acı da yok gözyaşı da kaybedecek bir şey kalmadıysa.

1.7K 289 106
                                    

jeongguk, katıldığı bir davette dünyanın en mutsuz insanı gibi hissederek en köşelerde bir masada tek başına oturuyor ve insanları izliyordu. konservatuardan çok yakın olduğu bir dostunun doğum günü davetindeydi ve taehyung ona bu davette eşlik edemeyeceğini söyleyerek kutlamalarını chungha'ya iletmesini rica etmişti. jeongguk uzun zamandır birlikte gözükmedikleri bahanesiyle onunla zaman geçirmek istediğini belli etse de taehyung, meşgul olduğunu belirtmiş ve kibarca reddetmişti onu. o her zaman kibardı zaten. öyle kibarca incitir, kalp kırardı ki canınızın acıdığını idrak etmeniz uzun bir süre alırdı.

jeongguk için de öyle olmuştu. doğum günü için kapatılmış göl kenarında mekanda, en dipteki masaya oturana dek anlamamıştı eşinin kendisini başından savdığını. taehyung'un ona artık katlanamadığını... bunun idrakine eriştiğinde ise eli, arada dolaşan garsonun tepsisindeki şampanyaya uzanmıştı. şimdi tam da masaya koyduğu ve tek yudum dahi almadığı bardağa bakarak düşünüyordu.

sabah uyandığından beri ayıktı. akşamın bu vaktine kadar alkol kokusuna dahi maruz bırakmamıştı kendini. ayık kafayla taehyung ile vakit geçirmek istediğinden, bunun nasıl hissettireceğini özlediğinden ve merak ettiğinden bu kadar ısrarcı olmuştu büyük olana onunla gelmesi için ancak red yemişti. bu canını oldukça sıksa da, bugün hiçbir şey içmemeye kararlıydı. sakince etraftaki insanları izliyor, masasına oturanlara selam veriyor ve odaklanmaya çalışarak diyaloglara katılmaya çabalıyordu ancak dolu zihni buna pek de alan tanımıyordu doğrusu. ne işi vardı ki? taehyung bu zamana dek hiçbir zaman işini ona tercih etmemişti. ilişkide çatırdayan şeyler olduğunu en net hissettiği anlardan biriydi bu.

sakince şampanya dolu bardağı kendinden daha uzağa itti ve bakışlarını masasına doğru yaklaşan doğum günü kızına çevirdi. "jeon!" diye şakıdı, sarı saçlarını savurarak. "gelmene o kadar sevindim ki... italya'dayken en çok özlediğim kişi sendin. sen ve şahane bestelerin." jeongguk, arkadaşının kendine arkadan sarılmasına izin verdi ve elini elinin üzerine koyarak tebessüm etti. "ben de seni özledim, chu... iyi ki doğmuşsun! hediyeni aldım fakat henüz tamamlanmadı. en yakın zamanda adresinde olacağına emin olabilirsin."

chungha kıkırdadı. "bana verebileceğin en güzel hediye birazdan kenardaki piyanonun başına geçmek olur. yok mu sende yeni bir şeyler?" jeongguk, göz ucuyla arkadaşının bahsettiği piyanoya baktı ve suratını asmakla yetindi. "bugün bir şeyler çalacak havamda değilim. hem spot ışıklarını üzerinden almak istemem doğrusu!" diyerek arkadaşına şımarmış ve bu durumu atlatmayı ummuştu. "delirme, bulunduğu ortamdaki ışıklar daima jeon jeongguk'un üzerinde olur. ısrar ediyorum... lütfen..." jeongguk, pes edercesine omuzlarını düşürdü ve hafifçe tebessüm etti.

"taehyung nerede?" diye şakıdı chungha. hafif sarhoş ve çok neşeliydi. "ah, o biraz meşgul ama sana iyi dileklerini iletti." diye mırıldandı jeongguk. chungha ise onun omzunun arkasından bir yere bakarak "görünüşe göre bizzat söylemeye gelmiş." jeongguk'un kaşları saniyesinde çatıldı. "ne?" diyebildi hayretle. ardından heyecanla arkadaşının baktığı yere çevirdi irislerini. evet, oradaydı taehyung. giriş kapısından içeri girmişti ve elindeki hediye paketini çalışana bırakıyordu. jeongguk gözlerinin parıldadığından emindi. bugün oldukça yakışıklı görünüyordu sevgili eşi.

taehyung, üzerindeki cekete biraz daha sıkı sarınıp bakışlarını etrafta gezdirdi. ona dünyada en tanıdık olan yüzü, jeongguk'u arıyordu gözleri. ona gelmeyeceğini söylemişti fakat sevgilisinin gözlerinde sönen parıltıları gördüğü saniye pişman olmuştu bu kararından. jieun'u ertelemiş ve koşa koşa doğum gününe yetişmeye çalışmıştı. ne yaşanırsa yaşansın jeongguk'un hevesini söndürmekten nefret ediyordu ve bu aralar bunu çok fazla yaptığının bilincine varmıştı.

BKNYBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin