iyi okumalar!!
Taehyun, trene binmiş ve koltuğuna oturmuştu çoktan. Tren daha yola çıkmamıştı ama Taehyun erkenden gelmiş, yol üzerinde aldığı defterine bir şeyler yazmak için hemen oturmuştu koltuğuna.
Yol üzerindeki çarşıda bir adam görmüştü. Yorgun bakışları ile tezgahının önünde oturuyor, ara sıra gözlerini kapatıp derin bir nefes çekiyordu içine.
Üstüne kahverenginin açık tonlarında olan bir gömlek, altına ise üstündeki kahverengiliği umursamadan siyah pantolonunu giymişti. Giyimine önem vermediği belliydi lakin, o haliyle bile oradaki kızların ona bakıp gülümsemesine sebep oluyordu.
O ise, ona bakan kimseyi umursamıyor, sürekli olarak sadece bir noktaya bakıyordu. Dalmıştı, her halinden belliydi bu.
Önündeki tezgahta, çeşit çeşit defterler, kalemler vardı. Çok satış yapan bir tezgah değildi ama o, diğer her şey gibi bunu da umursamıyordu.
Bu dalgın adam, Taehyun'un dikkatini çekmişti. Merak etmişti hikayesini, bu yüzden saatine bakmış, trenin kalkmasına bir saat kaldığını fark edince heyecanla ilerlemişti tezgahına.
Adam onu ancak tezgahın onu geldiğinde fark etmişti. Kafasını yavaşça kaldırmış, dalgın ve binlerce anı saklayan gözlerini Taehyun'a dikmişti.
Taehyun ise kısa bir baş selamı vermiş, tekrar adama bakmıştı. Tezgahın arkasında duran da ona kısa bir baş selamı vermiş ve tezgahın biraz önünde duran sandalyeyi gözleriyle işaret etmişti.
Taehyun meraklı gözlerle adama bakmayı sürdürmüş, nihayetinde oturmuştu sandalyeye. Meraklı bir gençti hayatı boyunca.
Çarşıdaki bazı insanlar şaşırmış bu duruma. Çünkü o sandalyeye herkes oturamazmış. Oturacak olan kişileri tezgahın sahibi seçermiş.
Bunun sebebini kimse öğrenememiş, daha doğrusu sormaya korkmuşlar ve halk yüzünden asla bilinmeyen bir sır daha düşmüş tarihe.
"Merhaba, Bay..?" Taehyun sakince ve kelimelerini seçerek özenle konuşuyordu. Kırıldığı her halinden belli olan bu adamı daha fazla kırmak istemiyordu.
"Min, Min Yoongi." Adam, Bay Min, ölü bakışlarını karşısındaki gence dikmiş, merakla ondan gelecek soruları bekliyordu. Anlamıştı tabi, her halinden belliydi gencin merakı.
"Oh, Bay Min, merhaba. Ben Taehyun, Kang Taehyun." Nasıl söze başlayacağını bilmiyormuş. Bunu fark eden Bay Min, onu bu zahmetten kurtarmıştı.
"Taehyun, söyle bakalım. Neyi merak ediyorsun?"
Taehyun yakalandığı için vücuduna giren utançla başını eğmiş ve dişlerini zincir etmişti alt dudağına.
"Bay Min, yanlış anlamayın. Herkes burada meyve, sebze ve giysi satarken siz neden defter ve kalem satıyorsunuz?" Taehyun, heyecanına yenik düşmeyerek, sakince konuşmayı başarmıştı.
"Ah, Taehyun, bilmez misin insanın anlatmadıkça delirdiğini?" Taehyun, duyduğu sözler ile kaşlarını çatmış ve anlamadığını belli etmişti. Bay Min ise, açıklamak için devam etmişti hikâyesine.
"İnsan anlatmadıkça delirir Taehyun. Anlatmadıkça o içindeki sözcükler, heceler ve harfler büyür, boğar insanı. Dilini lal eder, gözlerindeki parıltıyı söndürür ve hayal dünyasında yaşamasını sağlar. Gözleri görse bile, gerçeği görmez. Kendi görmek istediklerini görür artık gözleri. İşte o an anlaşılır ki, o insan, delirmiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moonlight Sonata by Taegyu
FanfictionEllerimiz birbirimizin teninden ayrılınca ne kadar da huzursuz oluyoruz değil mi sevgilim?