"İHTİYAR HEYETİ"

12 3 0
                                    


VAGON 1


"Gerçeği gizlemenin en güzel yolu önüne başka bir gerçek koymaktır, böylece insan diğerine varsayım olarak bakacaktır. Tıpkı asırlardır bedenlerimizin varlığına kalpten inanıp, ruhlarımıza şüpheyle baktığımız gibi."

Koca kütlesini kömür karası buharlara gizleyen dev lokomotif, olanca ihtişamıyla ve kulakları tırmalayan tiz çığlığıyla güç bela durdu. Ardı sıra birbirine kenetlenmiş asırlık vagonlar, demir bir yılan edasıyla ufka doğru uzayıp gidiyordu. Lakin bu demir odalar birbirinden farklı ve biçimsizdi. Öyle ki aralarında iki katlı olanı bile vardı. Başımı kaldırıp önümde duran kar ve pas bulamacındaki vagona baktım. Beyazın matlaşmış tonlarında ve dev puntolarla yazılmış "Vagon 1" yazısı dikkat çekiyordu.

Vahşi Batı'nın bağrından fırlamış gibi duran bu esrarengiz treni, şaşkınlıkla süzerken yaşlıca bir el vagonun gıcırtılı demir kapısını açtı. Ak sakalları dizlerine kadar uzanan seksen yaşlarında bir ihtiyar, üzerine geçirdiği beyaz berbekanıyla beni süzüyordu. Eliyle sakallarını düzeltti ve:

"Bağışlayın bir kaç dakika rötar yaptık," dedi.

Ardından, ellerini arkasında birleştirip vagonun puslu koridorundan içeri süzülerek gözden kayboldu. Arkamı dönüp etrafa göz attım, ortalıkta benden başka kimse yoktu.

Bekleme salonundaki insanlar uyukluyor, gazete okuyor yahut birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Birkaç metre ilerilerinde duran bu dev trenden habersizlerdi. Kaldı ki bahçenin karanlığında neler olduğunu görmek isteseler, salondaki dev avize bu duruma izin vermiyordu. Çünkü ışığın göz kamaştıran parıltısı karanlığın tüm kıpırtılarını gizliyordu.

Bekleme salonundan bakışlarımı ayırdım ve iki adım ileri atıp trene yaklaştım. Ardından elimi hızlıca cebime daldırdım ve alev rengi bileti kavradım. Arkasını çevirip resme baktığımda, minik kâğıt parçasındaki çizimle, karşımda duran bu demir yığınının bire bir örtüştüğünü fark ettim.

Tüm bunlar yersiz sanrılarım olmalıydı. Delirmek için yaşayan aklım besbelli bana hayallerle saldırıyordu. Zira bu duruma şahit olan tek kişi olmam, bu ihtimali iyiden iyiye arttırıyordu. Zihnimin bu saçmalıklarını yok etme ümidiyle trenin dibine kadar sokuldum ve vagonun metal yüzeyine elimi uzattım.

Elim tıpkı köpükten bir balona temas etmiş gibi olacaktı. Karşımda duran bu dev tren, ben ona dokunur dokunmaz birden patlayacak ve ortalığa minik deterjan zerrecikleri gibi hayali kıpırtılar saçılacaktı.

Lakin sandığımın aksine parmak uçlarım hayali bir görüntünün içinden geçmedi ve trenin metal yüzeyine dokundum. Katı ve soğuktu, öyle ki içimi ürpertecek kadar gerçekti. Şaşırmıştım. Aşırı soğuğun yardımıyla derime yapışan metal yüzeyden, güç bela elimi çektim ve geri çekildim.

İlk şaşkınlığı atana dek biraz orada bekledim, daha sonra tekrar trene sokulup ayağımı dev vagonun merdivenlerine uzattım ve ilk basamağa çıktım. Paslı demir parçası varlığımdan huzursuzluk duyuyormuşçasına gıcırdadı. Çarçabuk onun üzerinden ayağımı kaldırıp diğer basamağa bastım. Ancak sonuç değişmemişti, benzer gıcırtılar bu basamakta da yankılanıyordu.

Böylesi paslı metal çığlıklarının eşliğinde istemsizce treni keşfe doğru ilerliyordum. Velhasıl tuhaf bir durumla karşılaşmak insanı tuhaf davranmaya itiyordu.

Oysa ardım sıra beni bekleyen hiçbir şey yoktu ve böylesi bitik bir hayata sahipken insan en çok sürprizlere ihtiyaç duyuyordu. Lakin gel gelelim şuan içimde sebepsiz bir tedirginlik vardı. Zira bu durum; insanın var oluşundan bu yana, bilinmeze karşı gösterdiği en alışılageldik tavırdı. Ölüm dediğimiz gerçeği bile kabul edemeyişimiz belki de sırf bu sebepleydi.

HAYALET TRENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin