Altın Yılan

185 19 1
                                    

Sycamore Kasabası'na gelmişlerdi. Liksar, atını Adal'a yaklaştırarak ''Sycamore bu bölgedeki en büyük kasabadır. Kasaba halkı odunculuk yaparak para kazanır, gördüğün gibi her yerde çınar ağacı var.'' dedi. Balduk araya girdi ''O zaman çok kaliteli baltalar da bulabiliriz burada.'' dedi. Liksar ''Korkarım ki burada savaş baltası bulamazsınız efendi Balduk.'' Balduk şaşırdı ''Ama nasıl olur ? Balta, bu insanların hayatının bir parçası olmalı.''dedi. Liksar cevap verdi ''Sadece ağaç kesmek için balta kullanırlar. Bu bölgenin lordu, sivil halkın savaş aleti bulundurmasından pek haz etmez. Ondan korktukları için bu insanların savaşla alakaları yoktur.''

Adal, bu muhabbeti dinledikten sonra Tong'un yanına gitti. Tong, ona ''Adal, şuradaki hanın önünde duracağız. Sen atları bağla ve Balduk'la beraber bize oda kirala. Sagur, kasabayı gezecekmiş. Albatu, Liksar ve ben de valiyle konuşmaya gideceğiz.'' dedi. Adal, başını eğdi ve gruptan önce atını hana sürdü.

Atlarını bırakan Tong, Liksar ve Albatu, vali konağına doğru yürümeye başladılar. Kapıya geldiklerinde Albatu, Tong ve Liksar'ı tanıtıp valiyle görüşme talep etti. İçeriden uzun boylu, sarı saçlı bir adam çıktı ve ''Ben Sycamore Kasabası muhafız komutanı Ridlick. Vali sizle görüşmeyi kabul etti ancak önce silahlarınızı bana teslim edeceksiniz.''dedi. Komutanın dediğini yaptıktan sonra valinin huzuruna çıktılar. Selam vererek söz alan Albatu ''Sycamore valisi Garben, misafirperverliğiniz için size şükranlarımızı sunuyoruz.'' Garben, Albatu'nun selamını alarak ''Yolda yaşadıklarınız çabuk yayıldı. Burada pek istenmiyorsunuz.'' dedi. Büyük göbeğini kaşıyarak devam etti ''Neden diğer kasabaların valisi yok da Sycamore'un var biliyor musunuz ?'' diye sordu. Tong ''Hayır, sayın vali.'' diye cevap verdi. Vali, duvardaki deri üzerine işlenmiş haritayı göstererek ''Bu bölgenin en büyük ve en zengin kasabası Sycamore'dur. Nüfusu biraz daha fazla olsaydı şuanda şehir diye anılırdı. Anlayacağınız o ki, bu güzel kasabada huzuru bozmadığınız sürece bizim misafirimizsiniz.'' dedi. Liksar ''Kasabanızda sorun çıkarmayacağımızdan emin olabilirsiniz valim.'' dedi. Ardından hepsi birden selam vererek dışarı çıktılar.

Akşam olmak üzereydi, Sagur gezintisinden dönmüştü. Diğerleri handa oturmuş, yahni yiyorlardı. Balduk yahniyi pek sevmezdi, tüm yemek boyunca söylendi. Adal da Balduk'un bu davranışıyla dalga geçiyordu. Albatu, Liksar'a ''Güneye gitmemiz gerek, buradan sonra yolu bilmiyoruz. Bizi sen götüreceksin.'' dedi. Liksar ''Bundan şüpheniz olmasın.'' diye cevap verdi. Artık gece olmuştu, hepsi birer çanak kımız içerek uyumaya gittiler.

Sabahın erken saatlerinde bir boru sesi duyuldu. Camdan dışarı bakan Sagur, beyaz kumaş üzerine işlenmiş altın yılanlı flama tutan bir takım şövalye gördü. Şövalyelerin zırhları, flamadaki yılan gibi altın sarısıydı. Vali ve komutan Ridlick, şövalye grubunu karşılamak için dışarı çıkmıştı. Tong ve arkadaşları, handan dışarı çıktılar ve olanları izlemeye başladılar. Şövalyelerin arkasından beyaz zırh giymiş bir süvari geldi. O süvariyi gören herkes, diz çöküp selam vermişti. Süvari elini çırptı ve şövalyelerin arasından zırhsız, kısa boylu bir adam çıkarak ''Norwall Kalesi Lordu, batının ve Lindsey Krallığı'nın en zengin soylusu Lord Stuart, kasabanızdaki yabancıları götürmek için buraya gelmiştir.''dedi. Sagur kılıcına davrandı ve ''Parlak kıyafetli çocuklar bizi hiçbir yere götüremez.'' diye bağırdı. Elli şövalye de aynı anda kılıçlarını çektiler. Garben araya girerek ''Misafirlerimi benden izinsiz götürebilecek yetkide değilsiniz Lord Stuart. Beni bizzat kral atar ve sadece kralın emirlerini uygularım.'' dedi. Lord Stuart ''İstersem parayla istersem kılıç zoruyla, onları her şekilde alırım.'' dedi. Ridlick ve muhafız alayı kılıçlarını çekerek valinin önüne geçtiler. Vali kasabasında kan aksın istemiyordu, Ridlick'e çekilmesini işaret ederek ''Kasabanın hazinesine katacağınız üç kese altın karşılığında misafirlerimizi alabilirsiniz Lord Stuart.''dedi. Bunu der demez on şövalye Tong ve arkadaşlarına doğru yürümeye başladı. Sagur kılıcını şövalyelerden birinin omzuna savurdu, kılıcıyla darbeyi engelleyen şövalye Sagur'u sol koluyla itti. Gerileyen Sagur tam kılıcını havaya kaldırmıştı ki Tong'un sesini duydu. Tong ona ''Sagur, bizden ne istediklerini bilmiyoruz, kasabada sorun çıkarmayacağımıza söz verdik. Vuruşmayı hemen bitir.'' demişti. Sagur ''Ama Tong artık kasabanın misafiri değiliz, onlar sözlerinden caydılar.'' dedi. Tong, Sagur'un yanına geldi ve kulağına ''Sagur, ne istediklerini öğrenmemiz gerek. Bu kadar zengin bir adam müttefiğimiz olursa çok rahat ederiz. Liksar, bu lordun sözlerini duymamız gerektiğini söylemişti. Buraları bilen birisi o, onu dinlemeliyiz.'' diye fısıldadı. Sagur kılıcını kınına soktu ve homurdanarak şövalyelerle birlikte lordun yanına gitti. Lord Stuart ''Bu gece sizi mütevazı kalemde ağırlayacağım.'' dedi. Ardından kafile kaleye doğru yola çıktı.

Kralların ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin