ilk pişmanlık

187 19 6
                                    

Grace ile yemek yerken kendimi tutmak kolay olmuştu. Sorduğu soruları geçiştirmek pek kolay olmamıştı ama en azından ağlamadan atlatmıştım.

   Onsuz yapamıyordum. Filmlerdeki gibi her saniye ağlayıp onu arayıp aramamak arasında kalmıyordum. Aksine ağlamak için bile ayrı bir çaba sarf ediyordum.

Her duygum onun gidişi ile kaybolmuş gibiydi. Yokluğu içimi yakıp kavururken ben sadece tebessüm ediyordum. En azından öyle düşünüyorum. Ruhsuz bir robottan farksızdım ve o geri dönmeden bu değişmeyecekti.

  Sonunda Grace koluma girdiğinde artık gitmemiz gerektiğini anladım. Ruhsuz ve isteksiz adımlarla ilerlemeye devam ettim. Grace'in bana moral ve özgüven vereceğini düşündüğü en sevdiği siyah topuklu ayakkabısı ayağımı rahatsız ediyordu, fakat bir yandan da ayağımı uyuşturuyordu. Sonuç olarak bir şey hissetmiyor ve rahatsız olmuyordum. Saçım -hissettiğim kadarıyla- dağınık topuzdu ve makyaj olarak sadece parlatıcı sürmüştüm. Ceketim Grace'in koluna girdiğim kolumun üstünde, dolayısıyla ikimiz tutuyormuş gibi görünüyordu. Kapalı otoparkta sadece ayakkabılarımızın sesi yankılanıyor. Bu beni rahatsız etmiyor ama gerginim diyebilirim. O aklımdan çıkmıyordu. Bütün bir gün başka hiç bir hobim yada işim yokmuş gibi her an, yaptığım şeye karşılık ne diyeceğini, ne tepki vereceğini düşünüyordum.

  Ve kötü olan şey ise bundan kurtulamıyordum.

  Üç hafta kulağa çok gelmeyebilirdi. Hemen geçer gider denilebilirdi. Fakat hayır, kesinlikle böyle düşünmüyordum. Onun evimde bir köşede olmadığını bilerek uyanmak, ona mesaj atamayacağımı bilmek, onunla konuşamayacağımı bilmek, gerçekten kötüydü. Bunlar yaşadığım günlük rutinlerimdi ve bunları üç hafta boyunca her gün tekrarlamıştım. Gerçekten kolay değildi.

  "Binmeyecek misin?" Grace usulca sorusunu yöneltince aynı sessizlik ve titizlikle arabanın yolcu koltuğuna bindim.

  Grace'de hiç bir şey demeden kapımı kapatmama yardımcı oldu ve kendi sürücü koltuğuna yerleşti. Sanki sessiz olmaya özen gösterir gibiydi fakat şuan bunu düşünemiyordum. Hareketlerini algılıyordum fakat tepki vermiyordum.

  Yol boyunca sustuk. Yaşadığımız güne karşın susuyorduk. Susmak bilmediğimiz bu akşamda konuşacak konu bulamıyorduk.

  Yaklaştığımızı hissettiğimde ceketimi giydim ve kemerimi açıp çıkmak için hazırlandım. Tam araba durdu ve çıkacaktım ki Grace bana seslendi.

  "Selin dur," dedi en ciddi sesiyle. "Ben geri dönene kadar sakın arabadan çıkma tamam mı?" Dedi usulca. Tedirgin oldum ama belli etmedim.

  "Tamam," dedim. Ona güveniyordum. Güvenmekten başka da şansım yoktu zaten. Kaşlarımın çatık olduğunu hissediyordum fakat tam olarak nasıl bir yüz ifadem olduğundan emin değildim.

  Grace çıktı, biriyle konuşuyordu fakat anlayamıyordum. Fakat Grace sesini yükseltince sesi net gelmeye başladı.

  "Git buradan tamam mı? Neler çektiğinden haberin bile yok! Ayrıca şimdi mi aklına geldi ha?" Biraz duraksadıktan sonra daha kısık bir sesle devam etti. "Neden boşuna kendimi yoruyorum ki? Onu kendi evime götüreceğim." Dışarıda hala kimin olduğunu anlayamamıştım fakat anladığım anda arabadan fırlayacağımı biliyordum.

  "Grace!" Diye gürleyen sesi hemen tanıdım ama. Haftalardır hasret çektiğim o ses sahibiyle birlikte evimin önündeydi. Sesinin her bir tınısını, ağzından çıkan her bir harfin vurgusunu özlemiştim. Askânını, nefes alma sorunundan dolayı uzun cümle kuramamasını özlemiştim. Notalarının ezberimde olduğu bir senfoni oluşturabileceğim kahkahasını özlemiştim. Bunlar sadece duyabildiklerimdi. Özlediğim daha o kadar çok ayrıntısı vardı ki onun. "Onunla hemen şimdi konuşmalıyım anlıyor musun?" Histerik ve kesinlikle o aşık olduğum kahkahasından çok uzak bir kahkaha attı. "Tabi ya sen ne anlarsın?" Dedikten sonra eski ciddi sesine geri döndü. "Ondan başka kimse beni anlayamaz tamam mı? Biz böyleyiz. Hayatımın hatasıydı biliyorum ama ben onu tanıyorum. Benimle görüşmek ister, her zaman beni ister zaten o. Bensiz yapamaz anlıyor musun? O bensiz, bende onsuz daha fazla yapamam."

  Duyduklarım beni yerime çiviledi. Duyduklarımın hepsi doğruydu fakat bu kadarını nasıl bilebilirdi? Bu kadarını ben bile bilmiyorken onun söylemesiyle nasıl onu doğrulayabilirdim? Bir insan nasıl bu kadar doğru olabilirdi?

  Korkak hareketlerle arabanın kapısını açtım ama kapıyı tam ittirmedim. Onlar hararetle kavga ederken beni duymaları imkansızmış gibi gelmişti ama ortamın sessizleşmesinden beni duyduklarını anlamıştım. Karanlık ortamdan sarı ışığa geçtiğimi de görebiliyordum, yani arabanın da ışıkları açılmıştı.

  Kaçış yoktu.

  "Grace," en azından bu durumda bu kadar muhtaç olmamak isterdim fakat şartlarım bu kadardı. Arabadan tek başıma çıkmaya bile korkar olmuştum. Kapı dışarıdan açılınca kolu bıraktım ve beni kaldıran eli sımsıkı tuttum. Grace değildi bu. Grace değildi ama yabancı da değildi bu eller. Beni tutan eller Calum'undu. Zaten beni düşmekten kurtaran da hep o olmamış mıydı?

  "Pekala," Grace titrek bir nefes aldı. "Arabadayım." Dedi ve hızlıca arabaya girdi.

  Bu sırada arabadan uzaklaşmış ve sessizliği sağlamıştık. Kokusu, en sevdiğim kokuların birleşimiydi belki. Hayır, onlar bile kötü kalırdı bu kokunun yanında. Ona yakınken cennete yakın gibi hissediyordum. Ne soğuk, ne sıcak. Boyu benimkinden yaklaşık on beş santim uzundu ve tamamen uyumluyduk. Elleri ellerimi kavradığında beyaz ellerim esmer teninin altında kayboluyordu. Sarıldığında kolları bazen etrafımda bir tur daha atacakmış gibi sımsıkı sarılıyordu birbirine ama şikayetçi değildim. Ne kadar sıkı sarılırsa o kadar güvende hissediyordum.

  "Benden iğrenmiyorsun değil mi?" Dedi acı çeker gibi. Beynimin yarısını kaplayan onun ses tonlarından oluşan bölge bu sesi kaydetti ve bu sesi bir daha duymak istemeyeceğini onayladı.

  Cevap vermedim. Belki gözünde tam bir bencil durumuna düştüm. Belki de benden nefret etmeye başladı. Bilmiyorum. Gözlerine bakamıyorum ki gözlerini okuyayım.

  "Lütfen cevap ver Selin," Selin deyişi beynimde binlerce kez yankı yaparken bu şekilde söylediği bütün kelimeleri beynime kaydediyordum. "Sadece evet veya hayır de ama konuş. Sesine ihtiyacım var Selin."

  Bana ihtiyacı olması beni şaşırtırken benim de en az onun bana olduğu kadar ihtiyacım olduğu gerçeği yüzüme bir kez daha çarptı.

  Ama hayır! Bana ihtiyacı olması imkansızdı. Olamazdı. Gidip başka kızlarla ihtiyaçlarını karşılayabilirdi.

  "Bana ihtiyacın mı var?" Dedim kısık sesimle sabit bir yere gözümü dikerek. Büyük ihtimalle köprücük kemiği ile bakışıyordum. Yada kazağı ile. "Cidden bunu söylüyor musun?"

  "N-ne, ne?" Dedi titrek sesiyle.

  "Gitsene başka kızlara 'ihtiyaçların' varsa?" Dedim sinirli bir sesle.

  Titrek nefesini benden saklamaya çalışır gibi aldı. O dolgun dudaklarını kanatırcasına ısırdığının farkındaydım. Bana ihtiyacının olduğundan ve ondan bile daha fazla ona ihtiyacım olduğundan da haberim vardı.

  "Selin," kelimesini bitirir bitirmez bir hıçkırıkla birlikte derin bir nefes aldı. Daha fazla kendimi tutamadım ve eş zamanlı olarak hıçkırıklarla birlikte gözyaşlarım gözümden süzülmeye başladı. O güçlüydü. Sessizce ve fark ettirmeden ağlıyordu fakat ben bütün dünyaya hüznümü duyurmak ister gibi ağlıyordum.

  "Ağlama," dedim sonunda dayanamayıp. "Ağlama lütfen." Ağlamam aynı şiddette sürerken üstüme bir uçağın düşmesini ve ölmeyi diledim. "Hayır senden iğrenmiyorum tamam mı şimdi ağlamayı kes."

  "Sadece," hıçkırıklarından konuşamadı. "Yemin ederim telafi edeceğim fakat lütfen barışalım artık." Hıçkırdı. "Çünkü gerçekten daha fazla dayanamayacağım."

  Ne yaptığımdan habersiz ve sersem hareketlerle ona yaklaştım güçsüz kollarımı kendimden bile bekleyemeyeceğim bir şekilde ona sımsıkı sarıldı.


••••••

ilk pişmanlık ne amk diyceksiniz çünkü bende öyle dedim

doğru düzgün isim bulamadım önerisi olan soylesin ilk barışma da saçma oluyor neyse işte flflxldşdpdlçxdşdleoeod

O DEĞİLDE 3 AY OLMUŞ LAN SIKIŞMAYIN HİKAYEDEN ÇOK OZIR DİLERİM EK YAKIN ZAMANDA FISILTI DA YAZACAM AMİN BAY BAYAAYAYYAAY

ENGELSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin