5

90 17 4
                                    

sahilde geçen uzun konuşmalarımız, kulak dolduran kahkahalarımız ama buna ters bir şekilde küçük kıkırdamalarımız ve aynı şekilde de küçük bir boğuşmanın ardından bisikletleri de alıp evlerimize dönmeye karar vermiştik. hava çoktan kararmış, güneş yerini aya bırakmıştı.

yolda giderken bu sefer bisikletlere binmiyor, yanımızda tutup yavaşça ilerliyorduk.

"bisikletler," demiştim, hem duraksayıp hem işaret ederek. jeongin'in ne yapacağını bilmediğimden sorma gereği hissettim. "bisikletleri nereye koyacaksın? ikisini de ev götürmen zor olmaz mı?"

jeongin de duraksayıp beni cevaplamıştı.  "aslında sende kalır diye düşündüm ama yokuş yukarı taşıman zor olur, o yüzden kitabevinin girişine koyarım. bana yardım eder misin?"

"ederim tabii ki-" konuşmamı bitirtmeyen şey, aklıma gelen inanılmaz(!) fikrimdi.

jeongin bana anlamayan gözlerle bakınca gülüp, "aklıma dahiyane bir fikir geldi." dedim.

"ya, neymiş bakalım o dahiyane fikrin?"

"bisikletle yarış yapacağız, bin çabuk!"

ardından da onu beklemeden direkt bisiklete binip kitabevine gitmeye başlamıştım. benden birkaç saniye sonra da jeongin bisiklete binip bana yarışta eşlik etmişti.

"ama hyunjin, bu yaptığın haksızlık!"

arkamda kaldığı için hem bağırıyor hem de hızla bisikleti sürüyordu. geriye dönüp bakmak için arkamı döndüğümde gülmüştüm çünkü hem yetişmeye çalışması hem de o yüz ifadesi çok komikti.

tabii ondan daha komik olan bir şey varsa benim ona bakacağım diye dengemi kaybedip pat diye yere yapışmamdı.

"dizim..." sızlanarak dizimi tuttuğumda jeongin bisikleti bırakıp zaten az mesafedeki aramızı koşarak kapatıp yanıma gelmişti.

"hyunjin! iyi misin?" diyip ellerimi ve tuttuğum dizimi kontrol ederken ben konuşmaya başladım.

"yani, sana bakayım derken dengemi kaybettim ve düştüm, dizim kanıyor ama iyiyim sanırım."

"şu durumda bile benimle uğraşabiliyor olman... hadi, eve bırakayım seni pansuman yapalım feci kanıyor dizin."

"nasıl gideceğim ki? canım acıyor..."

mızmızlanıp duruyordum belki de ama canım tatlıydı benim ne yapabilirdim ki.

"bisikletleri şuraya bırakacağım sonra da sen sırtıma bineceksin ve evine gidip pansuman yapacağız hyune."

"ama jeongin... nasıl çıkacaksın o yokuştan ben sırtındayken."

beni düşünmesi çok hoşuma gitmişti. ama aynı şekilde ben de onu düşünüyordum işte.

"çıkarken görürsün, hadi canın acıyor. bırakıp geliyorum bisikletleri köşeye."

kafamı sallayıp sessize beklerken o da bisikletleri kaldırıp köşemizdeki marketin yanına koymuş ve hızlıca yanıma gelmişti.

elini uzatmıştı, tekrar. ben de elinden tutup kalkmıştım bu sefer.

"jeongin, çiçeklerim ne olacak?"

jeongin'in bisikleti sepetli olduğundan çiçekleri oraya koymuştuk, şimdi de eve götüremeyeceğim için merak etmiştim.

"kimse dokunmaz çiçeklerine, ben gelince eve götürürüm sonra da sen alırsın. anlaştık mı?"

"anlaştık, çiçeklerime iyi bakacak mısın?"

"bakacağım, hyune. eğiliyorum bin haydi sırtıma."

generation why Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin