Yeni bir seriyle sizlerleyim ve uzun zamandır aklımda olan bir kurguydu.
Olabildiğince iyi kurgulanmış bir yazı okutmak istiyorum size, güzel bir başlangıç yapalım.
İyi okumalar.
...
Güçlü ve kendinden emin adımlarla ilerleyen adam, yanında kendisiyle birlikte yürüyen çalışanına elindeki orta büyüklükte, özel tasarım olan kahverengi çantasını uzattı. Adam hızlıca, valizi tutmayan eliyle çantanın sapını kavradı.
Geniş, biraz da kalabalık alanda yürürlerken genç adamın sesi duyuldu. ''Jimin geldi mi?'' Eşyaları taşıyan adam, gözlerini kısa süreliğine patronuna çevirip ''Evet, efendim. Kendileri dışarıda bekliyor olacak.'' dedi. Karşılığında bir baş sallaması aldıktan sonra çıkış kapısına ulaşmışlardı bile.
Otomatik kapıdan geçtiklerinde genç adamın ilerleyen adımları durmuş, başını yukarı kaldırarak önce mavi, az bulutlu gökyüzüne bakmış, ardından gözlerini kapayarak derin bir nefes çekmişti içine.
Boktan havasını hiç özlememişim, diye düşündü.
''Taehyung!''
Tanıdığı sesi duyduğunda gözlerini açarak sesin sahibine bakmış, aynı anda yürümeye başlamıştı. Arkadaşına biraz daha yaklaştığında, onun yakışıklılığından hiçbir şey kaybetmediğini fark etti. Elbette görüntülü konuşmalar yapmışlardı ancak gerçekte görmek farklıydı. Saçlarını siyaha boyatmış olduğunu görmek, onun biraz daha erkeksi göründüğünü düşünmesine sebep olmuştu.
Arkadaşı her zamanki kocaman ve parlak gülümsemesiyle ona doğru yürümüş, aynı anda kollarını açarak birbirlerine sarılmışlardı. Jimin'in tatlı kokulu parfümünü içine çekerken, ama dostumu özlediğim bir gerçek, dedi içinden.
''Bir an hiç dönmeyeceksin sandım.'' Jimin geri çekilerek söze girdiğinde, adam gözlerini devirerek ''Emin ol, hiç istemedim.'' demiş ve arkadaşını geride bırakarak önlerindeki büyük, geniş araca binmişti. Adamın eşyaları araca yerleştirilirken, Jimin burnundan bir nefes vermiş, arkadaşının ardından o da karşı koltuktaki yerini almıştı.
Gözlerini esmer olana dikmiş bakarken ''Ee, nasıldı oralar?'' diyerek sorduğunda, esmer olan başını baktığı tabletinden kaldırmadan cevap verdi. ''Buradan çok daha iyi olduğu kesin.'' Jimin dirseğini cam kenarına dayayıp yüzünü de küçük eli arasına almış, konuşmadan önce gözlerini karşısındaki adamdan çekerek dışarıyı seyretmeye başlamıştı. ''Bilmez miyim, oraya aşıksın.''
Esmer adamın ağzından güler gibi bir ses çıktığında, Jimin'in de bakışlarını tekrar arkadaşına çevirmesine sebep olmuştu. Gözleri buluştuğu sıra, Taehyung ''Jimin, ben orada doğdum bunu biliyorsun değil mi? Bir melezim.'' diyerek gözlerini biraz büyütmüş, bunun normal olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Kalın alt dudağını dişleri arasına alıp kıstıran genç adam, esmerin sözlerine göz devirdi. ''Tamam, en çok sen Fransızsın. Oldu mu, canım arkadaşım!''
''Ta gueule, Jimin!'' (Kapa çeneni, Jimin!)
''Siktir ya, ne dediğini anlamıyorum! Almanca ve Japonca biliyorum ben.''
Arkadaşının sitemine dudak kenarından gülen esmer adam, tabletinden piyasanın durumuna kısaca bir göz atmış, bir de Jimin'in uçaktayken gönderdiği grafiklere de düzgünce bakma fırsatı bulmuştu. Tasarımların taslak hallerine göz atarken gördüklerinden memnun kalmamış gibi yüzünü buruşturdu. Uzun, kemikli parmaklarıyla ekranı yana kaydırıyor, başını hafifçe sağa sola sallıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Patrice / Taekook
Teen FictionTasarladığı ayakkabılara hayat veren, Kore'den nefret eden melez Taehyung. Ve ona, nefret ettiği bu ülkeyi sevdirecek tek kişi; aşçı, feminen Jungkook. -Yetişkin içerik!