"Bazen bir sayfanın gölgesi bütün bir kitabı karanlıkta bırakmaya yeterdi."
Küçükken çok sinirlendiğimde, görmezden gelindiğimde her çocuk gibi "Keşke ölseler de kurtulsam." diye iç geçirdiğimi hatırlıyordum. O zaman diliminde ailemin ölmesi beni rahatlatacak bir şey gibi görünüyordu. Bir kaç dakika sonra düşüncelerim yüzünden pişman olup ne yaşanmışsa yaşansın vicdan azabı çekmeye başlardım.
Hemen yanlarına gidip kafamın içinde yeniden kendilerini öldürmelerine kadar her zamankinden daha iyi davranmaya başlardım.
Yaş aldıkça artık onların ölmesinin iyi bir şey olmadığının farkına varmıştım. Düşünceler değişirdi. Artık "Ölsem de kurtulsam." diyordum, diğer tarafı görmeden buradan daha iyi olduğunu varsayarak. Yaşlar insanın boynuna biraz daha sorumluluk, acı ve her şeyi kendine yükleme alışkanlığı ekliyordu. Yaş aldıkça daha mutlu olan, tüm sorunları çözülen birisiyle henüz karşılaşmamıştım.
Sarhoştum. Öyle bir sorhoşluktu ki bu, yıllar önce ki isteğimin yerine gelmesini gösteriyordu bana. "Öldüler istediğin gibi, sen eve gelmediğin için." diye fısıldıyordu kulağıma. Ben zaten küçük yaştaki kurduğum bu düşten utanmış, delice yaşanmaması için tanrıya dua etmiştim. Neden yıllar sonra pişman olduğum hâlde karşıma çıkıyordu?
Gözlerimi açıp açıp kapadım. Sarhoşken kulağıma fısıldanmaya başlayan sözler, bu sefer bana sanrılar gösteriyordu. Sarhoş olmaktan tekrar nefret ettim. Usulca acı görüntünün göz hizamın dışına çıkması için geri adımlar attım. Mutfaktan uzaklaşana kadar gözlerimi cesetlerden ayırmadım.
Her an küçük bir görüntü kaybı ile zihnime bunun bir sanrı olduğunu ispatlayabilirdim. Fakat bu olmadı. Çok gerçekçi tasarlanmıştı. Sanrı olduğunu bilmeme rağmen bu görüntü bana acı çektirdi. Gözlerimden yaşların akmasını engelleyemedim. Kapıyı kapatacak gücü kendime bulamadım. Odama girmeden önce son kez görüntüyü inceledim.
Annem mutfak dolaplarına yaslı bir şekilde yerde duruyordu. Beyaz dolapların üzerinde kan lekeleri vardı. Annemin üzerindeki bluzun ne renk olduğunu anlayamıyordum. Zira her tarafı kana bulanmıştı. Bazı noktalarındaki renk pigmentleri daha yoğundu. Oralardan bıçaklandığını anlamam uzun sürmedi. Sağ böbreği, karnının biraz üstü ve kalbinin üzeri...
Yanan gözlerimi annemden çekip hızlıca Mina'ya yönelttim. Annem çok gerçekçiydi. Evden gittiğimde geri gelmemem için numara yapıyorlardı belki de. Annem bunun bir oyun olduğunu bana söylemezdi. O beni hiç istemiyordu. Ölürken bile bizi sevmiyor. Hayır dedim, hayır ölmedi. Bu bir oyundu ve Mina'nın içten içe bana çok fazla değer verdiğini hissediyordum. Hissetmekten daha fazlası bunu biliyordum. Bu bir sanrı değilse oyun olmalıydı. Bana kıyamaz, gözyaşlarımı silmek için kalkardı yerden.
Ne zaman gözyaşlarını sildi de şimdi silmesini bekliyorsun? Mina hep annesini seçer, onun için annesiyle ölmek seninle yaşamaktan daha iyidir.
"Ölmediler!" diye acı bir çığlık atarken buldum kendimi. Mina boylu boyunca yerde uzanıyordu. Annemin ayakları onun bedeninin altında kalmıştı. Tıpkı annem gibi o da bıçaklanmıştı. Neresinden bıçaklendığını anlamak için incelemek istedim fakat baktıkça midem bulanıyor, başıma şiddetli sancılar giriyordu. Yanan gözlerim ise bana hiç yardımcı olmuyordu.
Bakışlarımı çekerken dikkat ettiğim tek şey güzel yüzüne atılan uzun bir çizikti. Derin kesilmişti. Çenesinin alt kısmından başlayıp çapraz bir şekilde alnına kadar uzanıyordu. Göz kapağında bile bu çizik vardı. Gözleri kapandığında atılmış olmalıydı. O çizikten akan kanlar boynuna kadar inmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİNİFUGAL: RUH İNTİHARI
Novela Juvenil"Kalbinin içinde yer ayır bana. Gözünden düşersem orada yaşayayım." ❀ Finifugal sonlardan kaçmak, herhangi bir şeyin sonlanmasından nefret etmek anlamına geliyor.