1.Bölüm

76 9 5
                                    

Merhaba ben Levent 18 yaşındayım. Bu aralar üniversite sınavına hazırlanıyorum. Size biraz ailemden bahsedeyim, annem Rukiye Hanım, kendisi bir ev hanımı ama onun bir sürü sertifikası var. Kendini her türlü yetiştirmiş bir kadın. Onun zamanında okumak çok masraflı bir şeymiş, gerçi şimdi de masraflı ama, bu yüzden ailesi onu okutamamış ama o kendini yetiştirmekten hiç vazgeçmemiş. Emin olun onun kadar bilgili ve azimli bir kadın hiç görmemişsinizdir. Eli çok lezzetlidir, evimizin hem aşçısı hem de her işi beceren güzeller güzeli hanımıdır. Onun yapamadığı bir işi ben ömrü hayatımda hiç görmedim. Onu anlatmaya satırlar yetmez belki ama siz de okudukça onu daha iyi tanıyacaksınız. Babam Faruk Bey, kendisi bir öğretmendir, matematik öğretmeni, emekliliğine az kalmış olsa da sanki hiç emekli olmayacakmış gibi bağlıdır işine. Ben onun kadar çalışkan ve işini seven bir insan görmedim.  Kendisi evimizin maliye bakanı olur. Evin gelir giderlerini halleder ve evin iç politika bakanıyla toplantılar yapar. Bu arada evin iç politika bakanı da annem oluyor. Babam ve annem çocukluğumuzdan bu yana bizim hiçbir şeyimizi eksik etmediler. Evet biz dedim. Çünkü benim iki kardeşim daha var biri Ayşe, kız kardeşim. O çalışkan akıllı uslu bir çocuktur. Tabi akıllı uslu dediysem onun da yaramazlıkları hiç olmuyor değil bir keresinde annemler evde yokken evdeki bütün çikolataları bulup yemiştik. Ne günlerdi be… Ayşe 16 yaşında ve daha lisede okuyor onun sınava girmesine daha var. Gelelim ailemizin son üyesine Ömer, o da 10 yaşında biraz yaramaz bir çocuk. Yaramaz dediysem de kötü anlamayın çok beyefendi bir çocuktur. Çok temiz bir kalbi var hayvanları çok sever. Ayrıca çok yeteneklidir de evdeki atık malzemelerden ne sanat eserleri çıkarır bir görseniz… Ailemiz böyle sıcacık mutlu bir yuva… Bense üniversite sınavı için yoğun bir stres yaşıyorum. Çok çalıştım mı derseniz fırsat bulduğumca… çok çalışkan olduğum söylenemez ben genelde dersi derste dinlemeyi tercih ederim. Bunca eğitim hayatım boyunca hep taktir getirdim. Karne günleri veli toplantıları hiç de korkutucu geçmedi. Akıllı bir çocuktum yani. Hocalarım beni hep övmüştür çünkü saygıda asla kusur etmem. Ben ailemden böyle terbiye aldım çünkü…
Günler geçmiş ben üniversite sınavına girmiştim… Sınavdan çıktığımda bahçede bekleyen ailemin yanına gittim. Gider gitmez annem “nasıl geçti oğlum?” diye sordu. Fena geçmemişti.” Güzel geçti annem hadi eve gidelim.” Dedim. Sonra da beraber eve gittik. (…) aradan zaman geçmiş sınav sonuçlarının açıklanacağı gün gelmişti. Bilgisayarı açmış ailecek hep birlikte sonuçlara bakacaktık. Bir an o kadar heyecanlanmıştım ki… Büyük bir stres yaşadım ama bunun sebebi kötü sonuç yapmak değildi. Kötü sonuç yapıp ailemi hayal kırıklığına uğratmaktı. Annem benden daha heyecanlı gözüküyor babam benden daha çok merak ediyordu. Hele ki kardeşlerim onlarsa meraktan neredeyse çatlayacaklardı. Babamın” oğlum hadi açta bakalım sonuçlara” demesiyle sonuçları açtım. Ne Türkiye’ de ilk on bine girmiştim. Bu tıbbı kazanabileceğim anlamına geliyordu. Hayalimdeki meslek doktorluktu ve galiba hayalim gerçekleşiyordu. Ev bir anda şenlik yerine döndü. Anneme, babama ve kardeşlerime sırasıyla sarıldım. Annem sevinçten pasta yapmaya karar verdi. Bu habere en çok Ömer sevinmişti. Evde”yaşasın pasta” diye dolanıyordu. O gün çok güzel geçmişti. Tercihlerimi yapmıştım ve Hacettepe tıp Fakültesi tutmuştu. Okuyabileceğim en iyi üniversiteydi. Her şey mükemmeldi. Önümde güzel de bir yaz tatili vardı. Tatilimi güzel değerlendirmeliydim. Tatilimin ilk haftası şunu fark ettim. Tıp çok masraflı bir bölümdü. Ailem bu masrafları her türlü karşılardı bunu biliyordum ama ben onları bu yükün altına sokmak istemiyordum. Hem daha Ayşe de üniversite okuyacaktı. Bir şey yapmalıydım, para kazanmalıydım. Evet para kazanmalıydım. Bu yaz tatilinde çalışmaya karar verdim. Ailemle konuşup çalışacaktım. Onlarla konuşup onları çalışmama ikna ettikten sonra iş aramaya başladım. Gördüğüm tüm iş ilanlarına başvurmuştum ama hiçbiri beni kabul etmemişti. Normaldi çünkü tecrübesizdim ve yaşımda bir hayli küçüktü. Ben öyle dertli dertli yürürken yolda bir adam gördüm takım elbiseli babam yaşlarındaydı. Çok beyefendi bir adama benziyordu. Adam yolda yürürken bir anda yere yığıldı. Hemen yanına koştum. Adam kalp krizi geçiriyordu hemen müdahale ettim ve ambulansı aradım. İlk yardım eğitimim vardı bu sayede onun hayata dönmesine vesile olmuştum. Adam yaşıyordu ve benimle konuşmak istemişti. Yanına gittiğimde bana bakıp gülümsedi ve” merhaba genç adam sen benim hayatımı kurtardın dile benden ne dilersen.” dedi. Ben bunu bir çıkar için yapmamıştım ama bir işe de ihtiyacım vardı belki de adam bana bir iş imkanı sağlayabilirdi.” Öncelikle iyi olmanıza çok sevindim. Sizden isteyebileceğim bir şey var aslına” dedim. Adam gülümseyerek “söyle evladım buyur her şeyi yapmaya hazırım.” dedi. “Ben bir süredir bir iş arıyorum ama kısa bir süre için eğer böyle bir imkanınız varsa ben sizden iş istemek isterim.” dedim. Adam gülümsemişti. “Tabi tabi sana bir iş buluruz elbet ama istersen sana para da verebilirim.” dedi. “yok yok iş kafi.” dedim ve sözü adama bıraktım. Adam bir süre düşündü. “Senin ehliyetin var mı?” diye sordu. Vardı evet ama daha yeni almıştım. “Evet var.” dedim. Adam “güzel o zaman sana bir iş buldum bile eğer kabul edersen kızımın şoförlüğünü yapacaksın.” dedi. Galiba aradığım işi bulmuştum. “Evet olur kabul ediyorum. Ne zaman başlayacağım?” dedim. Adam gülümsedi ve “ne zaman istersen. Bu arada ben Tayfun Şayesteoğlu.” dedi. Soy isminden de anlaşılacağı üzere adam zengindi. “Ben de Levent Bedihi tanıştığıma memnun oldum. Tayfun Bey” dedim. Tayfun Bey de” ben de yalnız Tayfun Bey yerine Tayfun amca dersen sevinirim.” dedi. Ona karşılık “peki Tayfun amca.” dedim. Memnun oluşa benziyordu. “Bak oğlum dışarıda Semih var benim sağ kolum sen ona söyle o halleder senin işini” dedi. (…) Bütün işler hallolmuş hayatımın ilk iş gününe başlayacaktım. Semih abi beni çok güzel bir köşke götürdü. Burası Ankara’nın en nezih semtinde bulunan Ankara’nın en büyük ve en güzel köşküydü. “Şayesteoğlu Köşkü” köşkün önünde duran siyah jeep belki de hayatımda görüp görebileceğim en güzel arabaydı. Semih abi bana arabanın anahtarını verdi ve “senin kullanacağın araba bu artık Tayfun Bey’in kızı Müberra Hanım’ın Şoförüsün. Yeni işin hayırlı uğurlu olsun.” dedi. Ona teşekkür ettikten sonra yanımızda bir kız belirdi. Masmavi gözleriyle bize bakıp “ya okula geç kaldım. “diye söylenmeye başladı. Semih abi beni göstererek “bu senin yeni şoförün Levent.” dedi ve sonra da kızı göstererek “bu da Tayfun Bey’in kızı Müberra. Artık seni okula veya herhangi bir yere Levent bırakacak.” dedi. Kız “tamam o zaman geç kalıyorum hadi beni okula bırak.” dedi ve arabaya bindi. Ardından hemen arabaya binmiştim. Anlaşılan heyecanlı ve yoğun bir tatil beni bekliyordu.

Kalbimdeki MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin