaçırdın sanacak! Birşey yapmadık be sakin ol!"
Gözlerimi devirip ordan uzaklaştım. Koridorlarda çıkışa doğru yürürken yine yanıma geldiğini gördüm.
"Beni sal" dedim açık açık.
"Vay laflara bak! Ee deliciğim sohbette mi edemeyeceğiz? Mesela nerede yaşıyorsun? Evin nerelerde?"
"Ne yapacaksın? Evime falan mı geleceksin? Ölsem de söylemem!"
"E yok artık deliciğim. Sapık mıyım ben! Ayrıca sen söylemezsen ben kendim öğrenirim! Sadece ip ucu vermen yeterli!"
"Bir evim yok. Yetimhanede doğup büyüdüm. Al sana ip ucu. Hayatta bulamazsın."
Yüzündeki alaycı ifadenin solduğunu gördüm.
"N-ne? Yetimhanede mi büyüdün?"
"Evet doğru duydun."
"B-ben özür dilerim! Bilmiyordum!"
İşte o herkesin yüzünde gördüğüm acınma ifadesi.
"Sorun yok. Genelde anlatmayı sevmem."
"T-tabi! Hey! Ama.. Hazır olduğun zaman benimle konuşabilirsin."
"Benimle dalga geçen biriyle neden konuşayım?"
"Şaka yapıyordum! Gerçekten! Bence yakın arkadaş olabiliriz."
Şakamıydı bu çocuk? Daha bugün sabah bana ders veriyordu!
"Bak bu olaydan kimseye bahsetmeni istemiyorum. Ayrıca bana farklı da davranmanı istemiyorum.. Yani bana acıyormuş gibi.. Sadece normal davran!"
"T-tamam söz kimseye söylemeyeceğim! Ve sana normal davranacağım."
Gülümsedim ve dışarıya çıktık. Etrafta şöför veya araba yoktu. Muhtemelen geç kalacaktı.
"Ee seni almaya gelen biri yok mu deliciğim?"
"Birincisi bir daha bana deliciğim deme. İkincisi evet var. Birazdan burada olurlar."
"Öyle olsun bakalım deliciğim."
Sinir olmuş bir ifadeyle yüzüne baktım. O ise alaycı tavırlarına devam ediyordu.
*bilinmeyen numara arıyor*
"Alo?" dedim sakince.
"Baran Altaşın yakınımısınız?"
"Evet, kardeşi sayılırım. Ne oldu siz kimsiniz?"
Efendim, özür dileriz. Baran bey bugün okulunda gerçekleşen bir hırsızlık olayından dolayı hırsızı durdurmaya çalışırken vuruldu. Hastaneye götürdük ama maalesef kurtarılamadı. Başınız sağolsun."Sessizlik. Sadece Sessizlik. O an duyduğım tek şey kalp atışlarım oldu.
"Hey deli kız? İyi misin? Gözlerin doldu! Noluyor anlatırmısın? Kim aradı? Hey! Duyuyormusun?"
Dizlerimin üstüne düştüm. Yaşlarımın yanaklarımdan aşağı kaydığını hissettim. Boşluktaydım. Bir boşluğa düşmüştüm. Bu bir şaka olmalıydı? Olamazdı! O olamazdı!
"Hey! Beni korkutuyorsun! Biri buraya gelsin!" yanıma çömelmiş endişeli birşekilde bana bakıyordu.
"Hayır. Hayır. O ölemez anlıyormusun?! O değil! O olamaz!" diye haykırıyordum. Yaşlarımı tutamıyordum. Bir anda ciddi bakışlarla bana baktığını gördüm. Bir kaç sanşye geçmeden bana sarıldı. Sarıldı ve o an kendimi sadece bırakmak istiyordum.Sessizlik istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünün yalanları
Teen FictionSiz hiç hayatınızın büyük bir parçasının yalan olduğunu öğrendiniz mi? Defne yetimhanede büyümüş, hayatı boyunca yanlız olduğunu bilerek büyümüş bir çocuktu. Onun bu darmadağın hayatı bir mucizeyle düzelebilir mi? ''Gökyüzünün bile bize yalan söyle...