Bölüm 2: BİR, İKİ, ÜÇ... SAKLAN

34 8 0
                                    

Gözler aydınlığın yalanını görür, kalp ise karanlığın sadakatini

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gözler aydınlığın yalanını görür, kalp ise karanlığın sadakatini.

28 yaş- 23 yıl sonra

Karanlığın çıplak ellerini tutuyor ve onunla dans ediyorum. Galaksiden çok uzaklarda, yıldızların şarkısını duymak için kalbime sığınıyorum. Bulutlara olan özlemimi kâğıtlara aktarmaya çalışıyorum. Her bir kelime bir ağırlık yaratıyor bu ıslak kâğıdın üzerinde.

Neredeyim peki, ben?

Yıllardır oturduğum bir masadan kalkmak üzere gibiyim. Masamın başında duran ve karanlığı cüretkârca bölen ışık oldukça cılız. Bir ağırlık var üzerimde. Her zaman var olan fakat benim hissetmediğim bu ağırlık artık zamanımın dolduğunu vurguluyor bana. Yarattığım dünyadan beni kovuyor fütursuzca.

O kadar uzun süredir oturuyorum ki bu masanın başında bacaklarım güçsüz artık. Bedenimi nasıl taşıyacaklar onu tartışıyorlar kendi aralarında. Dışarıdan gelen sesler fazlasıyla gürültülü, fakat bu gürültüden saklandığım zihnimde kalabalıklaşıyor yavaşça. Gözlerimin gördüğü tek şey karanlık yıllardır.

Güçsüz bacaklarım taşıyamıyor kırgın bedenimi. Kalktığım sandalyeden birkaç adım uzakta yere düşüyor, dizlerimi kanatıyorum. Acı var, fakat o kadar uzak ki yüzeyi uyuşan bir kolu kesmekten farksız. Nefes alışverişlerim düzensizleşiyor, sesler yaklaşıyor. Sesler yaklaştıkça ben yokluğa mı yaklaştığımı yoksa varlığa mı kavuşacağımı kavrayamıyor fakat her ikisinden de korkuyorum.

Zihnimde ki gürültüyü bastıracak bir güç yok artık. Sığınabileceğim bir köşede göremiyorum yıllardır içerisinde kaldığım bu depoda. Ellerim kulaklarıma bastırıyor fakat bu biraz trajikomik geliyor bana. Seslerin kaynağı zihnimken ne anlamı var kulakları kesip atmanın?

Kendimi hissetmeye başlıyorum yeniden. Bedenim var oluyor, duygular bir rüzgâr esintisi gibi benim için. Hissediyorum, fakat yakalayamıyorum onları.

Ve gözlerimi açıyorum.

Gözlerimi açtığım an küçük odayı gereğinden fazla aydınlatan ışık, hayata yeniden açılan gözlerimi yakıyor. Birçok uğultu, zihnimin tanıdığı fakat benim sırt çevirdiğim onlarca ses. Belki de zihnimin kendi yarattığı sesler... Emin olmak benim gibi bir insan için sadece gerçekleşmeyeceğini bildiğin bir dileği dilemek, mumların ucunda yanan ateşi amansız bir dilekle söndürmekten ibaret. İmkânsızı ummak.

Onlarca insan sesi arasında altı yıldır bitmeyen bir şarkı gibi dinlediğim hastane aletlerinin çıkarttığı sesler doluyor kulaklarıma. Duygularımın kavgasından bu seslerle kaçtım, depomun en kuytu köşelerine saklandım. Ve tam olarak orada nefes aldım, hissetmedim.

Hayata bir kez daha gözlerimi açtığımda bunun bir ölümden farksız olmadığını saliseler içerisinde kavramış ve hiçbir tepki verememiştim. Gözlerimi açtığım an bana sunulan ışık, karanlığımı kaybettiğimin en somut örneğiydi belli ki. Farkında olduğum her bir gerçek kelimelere dökülmek istedi ama dile getiremeyecek kadar ağır olması bu kelimelerin boşluğa düşerek kanamasına sebep oldu.

SÜPERNOVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin