Uykusunu bölen şey, odasının kapısının tıklanma sesi oldu. Yazgı, ilk başta gözlerini açarak anlamsız gözlerle etrafa bakarken daha sonra kapının tekrar tıklanmasıyla dışarıdaki kişiye "Gel." diye seslendi. Yiğit yavaşça kapıyı açarak içeri girerken "Uyuyor muydun? Ben de sana yemek getirmiştim." dedi. Yazgı yatakta toparlanırken "Aç değilim." diye cevap verince Yiğit'e, Yiğit tepsiyi onun önüne koydu ve "Bu bitecek. Kaç gündür yemek yemiyorsun neredeyse. Hadi Yazgı." dedi, karşısına oturdu. Yazgı sıkıntıyla oflarken "Yiğit, eğer yemezsem, beni rahat bırakmayacaksın, değil mi?" diye sordu.
"Hayır." cevabını alınca tepsideki kaşığı aldı ve çorbayı içmeye başladı. O, yavaş yavaş yemeğini yerken "Hayır, kızım ben anlamıyorum, sen nasıl dayanıyorsun, öyle yemek yemeden? Ben olsam, bir gün sonra ölürdüm lan." dediğinde Yazgı başını kaldırdı ve bayık bakışlarıyla Yiğit'e baktı. "Aç kalsana ya, sen o zaman." deyince Yiğit ona ayıplar gibi bakıp cıkladı. "Ayıp, ayıp. Biz burada seni düşünüyoruz, senin yaptığın şeye bak."
Yazgı başını aşağı eğip yemeğini yemeye devam ederken aklına gelen şeye onu bekleyen Yiğit'e döndü. "Yiğit, bu kadar sakin kalman sence de çok saçma değil mi?" diye sorunca Yiğit'in yerinde kıpırdandığını fark etti. Onun bu hareketi, Yazgı'nın dikkatini çekerken Yiğit "Unutmak için, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyorum, diyelim. Benim de unutma yöntemim bu." diye cevap verdi ona. Yazgı, her ne kadar bu cevaba inanmasa da, inanıyormuş gibi yaparken yemeğini yemeğini yemeye devam etti.
Önündeki yemeğini bitirdiğinde Yiğit tepsiyi onun önünden aldı ve "Bu öğlen yemeği'ydi. Akşam yemeğini de getireceğim, sakın itiraz etme, kabul etmiyorum çünkü." dedikten sonra odadan çıktı. Yazgı o çıktıktan sonra zihninde dolanan düşüncelerle tekrar yatağa uzanırken Yiğit'in davranışlarını ve verdiği cevabı düşünmeye başladı.
Yüreğine oturan acı, her kendi kendine kaldığında daha da fazla çoğalıyordu. Tüm ruhuna yayılan acının sızısı, kalbinin her parçasını kanatıyordu Yazgı'nın. Günlerce ağlamak istiyordu ancak onu yapacak gücü bile bulamıyordu kendinde.
Bunları düşünürken uykusu daha ağır basınca kendini uykunun kollarına bıraktı.
***
Yiğit hızlı adımlarla hastanenin koridorunda ilerlerken gelmek istediği odanın önüne ulaşınca kapıyı açtı ve odada ileriye gitmeye başladı. Onur'un uyandığını görünce "Hala uyuyorsun sandım." dedi ve yatağın yanındaki koltuğa oturdu. "Nasılsın? Daha iyi misin?" diye sorunca "Sayılır." diye cevap verdi ona Onur.
Yiğit biraz çekinerek "Peki, bacakların?" diye sorduğunda Onur'un dudakları burukça gülümsedi. "Hâlâ hissetmiyorum."
"Tamam, hem doktor söyledi, geçici bir şeymiş. Fizik tedaviyle hallolur, dedi." deyince Onur bu konuyu kapatmak amacıyla "Yazgı nasıl?" diye sordu. Yiğit "Üç gündür yemek yemiyor. Bugün sadece çorba içti." diye cevap verince Onur kalbine keskin bir acı saplandığını hissetti.
"Daha ne kadar saklanacaksın ondan Onur? Ona senin öldüğünü söylediğimden beri ruh gibi dolaşıyor." dedi Yiğit, Onur sıkıntıyla ofladıktan sonra "Yiğit, adamlar şu an beni peşimde. Yazgı eğer yanımda olursa, ona da zarar gelecek. Bunları atlattıktan sonra kendim çıkacağım karşısına. Ancak şimdi doğru zaman değil."
***
28 Haziran 2019
Yazgı her zaman çalıştıkları yerin önüne ulaştığında derin bir nefes aldı ve kendini toparlayarak içeri girdi. Onur'u koltukta otururken bulduğunda üzerindeki rahatlık sinirini bozdu. "Ya sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun!" diye sesini yükseltiğinde Onur kaşlarını çatarak "Yazgı, ne oluyor, neden bu kadar sinirlisin?" diye sorunca sinirle güldü Yazgı.
"Soruyor musun gerçekten bunu?!" diye üstüne gelen Yazgı "Dün gece, kendini nasıl bir tehlikenin içine attığını unuttun, galiba!" diye devam edince "Yazgı, gerçekten abartıyorsun. Nasıl bir tehlikeye atmışım ben kendimi?" dedi.
Yazgı'nın öfke dolu gülüşü mekanın içinde yankılanırken "Sen, beni dün büyük bir acıyla baş başa bırakabilirdin!" dedikten sonra "Senin yokluğunla!" dedi bu sefer kısık sesle. Onur onun bu sözüyle kaşlarını çatınca "Hâlâ anlamıyorsun, değil mi?!" diyerek tekrar sesini yükseltti. "Aşığım be sana! Deliler gibi aşığım! Ama sen nereden anlayasın, değil mi?! Sen de bunu anlayacak akıl olsaydı, kendini öyle bir riskin içine atmazdın."
Arkasını dönüp gitmek isteyecekken Onur onu kolundan tutup kendine çekince bunu yapamamıştı. Dudaklarının arasında mesafeler kaldığı anda "Ben de." diye kısık sesle fısıldadı. "Ben de aşığım, tahmin edemeyeceğin kadar çok hem de."
Hem Yazgı için, hem de Onur için anın gerçekliği o kadar güzeldi ki, kendilerini o anın büyüsüne kaptırdılar.
Ve dudakları, birbirini buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L: Gece Katilleri
Ficción General"Hadi, koş!" Elimden tutarak beni çekiştiren Onur'a baktım ve yüzümde oluşan gülümseme kahkahaya dönüşürken ona ayak uydurup koşmaya başladım. Arkada ölü olarak yatan adamı umursamadım, çok da önemli değildi zaten. Koşmaya devam ederken arkamızdan...