Surun Ötesi

178 17 1
                                    

Tong, kılıcını biliyordu. Liksar, elinde bir haritayla geldi ve ''Bunu Lord Stuart'ın kahyası verdi. İşimize yarayacaktır.'' dedi. Tong, haritayı eline aldı ve incelemeye başladı. Liksar ''Norwall Kalesi'nin doğusundayız. Mareşalin ordusu, başkentten Lord Stuart'a doğru geliyor. Güneye gidersek, krallık ordusu ile karşı karşıya kalırız.'' dedi. Tong ''Ne öneriyorsun ?'' diye sordu. ''Biraz daha doğuya gidip Pyrovulture surlarına ulaşmalıyız. O krallığa yıllarca hizmet verdim, hala güvenebileceğim adamlar var.'' diye cevap verdi Liksar. Tong ''Tamam, o halde sura gidiyoruz.'' dedi.

Yola çıkmışlardı, Liksar grubun en önünde rehberlik ediyordu. Tam o sırada, ovanın başında yetmiş kadar süvari göründü. Balduk ''Umarım Lord Stuart'ın dostlarıdır. Yoksa işimiz çok zor olacak.'' dedi. Liksar ''Öyle olmasalar da bizim tarafımızı bilmiyorlar. Biz de tarafsız gibi davranmalıyız.'' diye uyardı. Suvariler, yavaşça yaklaştılar ve aralarından biri önce çıkarak ''Hey siz ! Nereye gidiyorsunuz ?'' diye sordu. Tong ''Pyrovulture Krallığı'na gidiyoruz efendi-'' cevabını bitiremeden, süvari ''Adım Ralp, Lord II. Karl oğlu Sör Ralp.'' dedi. Tong ''Peki Sör Ralp, savaşta kimin tarafındasınız ?'' diye sordu. Ralp ''Tabi ki Lord Stuart'ın. Kral dedikleri II. Sweyn tahtı hak etmiyor. Babam yaşlı bir adam, bu yüzden soyumuzu temsil etmek için savaşa ben katıldım.'' diye cevap verdi. Tong ''Savaştan ne haberler var ?'' diye sordu. Ralp ''Ordular daha karşılaşmadı ama kral, başkentteki tüm Lord Stuart yanlılarını kılıçtan geçirdi. Sokaklar çürümüş et kokuyor, her taraf ceset dolu, merdivenlerden oluk oluk kan akıyor. Stuart'ın kızı da başkentteydi. Zavallı kız, onu zindan duvarlarına çivilemişler ve bütün gün mahkumların ona tecavüz etmesini izlemişler.'' dedi. Adal, duydukları karşısında dehşete düşmüştü. Sör Ralp ''Şimdi ben size bazı şeyler soracağım. Savaştan kaçan bir grup serseri misiniz yoksa kervanları soyan haramilerden misiniz ?'' dedi. Liksar ''Efendim, bizler kuzeyli tüccarlarız.'' dedi ve Lord Stuart'ın verdiği erzakları göstererek ''Bu malları götürüp Pyrovulture Krallığı'nda satacağız.'' diye devam etti. Sör Ralp ''Pekala öyleyse, sizin gibi adamlar şanslarını savaşta denemek isterse orduma katılabilir.'' dedi. Liksar ''Teşekkür ederiz efendim ancak satmamız gereken mallar var.'' dedi ve selam vererek grubuyla birlikte sura doğru at sürmeye başladı.

Gece vakti sura varmışlardı. Sur göz alabildiğince yüksek ve uzundu. Adal, hayranlıkla sura bakıyordu. Belki de şimdiye kadar gördüğü en büyük yapı bu surdu. Liksar, Adal'ın elindeki meşaleyi alarak surun kapısına doğru ilerlerdi. Onu gören sur muhafızları, oklarını gererek nişan aldı. O arada arkadan bir ses ''Durun ! Ahmak sürüsü, beş tane adam suru mu kuşatacak ? Ne olduğunu sorun önce.'' diye bağırdı. Bu ses kumandan Clovis'e aitti. Liksar ''Clovis, benim, eski dostun Liksar.'' diye bağırdı. Bunu duyan kumandan Clovis kapının açılmasını emretti. Sekiz metre yüksekliğindeki kapı, büyük bir gürültüyle açılmıştı. Sagur, Balduk'a ''Baksana, kapıyı açmak için zincire on kişi birden asılıyor. Ne kadar güçsüz adamlar !'' dedi. Balduk ''Kapının ağırlının da etkisi olabilir, bir de böyle düşün Sagur.'' diye cevap verdi. Sagur ''Ne olursa olsun beş tane kuzeyli o kapıyı rahatça açabilir.'' dedi ve güldü. Surdan inen Clovis, gidip Liksar'a sarıldı ve ''Seni yeniden görmek güzel, Kral Theron bu sefer seni kabul edecektir.'' dedi. Liksar ''Seni görmek de güzel eski dostum, umarım dediğin gibi olur. Şimdi onları başkente götüreceğim, kralın huzuruna çıktıktan sonra yolumuza devam edeceğiz.'' dedi. Clovis ''Size eşlik etmesi için emrine beş asker vereceğim. Zaten sur karargahından, başkente kadar olan yolun etrafı küçük bir iç surla çevrili. Kral Theron güvenliğe çok önem veriyor, o yolda kimse size sorun çıkaramaz.''dedi. Liksar, Clovis'in verdiği adamları da alarak yola çıktı. Tong ''Burada bu kadar sevildiğini tahmin etmemiştim.'' dedi. Liksar ''Surun kuzey tarafı yarıldığında onun hayatını kurtarmıştım. Ama sol kulağını koruyacak kadar şanslı değilmiş. Bir Gaulakus oku, kulağını parçalayıp onu bu hale getirdi.'' dedi. Adal araya girdi ve ''Bu sur yarılmış mıydı ?'' diye sordu. Liksar ''Evet, Gaulakus Kağanlığı suru yarıp içeri girmişti ancak bütün kuvvetlerini suru aşmak için kullandıklarından, başkente ilerleyecek güçleri kalmamıştı.'' diye cevap verdi. Sagur ''Neden bu kadar büyük surlar inşa ettiniz ?'' diye sordu. Liksar ''Mimari becerilerimiz çok iyidir. Kuzeylilerin demircilikte ve savaşta olduğu kadar biz de inşaat konusunda yetenekliyiz. Ayrıca erkek nüfusumuz çok fazla değil. Büyük bir orduya sahip değiliz. Kendimizi korumak zorundaydık ve bu surları yaptık.''dedi.

Clovis'in bahsettiği yoldan, başkente doğru gitmeye başlamışlardı. Liksar ''İsterseniz yolda konaklayalım.'' dedi. Sagur ''Gerek yok, yol boyunca yeterince durduk zaten.'' diye çıkıştı. Liksar ''Daha çok yolumuz var, bu gece yağışlı olabilir. Israr ediyorum.'' dedi. Balduk ''Aslında güzel bir uyku fena olmaz.''dedi. Tong ''Madem öyle istiyorsunuz, bir handa konaklarız.''dedi.

Yakınlarda bir han bulup, yerleştiler. Pek iştahları yoktu, neredeyse hepsi yatar yatmaz uykuya dalmıştı. Tong, bir gürültü duydu ve kafasını kaldırmaya çalıştı. Ancak tam doğrulurken boğazına bir hançer dayanmış olduğunu fark etti. Bir grup asker onları bağlayıp odadan çıkardı. Gözleri Liksar'ı aradı. Onu görmek için yataklara bakıyordu ama yataklarda sadece Clovis'in onlara eşlik etmesi için verdiği askerlerin cesetleri yatıyordu. Tong'u dışarı çıkarıp bir at arabasının arkasındaki kafese kapattılar. Sagur, Adal ve Balduk da bu kafesin içindeydi. Sagur, baygın bir halde Balduk'a yaslanmış yatıyordu. Tong ''Balduk, Sagur'a bir şey mi oldu ?'' diye sordu. Balduk ''Çok küfür edince onu bayıltıp kafese tıktılar.'' diye cevap verdi. Tong ''Peki Liksar'ı gördünüz mü ?'' dedi. Balduk, hayır manasında başını salladı. Adal ise ''Yanımızdaki askerleri uyurken kılıçtan geçirdiler. Belki Liksar'ı da bu krallıktan diye öldürmüş olabilirler.'' dedi. Bir asker, ''Kesin sesinizi, kuzeyli piçler !'' diye bağırdı.

