Sessiz Dalgalar

28 4 0
                                    

Tumay, yaralı Aşot'u atına bağlamış denize doğru ilerliyordu. Bacağını kaybeden Aşot, daha fazla tek ayak üzerinde gidemeyerek kendini yere bırakmıştı bile. Denize yaklaştıklarında Tumay atından inerek Aşot'un üstünü aramaya başladı. Tüm parayı Balduk ve Adal'a bıraktığı için yanında bir gemiye binmek için para kalmamıştı, neyse ki Aşot'un üstünde birkaç parça altın vardı. Ayrıca Aşot'un hançeri de altın kaplama olduğu için herhangi bir gemide kaptandan sonra en rahat yerde kalabilecek parayı bulmuştu Tumay. Adal ve Balduk'u Büyük Limana göndermişti, kendisi ise daha kuzeyde olan Keskin Limana geldi. Aşot'u insanlar içinde fazla gezdirmek istemediği için bulduğu ilk gemiye yaklaştı ve denizcilerle konuşmaya başladı. Uzun boylu ve yakışıklı olan denizciye ''Bize bir kamara ver. En iyisi olsun.'' dedi. Denizci ''Peki atınız ne olacak ?'' diye sordu. Tumay ''Siz de kalsın.'' hançeri ve altınları çıkararak ''Bunları da ödeme olarak alın.'' dedi. Denizci altınları görünce Aşot'u sormadı bile, iki arkadaşını çağırarak Aşot'u kamaraya taşımaya başladılar. Gelen arkadaşlarından birisi kolundaki dövmeden de anlaşılacağı gibi eski bir korsandı, diğeri ise serçe parmağı kesilerek cezalandırılmış bir asker kaçağıydı. Aşot baygın olduğu için bunu fark edemedi ama asker Aşot'u tanımıştı. Kamaraya götürdüklerinde korsan hemen oradan ayrıldı, asker ise Aşot'u ayıltmaya çalışıyordu. Tumay yolu rahat geçirmek için biraz içki almaya gitmişti. Aşot, uyanınca hemen yanındaki askere baktı. Asker ona ''Efendim, iyi misiniz ? Ne oldu ?'' diye art arda soru sormaya başladı. Aşot ''O bir kuzeyli asker. Bizim düşmanımız, bana yardım etmelisin.'' dedi. Aşot'un hala kıdemli biri olduğunu sanan asker ''Tamam efendim ancak sonrasında beni ülke adına affetmeniz gerekiyor, kaçak yaşamak istemiyorum.'' dedi. Aşot da ''Anlaşıldı asker, sana söz veriyorum. Önce beni çöz.'' diye emretti. Asker, Aşot'u çözüp ona eski bir hançer verdi ardından güverteye çıkıp Tumay'ı beklemeye başladı. Aşot hala içeride bekliyordu, o sırada Tumay limanda belirdi. Tumay aldığı içkileri geminin merdivenine doğru koydu tam doğrulurken asker arkasından kürekle vurdu ve onu bayılttı. Oltaların konulduğu büyük dolabı açarak Tumay'ı içine tıktı ve Aşot'a haber vermeye gitti. İçeri girdiğinde Aşot onun göğsüne art arda hançer saplamaya başladı ve yere yatırıp boğazını kesti. Her ne kadar tek ayağı olmasa da o eski bir mareşaldi, savaş yetenekleri bu topraklara göre oldukça iyiydi. Bacağına ağır bir taş bağlayarak cesedi kamarasının camından denize fırlattıktan sonra küreklerden biriyle kendine bir koltuk değneği yapan Aşot, güverteye çıkıp limanı izlemeye başladı. Herkes bir yere koşuşturuyordu, tüm gemiler limandan ayrılmaya başlamışlardı. Sonra dönüp önünde uzanan denize baktı, derin bir iç çekti ve kamarasına geri döndü.

Gece olmuştu, gemi ağır bir şekilde ilerliyordu. Aşot, güverteye çıkmış oturuyordu. O sırada mürettebattan biri tam önünden geçti. Aşot ''Hey evlat, buraya bak !'' diye seslendi. Denizci ''Buyrun efendim.'' diye cevap verdi. Aşot ''Gemiye binerken ücretleri kim alıyor ? Biraz sarhoştum pek hatırlamıyorum.'' dedi. Denizci, Tumay'ın konuştuğu adamı gösterek ''Lawince alıyor. İşte orada.'' dedi. Aşot ''Hey Lawince !'' diye bağırdı. Lawince koşarak yanına geldi ve ''Buyrun efendim.'' dedi. Aşot ''Beni tanıyor musun ?'' diye sordu. Lawince ''Siz şu çok altın veren savaşçının arkadaşısınız. Başta sizi esiri sanmıştım ama şuan hiç öyle durmuyorsunuz.'' dedi. Aşot ''Tabi ki esiri değilim. Şimdi bana bir iyilik yap ve ne kadar verdiğini söyle, ona borçlu kalmak istemem. En kısa zamanda ödeyeceğim.'' dedi. Lawince ''Bir at, bir altın hançer ve biraz altın verdi.'' diye cevap verdi. ''Onlardan daha fazla ister misin delikanlı ?'' diye sordu Aşot. ''Elbette efendim.'' diye cevap verdi Lawince. ''O zaman kulaklarını aç ve beni iyi dinle. Mürettebattaki en yakın arkadaşlarını topla ve yanıma gel, gemiyi elimize geçireceğiz. Sizi kendi topraklarıma götüreceğim ve bolca altın vereceğim.'' dedi Aşot. Lawince, yutkundu ve evet anlamında başını sallayarak oradan ayrıldı. Aradan biraz zaman geçti ve Lawince yanında beş arkadaşıyla geldi. Bunlardan biri Aşot'u taşıyan, ama Aşot'un baygın olduğu için hatırlamadığı korsandı, diğeri Aşot'a Lawince'i gösteren zayıf denizci ve diğer üçü de geminin kıç tarafında çalışan denizcilerdi. Bu üç denizciden ikisi oldukça iriydi bu nedenle Aşot tatmin olmuştu. Hepsi hançerlerini çekerek kaptanın kamarasına doğru ilerlemeye başladılar. Aşot, güvertede gezen bir denizci gördü ve arkasından yaklaşarak hançerle gırtlağını kesti. Lawince ve korsan koşarak kamaraya girdiler ardından kaptanın her yerine hançer sokarak vücudunu delik deşik ettiler. Diğerleri dışarıda mürettebatla savaşıyordu, çok geçmeden kaptanın kafasını kamaradan çıkartan Lawince, ''Yeni kaptanınız bu adam.'' diyerek Aşot'u gösterdi. Kaptanları öldüğü için fazla direnmeyen mürettebat, yeni kaptanlarına itaat etmeye başladı. Aşot ''Kaptanın kellesini bana getir.'' dedi. Lawince, elinde kelleyle Aşot'a doğru yürümeye başladı. Yanına geldiğinde Aşot, hançerini Lawince'in karnına sokarak ''O benim hançerim.'' dedi ve Lawince'in elindeki hançeri aldı. ''Karanlık Kıta'ya gideceğiz.'' diye emretti. Denizciler pek oraya gitmezdi o yüzden güvertede huzursuzluk başladı. Aşot, aldırmadan dümenin başına geçti ve ele geçirdiği gemiyi kullanmaya başladı.

Aradan iki gün geçmişti, deniz durgun ve çok sessizdi. Aşot, ufka bakmış bir kara parçası görmeyi beklerden deniz birden kıpırdamaya başladı. Bir anda yüksek dalgalar geminin etrafını sarmıştı. Sanki deniz altlarında hareket ediyordu. Denizin içinden upuzun bir yaratık fırladı. Bu dev bir deniz yılanıydı. Geminin yelkeni kadar dişleri, iri gözleri ve upuzun bir vücudu vardı. Pullarla kaplı olan vücuduna zıpkın işlemiyordu. Aşot, hemen koltuk değneğine tutunarak bir sandala atladı ve yanına çağırdığı korsanla gemiden kaçtı. Onlar çok uzaklaşamadan dev yılan gemiyi paramparça etmişti bile. Yılanın hareketleri dev dalgalar yaratmıştı ve bu dalgalar da sandalı uzaklara sürükledi. Aşot ve korsan kendine geldiklerinde yılan tehlikesinden kurtulmuşlardı ama tepelerinde kavurucu bir güneş vardı. Aşot, yavaşça ayağa kalktı ve etrafına bakındı. Arkasını döndüğünde, ağaçları kurumuş, kapkara toprağı olan, bitkileri solmuş hastalıklı bir ada gördü. Bu adaya gitmeyi hiç istemezdi ama başka çaresi yoktu. İkisi birden yavaşça adaya doğru kürek çekmeye başladılar. Burada onları yeni maceralar bekliyor olacaktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 03, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kralların ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin