6

84 19 17
                                    

zorlu bir süreçten sonra (zorlu diyorum çünkü hem utanmam hem de dizimin acısı yüzünden mızmızlanmalarım sonucunda) jeongin bende kalacaktı. kapıya yaslıyken kolunun altından çıkıp kaçmayı başarmıştım. şimdi jeongin'e verdiğim pijama takımlarına bakıyordum. küçük yıldızlar vardı üstünde.

"bunlar uyar bence sana, baksana bir." pijamaları ona uzatırken bir yandan da pijamanın üstünü onun üstüne tutmuştum.

"sen bakıyorsun ya, bana gerek yok." keyifli gülümsemesiyle konuşuyordu yine.

"tamam o zaman giy bunları, hem çok güzel değil mi? en sevdiğim pijama takımımı sana veriyorum, ona göre yani."

etkileyici olsun diye tek kaşımı kaldırmaya çalışıp konuşmuştum.

"tamamdır, aldım ben mesajı hyune."

"neymiş bakalım aldığın mesaj?"

"en sevdiğin pijama takımını bana verdiğine göre beni de çok sevmeye başladığın mesajı."

bir nevi doğruyu söylüyor sayılırdı, onu çok mu emin değilim ama sevmeye başlamıştım.

kesinlikle çok sevecektim, orası ayrı.

"yani... tutturdun sanırım. hadi giyin artık salondayım ben."

ardından da bir şey demesini beklemeden bana verdiği kitabı da masadan alıp salona geçmiştim. yavaş yavaş linki yazmaya başlamıştım, jeongin olsa hemen engellerdi bunu yapmamı, hızlı olmalıydım.

şarkıyı açmtığımda güzel melodisi kulaklarımı doldurmaya başlamıştı, o sırada da arkamda hissettiğim hareketlilikle irkilmiştim. jeongin kafasını boyun girintime koymuş, şarkıdan birkaç kesit mırıldanıyordu.

''tüm kayan yıldızları ve gümüş rengindeki ayları unut,''

bu sefer de yanıma oturduğunda ben devam etmiştim.

''biz morun tonlarından kırmızı ve mavi çıkartıyoruz.''

şarkının geri kalanını sessiz bir şekilde dinlemiştik, çok güzel ve anlamlıydı şarkı, her anlamda hoştu. yanımda oturan jeongin, şarkı bittiğinde omzumdaki kafasını kaldırıp bana bakmıştı.

''güzel miydi?''

kendimi tamamen ona doğru döndürmüştüm.

''sadece güzel değil, çok da özeldi.''

''böyle düşünmene sevdim, hyune. hem baksana-'' eliyle üstündeki pijama takımındaki yıldızları göstermişti. ''çok güzel denk gelmedi mi?'' gülümseyerek sorduğunda fark etmiştim ben de.

''hep güzel denk gelişlere rastlayıp duruyoruz, hoşuma gidiyor.''

''benim de.'' demişti gözümün önüne gelen saçlarımı düzeltmeden önce. ''benim de hoşuma gidiyor ve sanırım şu ana kadar en güzel denk gelişim sendin.''

yine yapıyordu, söylediği tüm sözcükler benim kalbimin ağzımdan çıkacakmış gibi hissettirmesine sebep oluyordu. ve ben bu durumdan elim ayağıma dolaşsa da şikayetçi değildim.

yang jeongin'in güzel hissettirmesine ihtiyacım varmış gibi ona daha çok sığınmak istiyordum sanki.

''ben-'' demiştim ama devam ettirememiştim çünkü kelimeleri toparlayamıyordum.

''sen, kelimelerini toparlayamıyorsun ama ben seni anlıyorum. çünkü ikimiz de aynı şeyleri hissediyoruz, benim güzel ressamım.''

yang jeongin sadece birkaç gündür tanışıyor olmamıza rağmen beni herkesten çok daha iyi anlıyordu. üstelik sonda söylemiş olduğu kelimeler apayrı güzellikteydi benim için.

generation why Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin