-1-You'r Eyes Tell

508 22 35
                                    


Saygı ekleri, hayran bakışlar, duyulmadıklarını düşünüp her şeyi söyleyen çenesi düşükler, rahatsız edici derecede olan nefret dolu bakışlar...
Daha bir çok şey var ama yanlızca bunlar bile nefes almamı zorlaştıracak derecede şeylerdi bu yüzden kendimi daha fazla etrafa bakmak için zorlamadım, yere bakarak yürümeye devam ettim.

Ah kim olduğumu söylemeyi unuttum. Ben Kim Taehyung namı değer "Altın Omega". Her şeye sahibim, herkes beni sever, ailem ile çok mutluyuz, kasabada ki 3 delta da yakınım, herkesin arzuladığı kişi olmak.... ah bunların hepsi çoğu kişiye mükemmel gelebilirdi ama bir de buz dağının görünmeyen o büyük ve soğuk yüzü vardı.

Her gün onlarca tehdit/taciz içerikli mesajlar alıyordum bunlar genellikle:
'Alfamı ayartmayı bırakmazsan senin için hiç iyi olmaz kim taehyung' 'sevgilimi benden çalmayı bırak' 'ahh güzelim keşke o gömleğin altına bir şey giymeseydin' ' yanlızca feremonlarına bile boşalacak gibiyim' 'tek bir gece için ne kadar istiyorsun seni tatmin edeceğime çok eminim' 'şu daracak ve mini şortlarında o kadar güzelsin ki üzerimde bana sürtünürken seni hayal etmekten alı koyamıyorum kendimi'....

Ve evet bunlar henüz 16 yaşında olan bana geliyordu. Bu kadar nefreti hak ettiğimi düşünmüyorüm. Her neyse daha fazla sizinde midenizi bulandırmaya gerek yok. Kalabalık sokakta yoongi hyunglar ile buluşacağım yere doğru ilerliyordum.

Her ne kadar aldığım iğrenç mesajlar da olsa yine üzerimde krem rengi bir şort, beyaz crop ve kahverengi ekoseli bir gömlek vardı. Bir kaç ay öncesi olsaydı eğer cübbe giyer çıkardım. Ancak Jimin hyung benim bu endişelerimi görüp bana insanları önemsemem gerektiğini onların ben kusursuz olsam bile beni eleştireceği ile ilgili yaklaşık 2 saatlik bir konuşma yapmıştı. Ve bu konuda haklıydı da. Artık gelen mesajları pek önemsemiyordum. Yani en azından öyle oldugunu umuyorum.

Derin düşüncelerimden sıyırılıp kafamı kaldırıp etrafa bakındım. Yoongi hyung'ları kasabanın simgesi olan çeşmenin önünde gördüğümde koşarak yoongi hyung'un kucağına atladım. Abim jimin ile nişanlıydılar 2 sene sonra hem jimin hem de o mezun oldukların da mühürleneceklerdi. Küçük yaşlardan beri hep onunlaydım. Öz abim gibiydi...

Kolları ile belimi sıkıca sarmış ve sarılmama karşılık vermişti. "Hyung seni çok özledim. Bir daha bu kadar uzun süre bir yere gitmeyin, giderseniz bile benide götür valizine sığarım bence, hmm?" söylediklerime kıkırdayıp geri çekilmişti. Tam konuşacaktı ki yandan sitem dolu bir ses yükseldi "Şuna bak resmen beni görmezden geliyor. Abinim ben senin bende yoktum 2 haftadır banada sarıl."

Botlarım yüzünden aramızda oluşan boy farkı yüzünden hafif eğilip yanaklarından sıkmıştım. "Oyş benim mochim beni mi özlemiş hmm. Biricik omegası olmadan günleri geçmiyor muymuş. Aşık mısın yoksa bana doğruyu söyle." Yoongi hyung bizim bu hallerimize kahkaha atmıştı. Tabiri caiz ise anırmıştı. Yoldan geçenler deltanın güldüğüne inanmazcasına bakıyordu. Deltaları o kadar üstün görüyorlardı ki bazen onlarında bizim gibi insani gereksinlere ihtiyaç duymadıklarını düşünüyorlardı. Onlar için deltalar etten kemikten bir robottu.

"Bana bak şımarma hemen. Sadece nişanlımdan seni uzaklaştırmak için yaptım. Koala gibi yapıştın deltama" bu defa üçümüzde güldük. Kısa selamlaşmamızdan sonra her zaman gittiğimiz kafe'ye gittik burası çok tatlı ve küçük bir yerdi. Tam bana göreydi; pembe güllerle kaplı duvarı,pembe sandelyeleri... Bunca karamsarlık ve kötülük içinde burası tam bir huzur kaynağıydı.

Her zaman ki köşemize geçip siparişlerimizi vermiştik. 1 saat boyunca orda oturup hasret gidermiştik çünkü 2 haftadır yoktular. Okul açılmadan önce tatil yapmak istediklerini söyleyerek Yoongi hyung'un Min sürüsündeki yazlık evine gitmişlerdi.

DØNT BLAME MEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin