alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya, bunun verdiği mutluluk da az değil ki.

5.8K 409 123
                                    

"yavaşla biraz.." diye mırıldandı taehyung, hemen yanında beş karış suratıyla dikilen jeongguk'un minik kulağına eğilerek. fakat çok da kaale alınmamıştı zira jeongguk, elindeki şampanyayı tek dikişte büyük yudumlarla içtikten hemen sonra omzunun üzerinden eşine bakmış, göz devirmemek için adeta savaş vermişti. ardından yanlarına yaklaşan garsonun taşıdığı yuvarlak, gümüş tepsiden yeni bir şampanya alarak etraftaki insanları izlemeye devam etmişti. taehyung ise ağzının içinden, "evet, tabii. bir kez olsun bile beni dinlemediğin için teşekkürler.." gibisinden söyleniyordu.

mevki sahibi birinin düğün merasimindeydiler ve sarhoş bir jeongguk, normalinden daha kontrol edilemez oluyordu dürüst olmak gerekirse. aklı başında hâli dahi uçuk kaçık olan bir herifi sarhoşken tutmak inanılmaz meşakatli bir işti ne de olsa. "söylenme lütfen, taehyung." diye onu uyarmadan edememişti jeongguk. "senin dırdırın için fazla gencim." taehyung ise sıkılgan bir nefes almakla yetinmiş ve önlerinde bulunan masaya dirseğini yaslayarak çevreyi izlemeye koyulmuştu. bu adamı dize getiremiyordu. ne zaman uğraşsa bir şekilde can sıkıntısıyla koyun koyuna buluyordu kendini. bulunduğu durumu sürekli sorgulamasına yol açıyordu hemen yanında kaskatı oturan ve etrafa dünyanın en mutlu insanıymış gibi çiçekler açan koca diken parçası.

ve bu dikenleri yutmak taehyung için oldukça güçtü artık.

yedi aydır idame ettirdikleri bir evlilikleri vardı ikilinin lâkin onların bir araya gelip resmiyette imza atma amaçları oldukça farklıydı. hiçbiri bunu alenen dile getirmese de içten içe bildikleri, davranışlarına yansıtmaktan çekinmedikleri bir gerçek taehyung'un gözpınarı ve jeongguk'un dilinin ucunda tir tir titriyordu.

taehyung, yirmi yedi yaşında bir adamdı. kendine yaşlı demezdi, öyle nitelenmeyi sevmezdi fakat bunun sebebi bir komplekse dayanmıyordu. o sadece ömrünüm ikinci çeyreğine henüz başlamış biriydi. her şeyin çok daha başındaydı doğrusu. hayatının ortasına yaklaşan biri için de oldukça pozitif bir adamdı. öncelikleri konusunda oldukça katı, kaliteli ve seçiciydi. her cumartesi kayıt olduğu kulübe gider ve yüzerdi. bunu asla aksatmazdı. pazarları evde kahvaltı eder, onun haricindeki günlerde ofisinin yanındaki kahveciden reçelli kruvasan alır; memnun bir şekilde arabasında yerdi. yeni kültürler ve insanlar tanımak için çekçe, flemenkçe, ispanyolca ve ingilizce akıcı olmak üzere, altı dil öğrenmişti. diğerlerini çat pat da olsa konuşabiliyordu. piyano ve kemana ilgisi vardı. en favori aktivitesini soracak olursanız ise evde pinekleyip film izlemek olduğunu açıkça söylerdi. tam anlamıyla bir sinefildi.

tüm bu yoğunluğunun arasında kendini attığı en dingin suydu jeongguk. ona olan hislerini dile getirecek bir lisan öğrenememişti henüz laf cambazlığıyla meşhur olan dili. bu yüzden hep içten içe taşırdı onun adını. jeon jeongguk büyük yaralar açan sipsivri bir dikendi. sığ görünen fakat içerisine adımladıkça seni çevreleyip panikleten, boğulmana sebep veren o derin suydu. bakmayın tanımıma, taehyung gibi bir adama göre fazla yüzeysel bir karakteri vardı onun. tam da bu yüzden daha da yaralanıyordu taehyung.

jeon jeongguk, ailesinin biricik oğluydu yahut ailecek dışarıya böyle cici pozlar veriyorlardı ki, burası bilinmez, gittiği her yere büyük bir özgüvenle adımlardı. o da her zengin çocuğu gibi tonlarca yetenekle donatılmıştı. büyüleyici bir şekilde arp çalıyordu örneğin. uzun süre ise modern dans eğitimi almış, artistik buz pateninde ise eğitmenlik diplomasına sahip olmuş vaziyetteydi. henüz yirmi üç yaşında, konservatuar mezunu güzeller güzeli bir adamdı. ancak kibri daima kendinden önde giderdi işte. tek çıkmazı buydu. çok düşünmeyi sevmezdi o. ona göre her şeyin tek bir mutlak yanıtı olurdu. tüm bu uğraşları arasında en sevdiği, huzur bulduğu şeydi arp çalmak. bunun en büyük sebebi de ailesinin zoruyla değil, kendi keşfiyle sahip olduğu bir nimet oluşuydu muhtemelen.

işte, taehyung ve jeongguk'u birleştiren ortak küme de buydu. jeongguk, arp, konservatuar ve kim taehyung.

kim taehyung, nüfuz sahibi ailelerin çocuklarını gönderdiği özel bir konservatuarın ceo'suydu. sanata verdiği önemi ilmek ilmek işlediği bu yerde öğrenci girişli olan jeongguk'u ise yıl sonu gösterisinde arp çalarken görmüş, beğenmişti. jeongguk'un tellere dokunan sapsade parmakları, titreşimleri müziğe dönüştürürken yüzüne yansıyan mayışık ifade ve kapalı gözleri... taehyung bunları izlerken loş ışığın altında büyülenmişti adeta. o andan beri ise silememişti aklından bu sureti.

epey de peşinden koşmuştu jeongguk'un. bu evlilik hemen gerçekleşti sanıyor iseniz fena yanıldığınızı söyleyebilirim size. taehyung'un oğullarına ilgisi olduğunu anlayan jeon ailesi, jeongguk'u bu yakışıklı para kaynağıma her ne kadar yönlendirmeyi denese de jeon çocuğu nuh diyor peygamber demiyordu. taehyung onun evine hediyeler yolluyor, daima kendini hatırlatıyor ve ona ulaşmayı deniyordu fakat jeongguk asla yüz vermiyordu. evet, ona iyi niyetle yaklaştığı doğruydu ve jestler de hoşuma gidiyordu ancak o süreçte bir ilişki düşünmüyordu jeongguk. atlatmaya çalıştığı bir depresyonun pençesindeydi ve insanlardan gizlediği bu duygular onu daha da vahşileştiriyordu.

bu döngü, jeon ailesinin kara para akladığı ortaya çıkıp adeta batmanın eşiğine gelmelerine kadar bu şekilde devam etti. evet, tam olarak aklınıza gelen şey oldu. her ne kadar boktan bir niyet olsa da jeongguk, ailesini kurtarmak için taehyung ile birlikte olmayı kabul etti zira zenginler için sonrada fakir olmak korkunç bir kabustu işte. taehyung buna aldanmadı. avukatlarının bir evlilik sözleşmesi önermesine dahi kulak asmadan nikah masasına oturdu jeongguk ile çünkü o her zaman aşktan gözü kör olan bir romantikti.

şimdi ise bu durumdaydılar işte. taehyung sahiden mutlu bir yuva kurduğu için heveslenirken jeongguk, bizzat düğün gecelerinde onunla aynı yatağa girmesine rağmen kıçını dönüp uyumuştu eşine. her şey evlilik öncesindeki gibi süregeliyordu. evet, bazı anlar jeongguk oldukça iyi davranıyordu taehyung'a. sanki onun bu tempodan yorulduğunu hissettiği anda yaklaşıyor, enerjisini ve sevgisini yeniden kazanıp tekrardan donuklaşarak eski yaşantısına dönüyor gibiydi. taehyung ise hayal kırıklığı içerisindeydi. hayal ettiği şey bu değildi zira. kendi zihnindeki jeongguk da bu değildi. her şey oldukça yorucuydu.

tam da şu an başkasının nikahında, kendi nikahında olduğundan çok daha mutlu görünen jeongguk ile yan yana oturuyor olmak oldukça yıpratıyordu onu. bu yüzden derin bir soluk aldı ve gözlerini her an kontrolden çıkmaya hazır bomba gibi sırıtan şımarık eşine çevirdi. öyleydi, şımarıktı o. taehyung onun kendisine nazlanmasını bir zamanlar çok severdi. çünkü bazı zamanlar kedi gibi sokulurdu küçük olan ona. onu ilgisiyle mutlu edebildiğini hissettiği zamanların yerini yalnızca nehir gibi paraların aktığı kredi kartını eşinin cüzdanına yerleştirişi almıştı şimdilerde. taehyung iç çekmeden duramadı.

devamını bir iç çekiş ve jeongguk'un bıkkın bakışlarını taehyung'a çevirişi aldı. "müzik sesine rağmen mızmızlanmalarını duyabiliyorum. çocuk gibi davranma, lütfen." diyerek çatılan kaşları ve biçimli dudaklarıyla uyardı eşini. daha çok siniri bozulmuş bir bebeğe benziyordu. taehyung, ağrıyan başına ilaç olacağını umarak uzun parmaklarını şakaklarına yerleştirdi ve oval hareketlerle baskı uyguladı öylece. "bunak olduğumu söylemiştin az önce, şimdi çocuk diyorsun. terazi denen şey yok senin dilinde." jeongguk sırıttı.

"benim dilimde neler olduğunu en iyi sen bilirsin, kocacığım." diyerek pisleşmeyi uygun gördü. taehyung, bu hâllerinden nefret ediyordu onun. çok yorulmuştu. ayak uydurmayı tercih etti.

"evimize gidelim ve tekrar öğrenmeme izin ver öyleyse."

jeongguk duraksadı. elindeki alkolle dolu bardağa bakışlarını indirip taehyung'a umursamazca arkasını dönmeden önce ise söylediği cümleler şunlardı.

"seninle sevişebilecek kadar sarhoş değilim henüz."

taehyung bir kez daha yerine mıhlandı.

/

ay merhabalaar

ne düşündüğünü bu kısma bırakırsan okuyup sohbet etmeyi cok isterimmm

BKNYBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin