Büyük ihtimalle istediğiniz karşılığı alabileceğiniz bir bölüm olmayacak, biraz körelmişim sanki ahahah.
Ancak bomba bölümlerle döneceğimin sözünü veriyorum. Ah, bu kurguyla ilgili aklımda neler var bir bilseniz kafayı yersiniz.
Bu hafta içinde bir bölüm hatta iki bölüm bile gelebilir, dört gözle bekleyin.
...
Sabah alarmın kulak kanatıcı sesiyle birlikte yatakta huzurlu uykusundan uyanan genç, elini telefonuna doğru uzatıp alarmı çok geçmeden kapatmıştı.
Biraz dağınık yatan biri olduğundan örtündüğü çarşaftan dışarı çıkan bacakları, açık olan pencerenin etkisiyle buz gibi olmuştu ve bu da bacaklarını birbirine sürterek ısıtmaya çalışmasına neden oldu.
Gözlerini kırpıştırıp tamamen açtığında, daha fazla oyalanmamak adına yatağın üzerinde doğrulurken, üzerindeki yukarı sıyrılmış olan bol tişörtü aşağıya düşmüştü.
Sonunda yatağından ayrılabildiğinde dün gece duş aldığına sevinmişti. Gerçi, üzerinde içki kokusuyla ve yapışkanlığıyla kim uyumak isterdi ki.
Odadaki banyosuna yönelmeden önce telefonunu hoparlöre bağlayarak en sevdiği playlistini açıp, müzik eşliğinde hızlıca yatağını toparladı. Seri adımlarını banyoya yönlendirdiğinde işlerini halledip ağzında diş fırçasıyla, bu sefer giyinme odasına koşturdu.
"Ne giysem ki ya?"
Dalgalı saçlarını karıştırıp ağzında unuttuğu fırçayı tutarak dişlerini fırçalamaya devam ederken bir yandan da elbiselerine şöyle bir göz atıyordu.
Jeongguk feminen giyinmeyi seven bir birey olsa da maskülen tarzda da oldukça fazla kıyafeti vardı. O, içinde kendini mutlu hissettiği her tür elbiseyi giyebilirdi.
Elini gözüne kestirdiği takıma uzatıp askısından çıkarmış, odasına dönüp yatağının üzerine bıraktıktan sonra ağzını yıkamak için tekrar banyoya geçmişti.
Geri geldiğinde üzerini hızla değiştirip şarkının sevdiği kısmına eşlik ederken de takılarını takıyordu.
Eline, seçtiği ayakkabısı ve çantasını aldığı sıra çalan telefonuyla duraksayıp arayan kişiye bakmış, gördüğü isimle hızlıca yanıtlamıştı.
"Efendim, hyung."
"Günaydın, neredesin?"
Merdivenlerden inip mutfağa ulaşan genç, çantasını ve ayakkabılarını bir köşeye bırakıp kahve makinesinin olduğu yere doğru giderken "Evdeyim, hızlıca bir kahvaltı yapıp çıkacağım. Sen neredesin?" demiş, telefonu hoparlöre alarak tezgâha bırakmıştı.
Kahvesinin olmasını beklerken, bu sırada hattın diğer ucundaki adam cevaplamıştı onu. "Yoldayım, restorana varmak üzereyim." Bu cevabı Jeongguk'u güldürmüştü. Kendine en lezzetli ve pratiğinden bir sandviç yaparken telefona bir bakış atmış "Min Yoongi asla şaşırtmıyor!" demişti.
Yoongi de gülerken ona eşlik etmiş, Jeongguk sandvicinden ilk ısırığını alırken "Orada görüşürüz, gecikme bebek." diyerek vedalaştı.
"Byeee."
Genç oğlan, kapanan telefonu kenara koymuş, yemek masasında duran tabletinden restoranın aylık gelir-gider tablosunu incelerken bir yandan kahvaltısını ediyordu.
Biraz sürenin ardından biten kahvaltısıyla bulaşıklarını hızla toparlayıp saçlarını yapmak adına üst kata çıkmıştı tekrar.
Saçlarının doğal şeklini bozmadan fönünü çektiğinde takımının ceketini üzerine geçirerek merdivenleri inmiş, tam ayakkabılarını giyecekken aklına gelen Taehyung'un kabanıyla "Siktir, unuttum!" diyerek bi koşu onu da almış gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Patrice / Taekook
Teen FictionTasarladığı ayakkabılara hayat veren, Kore'den nefret eden melez Taehyung. Ve ona, nefret ettiği bu ülkeyi sevdirecek tek kişi; aşçı, feminen Jungkook. -Yetişkin içerik!