Dönüm noktasının kıyısında gibiydi.
Kalbi, kaburgalarını parçalayıp oradan kurtulacakmış gibi hızlı atarken Yazgı, hissedebileceği tüm duyguları hissediyordu. Heyecanlıydı, korkuyordu, üzgündü ancak aynı zamanda içinde yeşeren umut tanesi sayesinde mutlu hissediyordu. Ancak hissettiği her duygu da kalbi binlerce parçaya bölünecekmiş gibi hissediyordu.
Yazgı, kalbinin hızlı atışlarını en azından biraz hafifletmek için elini kalbinin üstüne bastırdı ve sakinleşmeye çalıştı. Derin nefesler alırken bakışlarını diktiği kapının hâlâ açılmıyor olması onu daha da heyecanlandırıyordu. En sonunda kapının açılma sesini duyduğunda zihninin her zerresinde dolaşan duygu yığınını bir tarafa süpürerek tüm dikkatini kapıya verdi. Yiğit kapıyı kapatarak etrafı inceledikten sonra oradan uzaklaşırken Yiğit’in az önceki hareketi, Yazgı’nın tekrar duygu karmaşasına kapılmasına sebep oldu. Birkaç dakika sonra onun gittiğinden emin olduğunda adımlarını oraya yönlendirdi ve kapının önüne ulaştığında titrediğini fark etmediği elini kapı koluna bastırarak onu kavrayınca avuç içinde hissetiği soğukluk, içini titretirken kapı kolunu aşağı eğerek kapıyı açtı.
Kapı açıldığında onu karşılayan uzun sayılmayan koridorun sonunda görünen yatağın uç kısmı, onun biraz daha heyecanlanmasına sebep oldu. Adımlarını koridoru bitirmek için ilerletirken derin nefeslerini bırakıyordu. Koridorun bitmesine bir adım kala, Yazgı adımlarını durdurdu ve o bir adım sonrasında göreceği manzaraya kendini hazırladı.
Son kalan bir adımı attığında gördüğü kişi, kalbinin değil, ruhunun iki yere bölünmesine sebep oldu. Sevdiği adam, orada, yatakta uzanıyordu, hayattaydı ama Yazgı buna sevinemiyordu bile. Onun yokluğu ile solan çiçekler, şimdi kökünden koparılmış gibiydi. Kalbi, bunu kaldırabilecek bir düzey de değildi ve Yazgı bu sefer tüm duygularını delik deşik eden acının keskin sızısını kalbinde değil, ruhunun damarlarında hissediyordu ve bu Yazgı’yı daha çok yaralıyordu.
“Yazgı,” diyen sesi duyduğunda sesindeki o tınıyı bile ne kadar çok özlediğini fark etti. Gözlerinde o an biriken yaşlara, içinden lanet etti Yazgı. “Güzelim...” Sevdiği adamın, sesindeki o titrekliği fark edince ruhunun kırılan parçalarının titrediğini hissetti.
Avuç içlerine sapladığı tırnaklarının oluşturduğu acı, onun için hissedilmezken içinde doğan öfke kıvılcımlarının etkisiyle, “Bana ‘güzelim’ deme.” diyebildi dudaklarının arasından fısıltıyla. Onur dudaklarını aralayarak bir şey demek istedi ama kelime sözlüğünde hiçbir söz bulamadı.
İkisi de, hiçbir şey söylemeyip sadece gözleriyle duygularını paylaşırken göz bebekleri, farklı duygulara ev sahipliği yapıyordu. Onur’un gözlerinde, hissettiği pişmanlık, Yazgı’nın gözlerinde biriken yaşların sebebi olmasının suçluluğu barınıyordu.
Yazgı’nın gözleri ise... Onlarca duyguya ev sahipliği yapıyordu sanki. Kırgınlık, kızgınlık, öfke, mutluluk... İçinde verdiği savaş, göz bebeklerinin en derinlerinde görünüyordu sanki. Yanaklarında hissettiği soğukluk ve ıslaklık biraz daha öfkelenmesine sebep olurken, “Sen, benim neler yaşadığımı biliyor musun?!” diye söze başladı dudaklarını aralayarak. Sesi, önceden enerji, mutluluk dolu çıkarken şimdi ise öfke ve kırgınlığın sonucu titrek çıkması ile Onur kalbinin binlerce parçaya bölündüğü hissetti.
Gözyaşlarını artık saklamıyordu ondan, yarattığı sonuçları görsün istedi çünkü Yazgı. “Ben sensizlikle nasıl bir hale geldim, senin haberin var mı?! Beni hiç mi düşünmedin Onur? Yaşadığını benden saklamayı düşünürken, bunları hiç düşünmedin mi?!” dediğinde Onur ayaklarında ve karnındaki yara da bir acı hissetse de, ayağa kalktı, ona doğru yönlendirdi adımlarını.
Onun yanına ulaştığında ellerini Yazgı’nın ellerini kavramak için öne doğru uzattığında Yazgı hızla geri çekti ellerini ve ondan uzaklaştı birkaç adım. “Yazgı, lütfen güzelim, böyle konuşma. Ben sadece seni korumak için bunu yaptım. O adamların işi benleydi ve benim etrafımdaki herkese zarar verebilirlerdi. Ben seni korumak istedim.”
Onur’un açıklamasıyla beraber Yazgı sinirle gözlerini çevirdi. “Onur, sence bu kabul edilebilir bir şey mi?” derken dudakları sinirle yana kıvrılınca Onur ona yaklaşmak istedi ama Yazgı geri giderek buna engel oldu. “Yaklaşma.”
Sesindeki eminlik, Onur’u daha çok korkuturken içinden kendine binlerce kez kendine küfretmesine neden olurken “Yazgı, bak hepsi seni korumak...” derken Yazgı yumruğunu duvara vurunca Onur kalbinin sızladığını hissetti. “Ya sen beni korumadın ki! Sen beni mahvettin! Ya baksana şu halime, ben şu an iyi miyim sence? O adamlar bana zarar verse, inan bu kadar acımazdı canım.”
Onur kalbine keskin bir bıçak saplandığını hissederken Yazgı kahvelerindeki dinmeyen öfkesi ve kırgınlığıyla kollarını iki yana açtı. “Beni korumak isterken sebep olduğun sonuçlara bak Onur, gözlerimde senin bu aptal oyunun yüzünden biriken yaşlara bak. Sonra gelip bana kendini savunursun, eğer savunabilirsen.”
Yazgı ona son kez baktıktan sonra odadan çıkarken Onur yumruk yaptığı ellerini sertçe duvara vurdu öfkeyle.
***
Evet, bölümle ilgili fikirlerinizi alabilir miyim?
Ben bu bölümde cidden çok kötü hissettim kendimi, yani yazarken durup her iki tarafı kendi kendime yorumlayıp sanki kara deliğe sürüklendim.
Çok sevdiğim bir bölüm oldu, bu bölüm. Umarım siz de sevmişsinizdir.
O zaman ben gidiyorum.
Sizi seviyorum <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L: Gece Katilleri
General Fiction"Hadi, koş!" Elimden tutarak beni çekiştiren Onur'a baktım ve yüzümde oluşan gülümseme kahkahaya dönüşürken ona ayak uydurup koşmaya başladım. Arkada ölü olarak yatan adamı umursamadım, çok da önemli değildi zaten. Koşmaya devam ederken arkamızdan...