Sagur, gözlerini açtığında kendini Aachen şehrinin zindanlarında buldu. ''Neredeyiz ?'' diye sordu. Tam o sırada gardiyan ''Başkente hoş geldiniz, hayatta kalmaya özen gösterin yoksa sokaktaki köpekler bile cesedinize tecavüz edebilir.'' dedi. Balduk ''Bunu neden yaptılar anlayamıyorum.'' dedi. O anda kapıdan giren yaşlı bir gardiyan ''Az sonra anlayacaksın genç adam, onları salona çıkarın.'' dedi. Gardiyanlar onları zincirleyerek zindandan çıkardı ve muhafızlara teslim etti. Uzun bir koridoru yürüdükten sonra kralın huzuruna gelmişlerdi. Kral Theron, seyrek sakallı, kısa boylu, esmer bir adamdı. Tipi Sagur'a çok komik gelmişti ki Sagur kıs kıs gülmeye başladı. Tong onu dirseğiyle dürtüyordu ama Sagur gülmeyi kesememişti. Muhafızlardan biri, mızrağının arka tarafıyla karnına bir darbe vurdu ve Sagur iki büklüm kaldı. Tong, o sırada kral karşısında diz çökmüş olan Liksar'ı gördü. Kral konuşuyordu ''Ben I. Tonrad oğlu Kral Theron, Pyrovulture Krallığı'na verdiğin hizmetlerden dolayı sana teşekkür ediyorum Liksar. Güzel kraliçem seni şövalye ilan edecektir. Artık sen Sör Liksar'sın.''dedi. Tong ''Ne hizmeti ? Ne yaptın sen Liksar ?'' diye bağırdı. Liksar ''Bundan sonra bana Sör Liksar diyeceksin. Sizi tutuklatıp krala getirdim. Clovis'in adamlarının buna karışmaması gerekiyordu bu yüzden onları öldürtmek zorunda kaldım. Ne yazık ! Tanrı ruhlarını kutsasın.'' dedi ve pişkin pişkin sırıttı. Balduk ''Krallığın bizden ne gibi bir kazancı olabilir ?'' diye sordu. Kral Theron ''Sessizlik. Kafanız çok karışık biliyorum. Bu kadar yol geldiniz, gerçekleri öğrenmeye hakkınız var. Size şöyle izah edeyim. Aşot, ağabeyini öldüremediği için çok sinirlenmişti. Sizin soyunuzu yok etmekte kararlı kendisi. Bize bir teklif sundu, seni ona teslim edersek bize yüklü bir miktar altın vereceğini söyledi. Evlat bu surlar bedavaya yapılmıyor. Senin kağanlığın bize saldırdığında çok kayıp verdik ve ülke büyük bir zarara uğradı. Paraya ihtiyacımız vardı. Biz de doğru olanı yaptık.'' dedi. Ardından devam etti ''Bunları tekrar zindana atın ve Aşot gelip alana kadar zarar vermeyin.'' O sırada Liksar araya girdi ''Bana vaat ettiğiniz topraklar ne olacak kralım ?'' Kral Theron ''Yoldaşlarına ihanet etmiş bir adama toprak vermek gereksiz.'' diye cevap verdi. Liksar'ın dili tutulmuştu adeta. ''Ama kralım, ben her şeyi krallık için yaptım. Bana söz vermiştiniz.'' dedi. Kral Theron ''Evet krallık için yaptın. Sözümde durmalıyım, sana toprak vereceğim demiştim. Muhafızlarım size yeni toprağınızı gösterecek.''dedi. Mutlu bir şekilde dışarı çıkan Liksar'ı, muhafızlar bir anda şehrin avlusundaki kuyuya attı. Liksar ''Neler oluyor ? Ne yapıyorsunuz ? Kralım lütfen yardım edin.'' diye bağırıyordu. Ardında muhafızlar, ellerindeki çuval çuval toprağı kuyuya dökmeye başladılar. Kral, toprağın içinde boğulmaya başlayan Liksar'a bakarak ''İşte sana vaat ettiğim topraklar.''dedi ve taht odasına geri döndü. Liksar elleriyle üzerindeki toprağı dağıtmaya çalışsa da o kadar çok toprak dökülmüştü ki, çok geçmeden boğularak can verdi.

Kralların ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin