-9- I shouldn't be hopeful

177 15 10
                                    

Ben kocaman bir aptaldım. Sadece bir kaç bakıştan karşılıklı aşık olduğumuzu falan düşünmüştüm. Ancak aşk bu kadar basit bir şey değildi ki.

Aşık mıydım? Sanırım öyleyim. Onu her gördüğümde hızlanan kabim, heycanlanan kurdum, parıldayan gözlerim, her baktığım yerde onu görmem, gözlerimi kapattığım küçücük bir zaman diliminde gördüğüm gülüşü, kendimi artık tek değilde onunla hayal etmem, kurdumun koşulsuz şartsız ona sonsuz bir güven duyması.... Ve daha bir sürü şey.

Sanırım ona aşıktım. En azından okuduğum kitaplarda tarif edilen aşk buydu. Abimlerde gördüğüm aşkta buna benzerdi.
Jimin, Yoongi hyung'u bana anlatırken gözleri parlardı, her an onu düşünürdü. Bu açıdan bakınca ben kesinlikle aşıktım.

Peki ya o? Degildi. Sadece bakıyordu, bakrken gözlerinde olan tek şey merhamet ve bir kaç kere gördüğüm acıma duygusuydu. Ve sanırım sesim kaybettiği omega babasına benziyordu. Belkide bundandır ben konuşurken dalması, gözlerinin içinin parlaması.

Bugün gördüğüm betanın kim olduğunu bilmiyordum. Arkadaşı? Hayır Jungkook'un yapısını azcıkta olsa biliyorum öylesine bir arkadaşın bunu yapmasına izin vermezdi. Sevgilisiydi büyük bir ihtimalle.

Keşke karşısına geçip hesap sorabilecek bir seviyede olsaydım. Ona kızabilseydim "Beni kendine bağlarken sevgilini düşünmedin mi" diyebilseydim. Ama yapamazdım ki.

Hakkım yoktu buna. Hem o bana umut vermediki, o beni kendine bağlamadı. Bağlanmak istedim, tutunmak için bir dal aradım ve bulduğum küçücük sevgi kırıntısına tutundum. Hoş buna sevgi bile denmezdi.

Aşk böyle acıtan bir duygu muydu? Belkide ruh eşim o olmadığı için acıyordu. Belki kurdum bana kızıyordu "Nasıl bizim olmayan bir alfaya bağlandık?" diye.

Keşke diğer tüm kurtlardan koruyabildiğim gibi kalbimi Jungkook'tan da koruyabilseydim. Belki daha az üzülürdüm.

Daha fazla nefes alamadığımı hissettiğimde yüzeye çıktım. Su yüzünden ıslanan saçlarımı geriye doğru taradım. Su meditasyonu daima bana iyi geliyordu. Zihnimi temizlememe yardım ediyordu. 5 dakikadır suyun altında olduğum için nefeslerim hala düzensizdi.

Havuz kenarına yaklaşıp kendimi yukarıya çektim. Bir süre orda öylece oturdum. Yeterince dinç hissettiğimde soyunma odalarına girdim. Üzerimi değiştirmeye üşendiğim icin uzun bir kazak giyerek çıktım. Duşumu odada alırdım. Büyük bir ihtimale yemek saatini kaçırmıştım. Ve görevli ajummalar gitmişlerdi.

Kendimi tekrar düşünce seline kaptırarak merdivenleri çıkmıştım. Cidden neden asansörü yoktu? Odaya girdiğimde ilk fark ettiğim kimsenin olmamasıydı. Umursamadan giyinme odasına girdim. Kısa bir duş alıp üzerinde siyah beyaz kareler olan pijama takımımı giydim. Odaya girdiğimde etajerimin üzerinde kurabiye dolu bir tabak ve yanında bir bardak süt duruyordu.

Daha önce orda olmadığına emindm. "Jimin akşam yemeğine gelemediğin için getirmiş." odada oldugunu fark etmediğim sesi duyunca irkildim. Jungkook yatağının ucunda oturmuş bana bakıyordu. Kısa bir baş sallaması ile onu onaylayıp kurabiye dolu tabağı kucağıma alarak yemeye başladım. Ciddi anlamda acıkmıştım. Yarın Jimine teşekkür ederdim.

Jungkook karşımda bir ileri bir geri sallanıyor, ağzını açıp bir sey diyecekmiş gibi olup geri kapatıyordu. Şuan karşımda herkesin korktuğu alfa yoktu. Konuşmaya çalışan bir bebek vardı sanki. Bu tatlı hallerine tebessüm ettim. Sanki saatlerce önce onun için ağlamamış gibiydim. İşte benim her şeyi unutmam bu kadardı. Jungkook yanımda olduğunda her şeyi unutuyordum.

DØNT BLAME MEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin