"çizim kalemlerim, eskiz defterim silgim..."
bir yandan gerekli malzemeleri ayarlarken bir yandan da eksiklerim var mı kontrol ediyordum. sonunda eksik bir şey olmadığından emin olunca çantamı da alıp kitabevine doğru yola çıktım.
neden kitabevine gittiğim, neden bu çantayı hazırladığım konusuna gelirsek, jeongin'e resim çizmeyi öğretmek veya geliştirmesini sağlamak için de diyebilirim sanırım. onunla ilk defa -çarpışmamız dışında ve kitabevinde geçirdiğimiz birkaç dakikanın dışında- yalnız kalacaktık. jeongin'le vakit geçirmek onu tanıma fırsatı demek oluyordu. bu yüzden adımlarımı hızlandırıp yokuştan inmeye başlamıştım.
her yokuştan hızlıca indiğimde sanki öne doğru yuvarlanacakmışım hissi nedendir bilmem hep çok hoşuma giderdi.
beş dakikanın sonunda kitabevine geldiğimde yavaşça içeri girdim. kasada müşteriler ile ilgilenen bayan hanbyul'u görünce gülümsedim ve o da karşılık verdi. jeongin ortalıkta yoktu, kalan tek müşterinin de gitmesini beklerken kenardaki uzun tabureye oturmuş, masada parmaklarımla ritim tutturmuştum.
"hyunjin, hoş geldin!"
"hoş buldum bayan hanbyul, nasılsınız?"
"iyiyim, hyunjin. seni sormalı? sıkça uğramana alışığım ama iki gün üst üste uğraman şaşırttı, şikayetçi olduğumdan değil tabii, nedenini merak ettim."
bayan hanbyul'un konuşmasında hiçbir sorun yoktu. ama utanmıştım çünkü konuşmanın sonunda göz kırpmıştı. büyük ihtimalle jeongin'le bizden bahsediyordu.
biz; yani dün tanışmış, sadece adlarımızı ve sevdiğimiz birkaç şeyleri bildiğimiz ayrıca benim sık sık uğradığım kitabevinin yeğeni olduğunu bildiğim jeongin ve ben.
"ben dün eskiz defterimi kaybettiğim için gelmiştim, sonra jeongin'le konuştuk biraz. ona resim çizmeyi öğretmemi istedi benden, şimdi de onun için gelmiştim ama yok sanırım-"
bayan hanbyul söylediklerimi dikkatle dinlerken sözüm, kitaplıkların arasından gelen jeongin ile bölünmüştü.
"hyunjin! buradayım, rafları temizliyordum."
bunu söyledikten sonra elleri, kıyafetleri tozdan kirlenmesin diye üstüne geçirdiği önlüğün iplerine gitmişti.
"jeongin, hyunjin'le buluşacağın için mi çiçek aldın yoksa?"
bayan hanbyul konuşunca gözlerimi jeongin'in ellerinden yüzüne doğru çıkardım. anında bana baktığında bakışlarımız kesişti.
"teyze! hani söylemeyecektin?"
"ağzımdan kaçıverdi işte, ne yaparsın. hem rafları temizlemeyi bitirdin mi bakalım?"
"hayır... hyunjin'in geldiğini duyunca yarıda bıraktım." mahçup bir şekilde konuşunca bayan hanbyul jeongin'in saçlarını okşayıp sorun olmadığını söyleyip rafları temizlemeye gitmişti. bir de bana o her zamanki gülümsemesinden yollamayı unutmamıştı.
gülümsemeyi ne de çok seviyordu.
önce çiçek almasını öğrenmem şimdi de sırf ben geldiğim için işini yarım bırakması çok şirindi. ve bakarsak daha çok şirin olan, verdiği tepkilerdi.
"demek benim için çiçek aldın..."
"demek sırf ben istedim diye ertesi gün hemen buraya," çantamdan gözüken resim malzemelerinden birini çıkarıp cümlesini bitirmişti. "bana resim çizmeyi öğretmek için geldin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
generation why
Fanfictionkitaplardan çıkmamıştık, yazılan şarkıların da bir parçası değildik. ama yang jeongin ilk bakışta merak uyandırıcı bir kitap, ilk dinleyişimde bağımlılık yapan bir şarkı gibi damdan düşercesine girmişti hayatıma.