"Acı Gerçekler"

9 2 0
                                    


Kenan'ın yüzüne bakıp, bu durumun trene binerken bize söylenenlerle ne alakası olduğunu sordum. Anlamıyor oluşuma bozuluyordu, derin bir nefes alıp yılmadan bir kez daha ağzını araladı:

"Bak güzel kardeşim, hayatta öyle şeyler oluyor ki bunları aslında sen de biliyorsun. Yıllarca bitkisel hayatta kalıp sonra tekrar hayata dönenler, yahut başından vurulmasına rağmen hayatta kalanlar... Sence bu insanlar nasıl oluyor da o imkânsız yoldan geri dönebiliyor? Bize göre bunlar şans ya da kader değil mi? Seni daha tanımıyorum, sen bunu kendi içinde nasıl açıklarsın onu bilmem ama şahsen ben inançlı bir insanım kaderi inkar etmiyorum ama buna eklemek istediğim bir nokta var. Asıl demek istediğim şu ki; başımıza bunlar geldiğinde, yani yaşamla ölüm arasında kaldığımızda bize bir seçim hakkı daha veriliyor. Nasıl ki ölene kadar her daim tercihlerle donatıldık ölürken de bu devam ediyor. Nasıl mı? İşte şu içinde bulunduğumuz tren bunun en büyük ispatı."

O sırada Selim Amca tüm boşlukları doldurup söze son noktayı koymak için lafa girdi:

"Yani senin anlayacağın evlat, hani ölmeden önce hayatımız gözümüzün önünden film şeridi gibi geçermiş ya, işte biz şuan tam o film şeridinin içindeyiz. Buradaki herkes aslında dünyada bir yerlerde herhangi bir sebepten ötürü ölmek üzere ve bu vagonlar da bizim ölüme ya da yaşama uzanan film şeridimiz. Vagonların sonuna doğru ilerlersek her birimiz öleceğiz. Yaşamak istiyorsak trenden inmemiz gerek."

Duyduklarımın etkisiyle irkilmiştim. Kalbim daha hızlı çarpmaya başlamış, algı dünyamdaki her şeyin rengi değişmişti. Az önce beni mest eden güzellikler, duyduklarım sebebiyle anlamını yitirmişti.

Şöyle bir başımı çevirip etrafa bir kez daha bakmak istedim. Lakin az önceki konuşma, içerideki herkesi etrafımıza toplanmıştı. İnsanlar yıkanmayı bırakmış, konuşmalarımızı dinliyordu.

Aralarından geçip vagonun yan tarafındaki ufak pencereye yaklaştım. İnsan boyunu aşan yükseklikteki cama doğru sıçrayıp tutunmaya çalıştım. Parmak uçlarımla ufak çıkıntıyı yakalamıştım lakin korkudan ellerim titriyordu. Bu sebeple çok kısa bir süre asılı kalıp dışarıya bakabildim. Tren öylesine hızlı gidiyor ki görüntü bulanıktı. Nerede olduğumuza dair hiçbir şey anlaşılmıyordu. Sadece gökyüzünün gri tonlardaki renk örgüsü açık seçik görülebiliyordu. Bunun üzerine tekrar geri dönüp kalabalığa dâhil oldum. Kenan anlattıklarına istinaden benden bir cevap bekliyordu, onu fazla bekletmeden duymak istediklerini ona söyledim:

"Ne yalan söyleyeyim ki, anlattıklarınız pek akıl alacak şeyler değil. Kim bilir belki de doğru düşünüyorsunuzdur ama cevaplanamayacak bir sürü soru var. Mesela trende ilerledikçe herkes sonsuza yaklaşıyor madem ne yapacak bu insanlar? Burada öylece oturacaklar mı?"

Kenan sorumu cevaplayacakken Selim Amca onu kolundan tutarak susturdu ve kendisi soruyu açıklamaya koyuldu:

"Hayır, burada beklemekten bahsetmiyoruz. Yaşamak istiyorsak trenden inmeliyiz."

Dedikleri sinirimi bozmuştu;

"O zaman çıkıp gidelim"

Trendekiler alay eder gibi yüzüme bakmaya başlamıştı. İyice telaşa kapılmıştım. Hızlanan nefesimden ve titreyen parmak uçlarımdan bu çok net anlaşılıyordu. Anlatılanların doğruluğuna inanmak istemiyordum.

Bu belirsizliklerin cevabı bir nebze vagonun iki ucunda bulunan kapılardaydı. Gidip onlardan birisini açarsam eğer bu anlatılanlar kötü bir şaka olacaktı. Aksi halde söylenenlere iyiden iyiye inanacaktım.

HAYALET TRENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin